Hayalkırıklığı

5 1 0
                                    

Phoebe gözlerini kırpmadan soluksuz onları izliyordu. Gördükleri sanki bir filmden kopup gelen sahneyi andırır gibiydi. Feris Phoebe'yi fark edince arkasından bağıran Taner'i unutmuştu sanki. Taner ise olanları anlamaya, Feris'in kime baktığını çözmeye çalışıyordu ki asıl şoku o an Taner yaşamış oldu. Phoebe idi bu. Uçakta gözlerinin içine bakıp hikayesini paylaştığı kadındı. Ne yapacaklarını bilemez halde sokağı ilginç bir sessizlik kapladı. Sokak lambaları yandı ve hafif bir rüzgar esiverdi. Phoebe'nin dalgalanan saçları, uçuşan eteği Taner'de garip bir etki bırakmıştı. Feris kendini toparlayıp bu sessizliği fırsat bilerek,

- Taner sonra görüşürüz, bak konuğum beni arıyor sanırım. Epey yoğunum, diyerek el salladı.

Taner Feris'in bam teline basmak ve Phoebe'nin de yanına gidebilmek adına,

- Ben de partinize katılabilir miyim ? 

Phoebe'ye koştu. Phoebe bu olanları şaşkınlıkla ve sessizce izliyordu. Feris Taner'in ne yapmaya çalıştığını anlayamadı. Beraberinde Taner ve Phoebe'nin hikayesini merak ediyordu ama ne yeri ne de zamanıydı. İkisi de Phoebe'nin yanına geldi ve 

- Phoebe bir sorun mu var ? Buraya kadar geldiğine göre önemli bir durum olmalı, dedi iğneleyeci bir şekilde.

- Şey .. Feris ben ..

- Phoebe nasılsın ? Seni görmek ne güzel ..

- Bir dakika siz nereden tanışıyorsunuz ?

- Feris anlatmadım ben sana tabi, Norveç'ten Türkiye'ye dönerken uçakta tesadüfen kısa bir sohbetimiz oldu. Ama Taner'i burada görmeyi ben de beklemiyordum ne yalan söyleyeyim. 

Taner hazır fırsat pişkinlikle,

- Feriscim detayları otelde konuşuruz. Akşam uzun, hadi bak sen de hazırlanmamışsın daha. Gidelim mi ?

Feris'in bir şey demesine kalmadan Taner Phoebe'yi de alıp önden gitti. Feris ise hala olayların etkisinde sudan çıkmış balık misali bu tanışmaya anlam vermeye, Tanerle olan kavgalarının yorgunluğunu unutmaya çalışıyordu. Partinin başlamasına yarım saat kalmıştı. Feris ikisini de bahçede bırakıp hazırlanmak için odasına gitti. İçi içini yiyordu. 'Ya Okay'a anlatırsa her şeyi ? Okay'ı kaybedemem, bu oyunu bir an önce bitirip onu buradan göndermem gerek.' Kendi kendine konuşurken bir yandan da makyajını tamamlayıp üstünü giyiyordu.

Bahçe ışıl ışıldı. Renkli küçük lambalar ve mumlarla aydınlatılmış, otantik bir temayla süslenmişti. Doğum günü çocuğu diyebileceğimiz ruhu genç, otuzlarında şirin bir kadının sürpriz partisi eşi tarafından düşünülmüş, onlar için güzel hatıralarına kim bilir kaçıncı güzel gün olarak eklenecekti. Hava ılık ve hafif esintiliydi. Herkes mutlu, sohbetler eşliğinde içiyor kimisi de dans ediyordu. Okay ise mutfağı harika bir disiplinle çalıştırıyor, ortamı kontrol altında tutuyordu.

Taner elinde bir kadehle Phoebe'nin yanına geldi. Heyecanlı ve şaşkındı hala. Phoebe ise ne diyeceğini bilemez bir halde aptal aptal suratına bakıyor, bu gerginliği birinin bölmesini istiyordu. O gün uçaktaki gibi atıyordu kalbi. Sanki biri susuzluktan ölmek üzere olan bir çiçeğe su veriyordu. Her dakika daha yoğun nefes alıyor, midesi bulanıyordu. Ne zaman hissetmişti en böyle ?

- Phoebe biliyordum karşılaşacağımızı. İlki tesadüf değildi, bu da olmadı.

Zoraki ve hata yapma korkusu taşıyan bir şüpheyle gülümseyerek,

- Evet, çok tuhaf bir durum. Sen Feris'i nereden tanıyorsun peki ?

- Uzun zamandır tanışıklığımız var, aile dostu diyelim. 

PHOEBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin