Taner onun sevdiği bir alana hakim görünen, karizmatik, orta yaşlarda bir adamdı. Phoebe'den hafif uzun ve yapılı vücuduyla dikkat çeken bir fiziğe sahipti. Bir kadının onun gözlerine bakıp da etkilenmemesi mümkün değildi. Ama Phoebe ezelinden beri duygularını kontrol etme yetisine sahipti. Artık içinden geldiği gibi yaşama lüksüne sahip olabilmesi biraz zaman alacaktı. Taner bu ölü duygularını hayata döndürme konusunda ufak da olsa taşları yerinden oynatabilirdi. Phoebe bunları düşünürken Taner onu izlemekle yetiniyordu. Farklı bir sinerji vardı aralarında, soğuk ama kendine çeken bir kadın, ismiyle bu denli özdeşleşen. Böyle bir kadınla böyle bir karşılaşma ona her ne kadar garip gelse de hoşuna gitmişti. Onu tanıdığı için mutluydu. Bütün bu fikirler sessizlik içinde konuşulurken uçağın inişine yarım saat kalmıştı. Yapılan anonsla kendilerine gelmiş, yerlerini almışlardı. Bir süre hiç konuşmadan oturdular. Phoebe'nin aklında hala ilk andaki neden ağlıyor sorusu vardı. Sormaya korktuğu o soruyu bir türlü sorma cesaretini bulamadı kendinde. Sonra demişti Taner, zorlarsa ters tepeceğinden korkuyordu. Uçak inmiş. Bagajlarını alan ikili için hoşçakal deme vaktiydi.
- İlk hastan ben olacağım ve eğer tedavi gerektirecek bir durum varsa bunu seninle aşmak istiyorum.
- Peki, ama nasıl bulacaksın beni .. derken, Taner
- Kendine iyi bak, dedi ve sarıldı.
Hayalkırıklığı yaşamıştı aslında Phoebe. Yeni tanıdığı bir adamdan ne gibi bir beklentisi olabilirdi ki ?! Kendine kızmış, saçmalıyordu. Tokalaştılar. Elinde çantasıyla gelen telefon üzerine hızlı adımlarla oradan uzaklaştı Taner. Phoebe yol arkadaşını uğurlamış, tek başına kalmıştı. Evet, şimdi ne yapacaktı ?
Bekleme salonuna geçti. Elinde hayatını doldurduğu çantasıyla, kulağında kulaklık insanları izliyordu, Johann Sebastian Back Violin Concertos ... Her bir ezgi eşliğinde bir yanda kavuşan insanları öte yandan ayrılanları izlemek onu bir süre dünyadan uzaklaştırmış, gerçeklerin denizine sokmuştu. Boğuluyordu. Biri gelip "Yaşaman gerekenleri ben yaşar, yapacaklarını ben yaparım." deseydi keşke, böyle bir kurtarıcı Tanrıdan en güzel hediye olurdu. Bu derin düşüncelerden paçasını kurtarıp kendine geldiğinde en güzel hediyenin henüz yaşanmamış ve bilinmeyen hayatı olduğunu fark etti ve toparlandı. Yorgunluk başına vurmuş onu böyle çelişkili hallere sokuyordu. Hemen bir otel bulup dinlenmeliydi. Ne yapacağına yarın karar verecekti. Taksiye bindi. En yakın ama merkezi bir otele götürmesini istedi şoförden. Yolda giderken gördüğü manzara tam bir kültür şoku yarattı. Senelerce büyüdüğü ve yetiştiği Norveç'ten çok farklı bir ülke. Düzensiz ve kalabalık, bir o kadar hayat dolu. Yoğun trafik, belki yarım saatlik yol neredeyse iki saat süren bir yolculuğa döndü. Güldü kendine, başka bir ülkeden buraya gelmekle eş değer diye düşündü ama alışmalıydı. Bir süre burada kalacaktı. Florya'da butik bir otelin önünde durdu taksici. Ücreti verdikten sonra çantasını alıp kapıya yöneldi. Mevsimin hediyesi akşam sefaları açmaya hazırlık yapıyor, bahçenin girişinde boydan boya rüzgarla salınıyorlardı. Ufak bir bahçe, fransız danteline benzer işlemeli beyaz cam masalar bahçeye serpiştirilmiş, birkaç gül fidesi yeni yeni tomurcuklanmıştı. Mavi kapıları olan duvarları beyaz üç katlı bir konak görüntüsü.. Kapı açıktı, son kalan dermanıyla içeri daldı. Saçları siyah ve uzun, gözleri elaya çalan kadınsı hatlara sahip genç bir bayan karşıladı.
- Hoşgeldiniz buyrun, dedi gülümseyerek.
- Hoşbulduk. Çok yorgunum, tek kişilik bir odanız varsa hemen yerleşmek istiyorum, dedi Phoebe. Nefes nefese kalmıştı. En önemlisi kafasında dönen birbirinden alakasız tüm konular enerjisini tüketmiş, artık uyuyup hiçbir şey düşünmemek istiyordu.
- Tabi ki, ben isminizi alayım, kayıt için gerekli diğer işlemleri daha sonra tamamlayalım sizi de yormayalım, dedi kadın.
- Phoebe Khan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PHOEBE
Teen FictionHayatınızın durmaksızın sizi peşinden sürükleyen telaşında bir an durup ne istediğinizi kendinize sordunuz mu ? Adınızın bile size sorulmadan verildiği bu dünyada henüz kendinizi tanımıyorken bildiklerinizi sandığınız bu uykuda yaşadığınızı fark et...