Owen ile aramız çok ama çok garip bir şekilde iyiydi. Nasıl olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Benden nefret eden, beni sürekli aşağılayan, laf sokan abim gitmiş, yerine başka biri gelmişti sanki. Şimdi de beni ölesiye seviyormuş gibi görünmüyordu, ama bana gayet iyi davranıyordu. Önceden arabasına bindiğimde, müzik açmama bile karşı çıkarken, şimdi okula gittiğimiz süre içerisinde radyoyu açıyor, istediğim bir kanal var mı diye soruyordu. Veya Megan'ı evinden alıp okula götürebileceğimizi söylüyor, hiçbir şekilde bana sataşmıyordu. Bunların hepsi, benim içtiğim gün başlamıştı. O gün neler olduğunu hatırlamıyormuş gibi yapsam da, hatırlıyordum. Aslında başta hatırlayamamıştım da, ama sonrasında bütün anılar tek tek hafızama nüfuz etmişti. Owen'ın bana nasıl yardımcı olduğu, benimle ne konuştuğu... Hepsini hatırlıyordum. Yine de yok saymak mantıklı gelmişti. Owen'a ne hatırladığımı anlatmak, Martha konusunu tekrar açmak demekti. Bunu istemiyordum. Eğer bir şeyden kaçma fırsatım varsa, onunla yüzleşmek benim için bir seçenek dahi olamazdı. Ödleğin tekiydim belki, umurumda değildi. Herkes hakkımda böyle düşünse de, umurumda olmazdı.
"Sevgilim kahvaltısını güzelce yaptı mı?" diye sordu Megan, yüzünde şapşal bir gülümsemeyle. "Kötü beslenip sağlığına zarar vermesini hiç mi hiç istemem. Aslında, eğer ona bakacak kimse yoksa zarar verebilir. Böylece ona ben bakarım."
Ona, onaylamayan bakışlar attım. "Sevgin hastalık boyutunda, biliyorsun bunu değil mi?"
Beni pek umursamışa benzemiyordu. Elimizde yemek tepsileriyle her zamanki masamıza otururken, Megan heyecanla bana sorular yağdırmaya başladı. "Benim hakkımda bir şey diyor mu? Söylesene, acaba bana âşık olma olasılığı ne? Yüz üzerinden yüz verir misin yoksa doksan dokuz daha mı gerçekçi olur?"
Yeter diye bağırmak istiyordum, ama heyecanını bölmek istemiyordum. Yıllardır ona vurgundu, abim ona biraz olsun iyi davrandıysa, bunun tadını çıkartmayı hak ediyordu.
"Oturmamıza izin var mı?" diye bir ses Megan'ın hararetli konuşmasını böldü. Başımı kaldırıp baktığımda, Owen'ın tüm çetesiyle birlikte –neden bilmiyordum, ama aralarında Luke yoktu– yanımızda durduğunu gördüm. Megan, az önce iyi ki adını söylemeden onun hakkında konuşmuştu! Her şey bir yana, işin garip tarafı, Owen bu soruyu bana bile sormamış olmasıydı. Doğrudan Megan'ın gözlerinin içine bakarak sormuştu. Bu iş nereye varacak, gerçekten merak ediyordum.
Megan baştan aşağı kıpkırmızı kesilerek, ona başını salladı. Owen'ın, Megan'ın onu reddetmeyeceğini başından beri bildiğine emindim. Sorarak sadece kibarlık ediyordu. Gerçekten, Owen kibarlık ediyordu. Zorba abim Owen. Birinci sınıfların bile yakasına yapışan, onlara kan kusturan abim Owen.
Owen, tam Megan'ın yanına yerleşirken, Calum ile Ashton benim yanıma oturmuşlardı ki, Michael ikisini itekleyerek arayı açtı ve tam yanıma oturdu. Bana kocaman gülümsedi. "Selam."
Michael, hayatımda gördüğüm en sevimli erkek olabilirdi. Yeşil gözlerinde çocuklara has bir parıltı vardı ve dudakları muzipçe yukarı kıvrılmıştı.
"Sana da selam, Michael," diyerek selamını havada bırakmamış oldum. Michael ne kadar sevimli görünürse görünsün, onda normal olmayan bir şeyler vardı. Bunu iliklerime kadar hissediyordum.
"Sizi Megan ile tanıştırayım." Owen, koca elini Megan'ın omzuna koydu. "Çocuklar, bu Megan. Kız kardeşimin en yakın arkadaşı." Megan'a da tek tek bütün çocukları tanıttı. Oysa bunu yapmasına hiç gerek yoktu, çünkü Megan zaten hepsini çok iyi tanıyordu. Yine de istifini bozmadı. Yer yer Owen'ın omzundaki eline kaçamak bakışlar atıp, Owen'ın tanıtım seansının bitmesini bekledi. Owen, sonunda herkesin birbirini tanıdığına emin olduktan sonra, Megan'a dönüp, "söylesene Megan," dedi. "Zil sesini hâlâ değiştirmedin, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You suck at love // l.h
FanfictionPortia'nın yeni yıldan bir sürü beklentisi vardı. Yeni yıl ise, ona sürpriz yapıp, karşısına yeni yıldan asla beklemeyeceği tek şeyi, aşkı çıkardı.