Penceresi ağaçlara veya gökyüzüne bakan insanlara çok özeniyordum. Yada yeşillik bir alan etrafında kurulan evlere. Yüksek binaları sevmezdim ben ben olalı...
Benim pencerem komşumuzun evinin duvarına bakıyordu. Boş ve gri. Benim tanımımla hissiz.
Ama bardağa dolu tarafından bakmak lazım der babaannem. Her gün boş vakitlerimde odamın camının önündeki pufa oturuyordum.
O gri hissiz buz gibi duvara bakıyordum. Hayal ediyordum. Hiç olmayacak başıma gelmeyecek şeyleri hayal ediyordum.En azından bu yasak değildi.
Hayatım çok monotondu. Sürekli yat kalktan oluşan bir hayata sahipti. Hiç öyle roman kahramanları gibi bir hayatım yoktu. Her gün yeni arkadaşlar , yeni olaylar , yeni insanlar.
Hayal gücüm beni yarı yolda bırakmadı. Hem dinledim o soğuk duvara bakarken. Hemde kendime arkadaş edindim buz gibi betonu.
Zamanla anladım benim güneşimde orası... Gecemde orası... Gündüzümde....
Sonra birgün bir rüya gördüm. Yüzü karanlıklarla çevrili adamlar , güneşimi kara kalemle boyuyordu. Bir hışımla ve gürültüyle uyandım.
Bir takım adamlar gelmiş yol için komşumuzun evini yıkacaklarını söylüyordu.
O ev yıkıldı. Gri ve hissiz duvarım parçlandı. Gelen vurdu... Giden vurdu...
Pencerem yok olmuştu. Yerine sonu gelmeyecek yollar yapılıyordu.
Güneşim kara kalemle boyanmıştı. Güneşım yıkılmış yerine sonsuz yol gelmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
RandomO hissettiklerini yazardı.Okuduğu kitaplara gözü gibi bakardı. Birgün yakınlarda bir gün beyninden akıp sonsuza uzanan cümlelerini farketti.O fısıltılara kulak verdi.Ellerine uzanan elleri tuttu.Herkesin bir sonsuzu vardı... Onun sonsuzu cümleleriyd...