okula açılanlara geçmiş olsun dileklerimle...
*
Luke'un arabasına binerken kendimi fazlasıyla gergin hissediyordum. O arabayı çalıştırıp, sürmeye başladığında gerginliğim anlamsızca daha da arttı. Owen her an bir yerden fırlayacak diye ödüm kopuyordu açıkçası. Normalde Owen'dan korkmazdım. Sanırım bu şekilde ödleklik yapmamın sebebi, Luke'un onun en yakın arkadaşı olması ve Owen bunu fark ederse, sonunda zarar görecek tek kişinin ben olmayacağıydı.
"Sakin olur musun biraz?"
Luke'un sesi, beni bütün korkularımdan çekip çıkardı. Dudağımı dişlemeyi bırakıp, yola odaklanmış yüzüne baktım. "Ben sakinim zaten."
Alayla güldü. "O yüzden mi arabama bindiğin andan beri her an bir bomba patlayabilirmiş gibi davranıyorsun?"
"Ben," diye başladım ve ardından yutkunarak devam ettim. "Gayet sakinim."
Kafasını salladı. "Tabii." Biraz duraksadıktan sonra, "Owen için endişelenmene gerek yok," dedi. "Seni bırakmamı bana o söyledi." Güldü. "Yani bunu yapmasını ben sağladım, ama neticede o söyledi."
"Ne?" Hayretler içinde ona baktım. "Nasıl?"
"Tatlı Martha'nın başına bir bela sardım." Bunu söylerken o kadar rahat görünüyordu ki, gören dünyanın en normal şeyinden bahsediyor sanırdı. "Owen onunla ilgilenirken seni bırakmaya vakit bulamazdı. Diğer çocuklardan da, seni eve bırakmalarını isteyemezdi çünkü diğer çocukların arabası yok. Seni bekletirse, yürümeye kalkışacağını veya herhangi bir sorun çıkaracağını bildiği için, bana mecbur kaldı."
Owen, bizi mutfakta gördükten sonra yan yana yürümemize bile izin vermez sanıyordum. Böyle bir şeye izin vermiş olması o kadar imkânsız gelmişti ki, şok içinde Luke'a bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım.
"Bir şeyi istiyorsam, almaya çalışırım," dedi Luke, tekdüze bir tonda. "Ama bir şeyi çok istiyorsam, alırım."
"Bak işte bu çok iddialıydı."
Bana yandan bir bakış attı ve hiçbir şey söylememeyi tercih etti. Yolculuğun birkaç dakikası sessizlikle geçti. Ta ki Luke, evime giden yoldan farklı bir yola sapana kadar.
"Hey," diye uyardım onu. "Yanlış döndün."
"Hayır, doğru yoldayım."
"Ama evim o tarafta değil."
Yarım ağız güldü. "Zaten seni evine götürmüyorum."
Anlamayarak ona baktım. Benim için durumu daha açık bir hale getirdi. "Sana, seni etkilemek istediğimi söylemiştim. Bunun için senden azıcık zaman çalmam lazım. Endişelenme ve yolculuğun tadını çıkar."
İtiraz etmedim. Sanırım Luke'a güveniyordum. Onun saçma bir şey yapmayacağını biliyordum. Nasıl bu kadar kısa bir sürede ona karşı bu şekilde bir güven hissiyle dolmuştum, bilmiyordum ama güveniyordum işte. İrdelemeye gerek yoktu.
Luke, kısa bir süre sonra, daha önce varlığından bile haberdar olmadığım, fazlasıyla ilgi çekici bir yerde durdu. Gökyüzüne sıfır manzarası olan bir tepede. Buradan bulutların arkasında saklanan güneşin, hafif ışığı gayet net bir şekilde görülebiliyor, koyu renkteki gök çok güzel bir manzara ortaya çıkarıyordu.
"Yazın burası daha güzel olur. Bir de akşamları, yıldızlar varken. Tabii akşam için vaktimiz olmazdı."
Ona mest olmuş bir bakış attım. Konuşmak istiyordum, ama ağzımdan hiçbir kelime çıkartamadım. Luke da bir şey söylememi beklemedi. Uzanıp, arka koltuktan küçük bir çanta çekip aldı. Çantanın içinden sırayla bir termos, iki de bardak çıkarmasını izledim. Bardağın birini benim elime tutuşturup, diğerini bacaklarının arasına sıkıştırdı. Çantayı ayaklarının altına koyarken, termosun kapağını açmaya koyuldu. Bir yandan da konuşuyordu. "Annem dünyanın en mükemmel sıcak çikolatasını yapar." Elimdeki bardağı alıp, içine sıcak çikolata doldurdu. "Belli bir müddetten sonra, öğrenmem gerekti ve artık ben de dünyanın en mükemmel sıcak çikolatasını yapabiliyorum." Bardağı bana geri verirken gülümsedi. "Hadi, iç bakalım. Sen de bunun dünyanın en mükemmel sıcak çikolatası olduğunu düşünecek misin, merak ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You suck at love // l.h
FanfictionPortia'nın yeni yıldan bir sürü beklentisi vardı. Yeni yıl ise, ona sürpriz yapıp, karşısına yeni yıldan asla beklemeyeceği tek şeyi, aşkı çıkardı.