Bu bölümü, yeni bölümün hemen yayımlanmayacağını öğrenip de gaza gelip uzun yorum yapanlar ve ondan önce de zaten uzun yorum yapmış olanlar için yayımlıyorum! Hadi yine iyisiniz. Onlar olmasa, haftaya kadar yayımlamazdım-,-
*
Artık eskisi kadar özgür değildim. Eskiden de tam anlamıyla özgür olduğum söylenemezdi aslında; Owen belli etmese de, beni izlediğini ve izlettirdiğini her zaman bilirdim. Luke ile olan olaylar, onun bunu gizlemeden yapmasına sebep olmuştu. Artık dersten çıktığımda, biri peşime takılıyor; yemekhanedeyken başka biri gözlerini dikip yemek yiyişimi izliyor; kitaplarımı almaya giderken başka biri arkamdan geliyordu. Tuvalete giderken bile peşimden ayrılmıyorlardı. Owen beni potansiyel bir köleye çevirmişti. Asla istediğim şekilde davranamıyordum çünkü birileri buna engel olmak için hep çevremde oluyordu.
Bütün bu sinir bozucu olayların patlak vermesinin üstünden iki gün geçmişti ve her şey daha da kötüye gidiyordu. Luke'u okulda görmüyordum. Ona ulaşmayı denemiştim. Aramıştım, açmayınca da bir sürü sesli mesaj bırakmıştım. Onu okul koridorlarında görebilmek için etrafı her seferinde iki kez kontrol ediyordum. Eğer onu görürsem, Owen'ın peşime taktığı çocukları umursamayıp Luke'un üstüne atlamayı düşünüyordum. Onu deli gibi özlemiştim. Annesi hakkında konuşup, içini biraz olsun rahatlatabilmek istiyordum. Benim yanımda hep iyi hissettiğini söylemişti. Onu yine iyi hissettirmek istiyordum. Fakat bu düşüncelerimin geri planında, telefonumu açmaması ve bana bir şekilde geri dönüş yapmamasını tek bir sebebe bağlıyordum: Beni artık hayatında istemiyordu.
Öğle molasının bitmesine on beş dakika kala, dolabımdan kitaplarımı almak için harekete geçtim. Zaten yemek yiyemiyordum, arayı yemem gereken yemekle bakışarak geçirmek istememiştim.
Dolabımın önüne vardım ve tam duracakken, bir kol belime sarıldı ve durmamı engelledi. Belimi saran kolun sahibine baktığımda, Michael'ı gördüm. Yüzünde ciddi bir ifadeyle başını bir o tarafa, bir bu tarafa çeviriyordu.
"Michael, ne yapıyorsun?"
Benden tarafa bakmadan konuştu. "Sadece yürümeye devam et."
Her şey çok hızlı oldu. Michael kısa bir sürede, beni coğrafya kulübünün toplantılarını yaptığı dersliğin önüne getirip, kapıyı hızla açtı ve beni içeri itti. Kapıyı hiç tereddüt etmeden üstüme kapattığında, şaşkın bir şekilde kalakaldım. Neler oluyordu?
"Portia!"
Gözlerim kocaman açıldı. Bu duyduğum ses...
Arkamı dönmemle, sıcacık kolların belime dolanıp beni sarması bir oldu. Hiçbir zaman algılama sorunu yaşayan bir kız olmamıştım. Şu an da böyle bir sorun yaşamadığıma, bunun gerçek olduğuna inanmak istiyordum. Kollarımı, gerçekliğini doğrulamak amacıyla, kayıp gitmesine izin vermeyecek kadar sıkı sıkı sardım ona. O geri çekilene kadar da, kollarımı bir an için bile gevşetmedim.
Sarılmayı bıraktığında, yakınlığını korumaya devam etti. Bana uzun uzun baktı, ben de ona. Sınıf, ışıkların hiçbiri yanmadığı için karanlıktı, ama yüzünü pencereden giren günışığı sayesinde rahatlıkla görebiliyordum. Başına kapüşonunu geçirmiş, gözlerine siyah bir güneş gözlüğü takmıştı. Elmacık kemikleri belirginleşmiş, yüzü sararmıştı. Yine de gülümsüyordu.
"Seni özledim," dedi elleriyle yüzümü kavrayarak. "Çok özledim."
Aşırı duygu yoğunluğu nedeniyle titremeye başlamıştım. "Ben de seni özledim. Çok üzgünüm, Luke. Ben böyle olmasını istememiştim. Owen yaptığı şeyi asla yapmamalıydı. Ne dersem diyeyim beni anlamadı. Hep kendi haklılığına inanan, bencil herifin teki. Ben de seni aradım, konuşmak istedim, ama açmadın. Hiç açmadın. Çok aradım Luke. Bir sürü sesli mesaj bıraktım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You suck at love // l.h
FanfictionPortia'nın yeni yıldan bir sürü beklentisi vardı. Yeni yıl ise, ona sürpriz yapıp, karşısına yeni yıldan asla beklemeyeceği tek şeyi, aşkı çıkardı.