00 | Konser

1K 50 23
                                    

Konserler; sahnenin elektriği sesle çalışıyormuş da insanlar eğer suskun kalırlarsa konser yarıda kesilir diye korkuyormuş gibi her saniyesi gürültülü geçen etkinliklerdi. Onlarca, yüzlerce insan aynı yerde toplanır. Bazen de tıpkı o gecede olduğu gibi binlerce insan vardır. Bir futbol stadyumunu dolduracak kadar hayran kitlesiyle beraber konser verebilmek, ufak bir sahneyi anca dolduran onca müzik grubunun hayallerinden biridir.

Hayran kitleleri; ortak noktada buluşmayı başarmış binlerce insan. Ortak noktaları, kendilerini kaptırdıkları ritmin ve ritmin onları götürdüğü yerin ortak olmasıydı. Sevdikleri ve hayranlık duydukları melodilerin, ritimlerin ve sözlerin; aynı melodiler, ritimler ve sözlerdi. Birbirlerini tanımayan binlerce insan sanki önceden çalışıp da gelmiş gibi aynı noktada aynı sözleri sarf ediyor ve devasa kalabalık tek bir kişi gibi konuşuyordu. 

Bazıları için bu o denli bir sevgi ve hayranlık oluyordu ki o konserde bulunabilmek için şehir dışından geliyorlardı. Kimileri otobüsle geliyordu kimileri de uçakla.

Ancak kimi de vardı ki orada bulunan herkesten bambaşka bir yöntemle oraya geliveriyordu. Tıpkı sahnenin ön kısımlarında mucizevi bir şekilde yer kapmayı başarmış olan Eleanor gibi. Üstünde göbeği açık tişörtü ve şortu, elinde yaşı yetmediğinden dolayı alkol değil enerji içeceği, diğer elinde de fosforlu çubukla beraber zıplıyordu.

Çevresinde bulunan binlerce insanla beraber aynı anda zıplayıp, aynı sözlere eşlik ediyordu. Bu cümlelerin kimi sisteme başkaldırı olmakla beraber kimi zaman da eski bir sevgiliye edilen hakaretler oluyordu. Herkesin, tek bir benlikmişçesine bunu yapması, katılan herkese kelimelerle telaffuz edemeyecekleri bir enerji veriyordu. Bu enerji sayesinde saatlerce orada ayakta durup bağırabiliyorlardı. Bu enerji onların zaman algılarının üzerine geçici bir örtü seriyor ve kaç saat boyunca bağırdıklarını, zıpladıklarını; bacaklarına giren onca krampı düşünmemelerini sağlıyordu.

Zaten bu enerjiyi hissetmek için ta başka şehirlerden, ülkelerden, kıtalardan geliyorlardı.

Eleanor da vücudundaki bu enerjiyi, elindeki enerji içeceğiyle birlikte destekliyordu. Zıpladığı esnada, elinde tuttuğu teneke kutunun içindeki kızılımsı sıvının yarısı dökülmüştü ama bu önemli değildi. Posterlerini aldığı ve internette paylaştıkları her bir resme dakikalarca bakıp her bir paylaşım için ayrı ayrı onlarca hayal kurduğu o adamları canlı kanlı bir biçimde, yalnızca yirmi metre gibi bir mesafeden görebilmek 'efsane' bir duyguydu onun için.

İşte bu duyumsamakta olduğu 'efsane' duygu, şortunun cebinde çalmakta olan telefonu duymasına engel oldu.

Ancak o telefonu ona veren kişi, her zaman ve her şartta o telefonu duymasını şart koştuğu için, başka hiçbir telefonun çıkamayacağı kadar yüksek titreşim seviyesinde çalması için ayarlamıştı cihazı. Bu sebepten ötürü, her ne kadar Eleanor bütün kalbini, gönlünü, yüreğini, düşüncelerini ve fikirlerini sahnedeki uzun saçlı gitarist adama ve saçları boyalı soliste ve iri yarı ama kel olan bateriste vermiş olsa da o telefonu bir noktada hissetti.

Artık bacağını delmeye teşebbüs etmesi an meselesiymiş gibi titremekte olan telefonu hissettiği anda Eleanor, bütün o içine girdiği enerji tünelinden çıktı ve gerçekliğe döndü. Elini şortunun cebinden içeriye sokarak telefonunu aldı ve ekranda çıkan yazıya baktı. Daisy Grayson onu aramaktaydı.

Telefonu açtı Eleanor. "Daisy! Sırası mı şimdi? Nerede olduğumu biliyorsun!"

"Evet evet biliyorum ama acil dönmen gerek. Bruce, Avrupa ziyaretinden erken döndü ve senin nerede olduğunu soruyor. Takip cihazının çıkarıldığını öğrendiğinde, yüzü öyle bir hal aldı ki, burada tarif edemem şimdi. Acil dönmelisin."

Adalet Tanrıçası || Wonder WomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin