Bölüm-15 YÜZLEŞME

2.3K 229 76
                                    

Çan'ını yediklerim selamlar❤️
Sıralamada yükselmek için, oy ve yorum gerekiyormuş kesin bilgi😂
Bende şöyle bir şey yapmaya karar verdim,
Şu an diğer bölüm hazır😌
💁🏼‍♂️300 Vote(oy) geldiğinde yeni bölüm gelecek❤️
💁🏼‍♂️Yıldıza basarak oy verebilirsiniz,
Yorumlarınızı bekliyorum,
Sizi seviyorum🙈❤️
.
Abimin tehditinden sonra ne yapacağımı şaşırmıştım. İdil ile bir daha buluşursam onu da öldüreceğini söylüyordu. Cümlesinden çıkan sonuç ise ilk öldürdüğü kişinin İdil olmadığıydı. Abimin katil olacağını düşüncesi bile titrememe yetip artmıştı. Söylediklerinde oldukça ciddiydi, eğer İdil ile buluşursam bundan haberdar olma ihtimali çok yüksekti ve günlerdir sürekli bahane uyduruyordum. Bahaneler bir yere kadar götürüyordu, yanında olmam gerekirken bu sefer onun iyiliği için görüşemiyorduk.
Beni suçlamaya devam ettiğinden adım kadar emindim ama olması gereken buydu. Buluşmamızın sonuçları çok ağır olabilirdi.
Boradan aldığım tek haber ise, yarın yurda geleceğini söylemiş olmasıydı içim biraz olsun onun sayesinde rahatlamıştı.
***
Alışveriş merkezinden yurduma doğru yürüyordum, hayatın akış hızının arabalarından hızından daha fazla olduğunu fark ettim. Ne zaman yeni bir gün bitiyor ne zaman yenisi başlıyor takip bile edemiyordum. Zaman kavramım tamamen kaybolmuştu. Kulaklığımda kulaklıkla yürürken telefonum çalmaya başladı.
İdil arıyordu ve artık kaçmanın bir anlamı yoktu.
Daha fazla bekletmeden açtım,
"Neredesin?"
Hemen bir yalan uydurmam gerekiyordu,
"Yurtta yatıyorum biraz başım ağrıyor."
"Anladım, yarın okulda görüşürüz o zaman" deyip telefonu kapattı.
Tek bir sorgulama bile yapmaması beni şaşırtmıştı. Bu kadar kolay olacağını beklemiyordum.
Yurda çok az kalmıştı ve artık tek başıma yürümekten sıkılmıştım, Bora ile beraber yürümek daha zevkli oluyordu.
Yarından itibaren o zevk yine devam edecekti ama önce on gün boyunca içeride ne yaptığının hesabını vermesi gerekiyordu.
Yurdun kapısına doğru yaklaştığım da karşılaştığım manzara konusunda elim ayağıma dolaşmıştı. Daha yeni gerçekleşen telefon konuşmasının neden bu kadar kısa sürdüğü anlaşılmıştı.
Yurdumun önüne gelmişti ve büyük ihtimal beni güvenliğe sordurmuştu. Saat kaçta gelirsem geleyim beni burada bekleyeceğinden adım kadar emindim. Yanına doğru yaklaşırken öfkeli bir yüz ifadesi ile bana bakıyordu, hem uzun süredir onu oyalıyordum hem de  yurtta yatıyorum diye yalan söylemiştim.
Yanına kadar sokulduğumda o keskin gözlerini bana dikmiş hiç ayırmıyordu. Nasıl bir bahane uyduracağım bile bilmiyordum. Abim ile yaşanılan olayları anlayamadım. Hayatının tehlikede olduğunu bilmemesi gerekiyordu.
Konuşmaya direkt o başladı,
"Tüm bu olanlara bir açıklaman var mı? Artık ben senin bana destek olup olmayacağını öğrenmek istiyorum. Sana güvenmek istiyorum artık!
Hayır İdil ben senin gibi biri ile ilişki kuramam diyorsan da açık açık söylersin,
Emin ol senin atacağın tokat, hayatın bana attığı tokatlar karşısında bende sadece gıdıklanma etkisi yaratır.
Beni artık oyalama, ya gel adam gibi yanımda dur ne olacaksa beraber olsun, ya da bu iş şu an burada bitsin.
Bitmeyecekse de ben bitireceğim emin ol."
Şu an aşırı kızgındı ve ne dersem tersine anlayacaktı.
Huyuna gidip  sakinleştirmem lazımdı. O an hayatımda heyecanlandığım nadir anlardan biri gerçekleşiyordu.
Ellerini yavaşça ellerimin içine aldım,
"bu eller senden başkasına dokunmayacak."
Daha sonra elini alıp gözlerime götürdüm.
Gözlerimi kapatıp, "bu gözler senden başkasını görmeyecek."
Ellerini biraz daha sıkıca kavrayıp canının yanmasını istedim ve kalbimin tam üstüne koydum.
"Ve bu kalp canım ne kadar yanarsa yansın senden başkası için atmayacak. Ne olursa olsun.."
En sonunda ellerini aniden bıraktım. O bile benden böyle bir hamle beklemiyordu. Sinirini biraz olsun yatıştırabilmiştim ama bana olan öfkesi halen dinmemişti.
"Ayak üstü olmaz. Bir yere oturup konuşmamız gerekiyor" dedi.
Haklıydı,
İşler daha fazla çıktığından çıkmadan önce bizim oturup konuşmamız gerekiyordu.
Elini tekrar elimle birleştirdikten sonra yürümeye başladık.
Yurda en yakın kafeye oturup yüz yüze konuşmak istiyordum.
Abimle olan tüm olayları anlatmak zorundaydım, ona göre kendini hazırlayıp gardını alması gerekiyordu.
"Ben insanlarla uğraşmak istemiyorum artık. Tek meşgul noktam sen ol istiyorum. Seninle birlikte tekrar hayata tutunup vücut bulmak istiyorum.
Tüm o yazdıklarımdan sonra beni kabul edebilir misin bilmiyorum.
Bedenim ve ruhum çok fazla kirli, temizlemeye çalışırken senin de kirlenmenden korkuyorum.
Ve bu kir diğerlerine benzemez, hayatın boyunca bir yerlerde lekesi kalır."
Cümlesini bitirdikten sonra yürürken kendime doğru çekip kafasını göğüs kafesime doğru yaslamasını sağladım.
Kokusunu içime çektiğimde o an hayatımdaki en güzel çiçeği koklamış gibiydim.
Kafeye gidesiye kadar bu şekilde yürüdük. Ona artık sahipsiz olmadığını, güvende olduğunu hissettirmem gerekiyordu. Tüm hareketlerim, tüm konuşmalarım artık ondan vazgeçmeyeceğimi bildirecek cinsten olacaktı.
Kafeye girip yan yana oturduktan sonra tekrar kafasını omzuma doğru çekip, saçlarını okşamaya başladım. Ben saçıyla oynadıkça kendisini bana bıraktığını ve rahatladığını hissedebiliyordum. Uzun süredir kendini bu kadar güvende hissetmediğimi belliydi. Saçlarını oynarken, bacağıma bir damla düştü,omzumda ağlıyordu.
Önce müdahale etmek istesem de aslında ağlamanın ona daha iyi geleceğini biliyordum. Uzun süredir biriktirmişti ve şu an sığınacak limanı ben olmuştum.
İlk bana ders çalıştıran, kendinden asla taviz vermeyen güçlü İdil gitmiş, yerini bir kedi almış gibiydi.
İnsan başka birinin yakında ne kadar rahat davranıyorsa o kadar kendisine yakın hissederdi.
Ve İdil bana şah damarımdan daha yakındı. Tüm savunmasız haliyle omzumda yatıyordu.
Göz yaşlarının dinmesini bekledim ama devam ediyordu. En sonunda kafasını kaldırıp bana bakmasını sağlamıştım, gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Kafasını iki elimin arasına alıp,
gözlerini gözlerime sabitledikten sonra konuşmaya başladım.
"Sen artık benim bir parçamsın. Ne zaman canın yanarsa o zaman canım yanar.
Ne zaman mutlu olursan o zaman mutlu olurum.
Senin ile ilgili tek bir şüphem bile yok. Geçmişin beni hiçbir türlü ilgilendirmez, artık ilkaydan sonrası var.
Bu sonrayı bizim nasıl dolduracağımız önemli. Geçmiş "geçmişte" kaldı.
Artık o gözünden tek bir damla yaş dahi akarsa, o gözyaşına kim sebep olursa olsun bu dünyayı ona dar ederim."
Konuşmamı bitirdikten sonra yavaşça benden bağımsız olarak kafasını omzuma koydu.
Bundan sonra aramızda tek bir şüphe kalmayacaktı.
"Bora'dan haber var mı?"
"Evet, yarın yurda geleceğini söyledi."
Bora konusunu İdil ile daha önce hiç konuşmamıştık. Beraber neler yaşadıklarını ne yaptıklarını çok merak ediyordum. Aynı yurtta kaldıklarını sırada Bora ne yapmıştı? Tüm bunlar yaşanırken neredeydi?
Bu konuların hepsini üçümüzün oturup konuşması gerekiyordu.
Ama daha önemli konu şu an abimdi.
Abim dedim.
Hafif bir yutkunduktan sonra konuşmayı bıraktım.
Kafasını omzumdan kaldırıp;
"Ne olmuş abine?" dedi.
Tüm bu konuşulanlardan sonra abimin ondan uzak durmamı söylediğini yoksa onu öldüreceğini söyleyemezdim. Kıvrak zekamla hemen bir yalan uydurmaya başladım.
"Uzun süredir konuşmadığımızı söylemiştim, geçen gün beni aradı. Biraz sohbet ettik. Eve çıkmamı istiyor, tüm masrafları da kendisi ödeyecek."
İkna edici çok güzel bir yalan uydurmuştum. İnanmaması için hiçbir sebep yoktu.
"Abinin böyle bir adım atması çok güzel bir haber."
Keşe tüm haberler bu kadar güzel olabilseydi.
Garsonu çağırıp sipariş verdikten sonra arkadan bir çocuk elinde saat kutusunu andıran bir kuruyu masaya bırakıp koşarak uzaklaştı.
Ne olduğuna anlam veremiyordum. Siyah kutuyu açtığımda, içerisinde bi CD vardı.
Üstünde yazan ise kanımın çekilmesine sebep olmuştu.
"Yüzleşme Zamanı."

Biçimsiz HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin