Hava yağmurlu, deniz dalgalı, günün pek keyfi yoktu. Martıların hengamesine gözlerini açan Feris güzel bir güne başlama hevesiyle yatağından şimşek gibi fırladı. Okay hala uyuyordu. Bir süre onu izleyerek parmağında duran yüzüğe baktı. Evlilik için ilk adımı atmıştı. Hayatını birine adama fikrine yavaştan kendini alıştırmaya çalışıyordu. Ama yüreğinin yarısı Taner'de kalmış, Phoebe ile kayboldukları anı hatırlayıp kafasındaki tüm senaryoları inkar ediyordu. Halbuki onu ne ilgilendirirdi ki, o artık Okay ile beraber bir yola çıkma kararı almıştı. Taner'i hayal ederek ona ihanet ettiğini düşünürken merakını da dizginleyemiyordu. Hazırlanıp hemen lobiye çıktı. Sabahın altısı herkes uyuyor, resepsiyondaki görevli işi bitirmek için dakika sayıyordu. Oradan mutfağa geçti. Kahvaltı hazırlıkları başlamış, misafirler bekleniyordu. Feris Phoebe'yi merak ediyordu. 'Bu saatte kapısını çalmak olmaz. Nasılsa kahvaltı için aşağı inecek.' diyip kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra Okay da uyanmış işe koyulmuştu. Aradan yaklaşık üç dört saat geçti. Feris'in merakı iyice alevlenmiş, Phoebe'nin inmeyeceğini düşünerek odasına çıkmaya karar vermişti. Kapısını tıklattı. Kimse ses vermiyordu. Tekrar vurdu. Kapıyı açan olmayınca vazgeçip tam geri dönecekken biri seslendi.
- Bir dakika !
Phoebeydi bu. Sesini duyunca rahatlamıştı. Bir sorun olmadığını düşünerek,
- Kahvaltı için geldim. Büfe kapanmak üzere haber vermek istedim.
Kapı açıldı. Taner'i karşısında gören Feris şok olmuştu. Üstü çıplak altında siyah deri kemeriyle giydiği koyu lacivert kotu, ıslak saçlarıyla yeni duş almış olmalıydı, giyiniyordu. Feris'i karşısında görünce hafif şeytani bir gülümseme ile,
- Hayatım, kahvaltıyı otelde mi yapalım ya da dur ya ! Odaya çağıralım olmaz mı ?
Phoebe kapıya kadar geldi. Biraz utanmıştı. Kısık bir ses tonu ve cevap vermekte zorlanan bir ruh hali içinde,
- Feris biz mümkünse odaya servis alalım.
Feris hiçbir şey diyemedi. Zoraki tebessümle kafa salladı ve hemen aşağı indi. Tam mutfağa girerken Okay ile karşılaştı.
- Rengin solmuş, iyi misin sen ? Bir şey mi oldu ?
- Yoo, hayır. Altı numaralı oda, kahvaltı servisi yapılacak. Büfeyi toparlamadan çocuklara söyle.
- Tamam ben hallederim.
- Ben bahçeyle ilgileneceğim, yağmur ve rüzgar bütün saksıları devirmiş.
- Peki.
Feris hızla oradan ayrılmış ama Okay'ı inandıramamıştı. Okay kahvaltıyı hazırlarken neler olmuş olabileceğini düşünüyor, Feris'in ezelinden beri süregelen bu gitgellerine anlam vermekten yorulduğunu hissediyordu. Çalışanların çoğu meşguldü. İş başa düşmüş, Okay götürecekti. Kapıya vurdu.
- Oda servisi !
Kapıyı Phoebe açtı. Tepsiyi bırakmak için içeri giren Okay Taner'i odada görünce şaşırdı. Ayaküstü selamlaştılar ama kimse bir şey diyemedi. Taner pencerenin kenarında manzarayı izliyormuş gibi davranıp Feris'i gözetliyordu. Parmağındaki yüzüğü ve dün geceyi hatırlayarak kendine ve Feris'e hırslanıp, etrafına zarar vermeye başladığını fark etti. Okay tam odadan çıkacakken,
- Okay, kutlarım umarım hep mutlu olursunuz.
- Öğrendiniz mi ? Teşekkür ederim.
- Evet, dün gece şans eseri gördüm sizi, çok güzeldiniz.
- Sağ ol Taner. Umarım sen de bir an önce toparlarsın, diyerek Taner'i kendine getirmeye çalıştı.
Taner tıkandı, tek kelime edemedi. Phoebe ise ne olduğunu anlamaya çalışıyor, gözlerini Taner'den alamıyordu. Okay gittikten sonra kahvesini eline alıp Taner'in karşısına geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PHOEBE
Teen FictionHayatınızın durmaksızın sizi peşinden sürükleyen telaşında bir an durup ne istediğinizi kendinize sordunuz mu ? Adınızın bile size sorulmadan verildiği bu dünyada henüz kendinizi tanımıyorken bildiklerinizi sandığınız bu uykuda yaşadığınızı fark et...