Yanılsama

13 1 0
                                    

- Bryan o Phoebe idi değil mi ? Nerden çıktı şimdi bu kız ?

- Sus Sophie . Tanrı aşkına sus . Senin yüzünden ..! 

- Ne benim yüzümden ne ! Siz değil miydiniz bana rağmen o yola çıkan ? Seni sevdiğimi sen de o da çok iyi biliyordu. Bana rağmen, paramparça olmama rağmen devam ettiniz.

- Sophie bu konuyu konuşmuştuk. Sana güvenmiyordum. Hala güvenmiyorum. Bunu kaç defa söylemem gerekiyor ? Şuan burada olman bile kendi yarattığın bir kurgudan ibaret. İğrenç bir oyuncusun. Tiyatro ile uzaktan yakından bir alakan yok. Arka planda ne kadar rol varsa hepsi sana ait. Sen hiç aynaya bakmıyor musun ? 

Sophie ağlamaya başlamıştı. Gruptaki diğer arkadaşları olan biteni anlamaya çalışıyor, iki tarafı da sakinleştirmek için ortamdan uzaklaştırıyorlardı. Bryan sinirlerine hakim olamayacağını düşünerek oradan ayrıldı. Sophie ise söylediklerinden dolayı pişmandı. Yaptığı her şeyi yıkmış, bir yandan da Bryan'ın gözündeki değerini onun ağzından duymuştu. Artık telafisi yoktu. Kendini değersiz hissettiren bu insanın yanında kalamazdı. Bryan olabildiğince hızlı adımlarla oradan kaçmış, Sophie'ye olan kızgınlığıyla beraber Phoebe'yi tekrar bırakmanın vicdan yüküyle ağlıyordu. Ne yapacaktı şimdi ? Bundan sonra nasıl devam edecekti ?  "Keşke bu karşılaşma hiç olmasaydı ama Phoebe'yi hep görmek istiyordum. " diyerek kendini bir kısır döngünün içine sokmuştu çoktan.

Ertesi gün saat akşamı gösterirken Phoebe yatağından hala çıkamamış, baş ağrısıyla savaşıyordu. Durumunu merak eden Feris, oda servisini bir ihtiyacı olabilir düşüncesiyle gönderdi ama yanıt olumsuzdu. Gece tüm konuklar odalarına çekilmiş bahçe toparlanırken Phoebe çalışanları pencereden izliyor hiçbir şey düşünmeden etrafa bakınıyordu. Bir anda Feris geliverdi. Herkesi gönderip söndürülen mumları tekrar yaktı. Çimenlere serilip oturdu. Çıt çıkmıyordu. Denizin duvarları yalayan hafif dalgaları, çekirgelerin ince tız sesi, ılık bir rüzgar ... Feris bağdaş kurmuş, ideal düzlükteki sırtı ve omuzlarıyla gözleri kapalı o kadar huzurlu görünüyordu ki ... Phoebe cennet ve cehennemin arasında ince bir cam olduğunu hayal ederek öteki tarafa geçmeyi istedi. Sonunda odasından çıkmış, dağınık saçları ve şişmiş gözleriyle bahçeye indi. Hiçbir şey demeden Feris'in yanına oturdu. Uzunca bir süre sessizce oturdular. Mumlar yarıya inmiş, karanlık tam ortalarına çöküvermişti. Feris söze başladı. 

- Nereye gidersen git bitirmediğin hikaye hep yarım kalacak. Kapatmadığın defter hep açık kalacak. Sorun şu ki, herkes hikayeni okuyacak  bir rol isteyecek belki seni güldürecek belki de zorlayacak ama seni bugüne getirenler yine onlar olmayacak. Onların hayatına müdahil olmasına müsaade eden tek sorumlu sensin. Bunu devam ettirdiğin müddetçe hayatındaki tek sorun da yine sen olacaksın. 

Bir şey diyemedi Phoebe. Şaşkın ve üzgündü. Sessizce Feris'i dinlemeye devam etti.

- Bak Phoebe. Şuan burada sadece ikimiz varız. Sen gelmeden önce yalnızca ben vardım. Benden önce de çalışanlar işlerini yapıyorlardı. Onları yanımda istemediğim için gönderdim. İhtiyacım olan tek başıma kalmak, kendimi dinlemekti. Sonra sen geldin sana izin verdiğim için buradasın yoksa seni de reddedebilirdim. Yani hayatta böyle, insanları sen seçer sen hayatına sokarsın veya dışına atarsın. Kontrol hep sende. Kapıdan içeriye aldığın her insanın yaptığı tüm doğrular ve hatalar senindir. Ne verirsen onu alırsın. 

- Ayna misali ...

 -Evet tam da böyle. Aynada gözlerinin içine bakıp hiç seni seviyorum dedin mi ? 

- Ne ? Kendi kendime mi ?

- Niye şaşırıyorsun ? Evet kendine. Başkalarından beklediğin sevgiyi öncelikle sen kendine vermezsen nasıl sevilebilirsin ki ? Sevgisiz bir insanı kim sever ? Kendine yaptığın haksızlıkların kanıtları tanrının sana gönderdiği insanlar değil mi ? Diğerlerinin sana davranmasını istediğin gibi davran kendine. Sadece sev, senden başka bir tane daha yok. Bu yüzden kıymetlisin. 

PHOEBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin