KAFA KARIŞIKLIĞI

28 2 0
                                    

Evin önüne geldiğimiz de Charlie hepimizden önce arabadan inip benim kapımı açtı. Ben arabadan yavaşça inerken, Michael'ın başını yavaşça koltuğa bırakmıştım. Charlie başıyla evin kapısını işaret ettiğin de anahtarın bende olduğu o ana kadar aklım da değildi bile. Çantam dan anahtarı çıkardığım da, Charlie ve Hannah ise Michael'ı yavaşça arabadan dışarı çıkardı. Michael hala baygındı, inip kalkan göğsünü görmeseydim eğer öldüğüne kesinlikle inanmış olurdum. Bu düşüncelerimi kafamdan hızlıca yollayıp evin kapısını açtım. İçeri girip diğerlerinin geçmesine izin verdim. Kapıyı ardımız dan kapatıp,üzerimdeki kıyafetten kurtulmak için odama giden merdivenlere doğru yönelmiştim ki Hannah:

-"Hey Em! Ne yapacaksan daha sonraya bırakabilirsin. Senin aynı zaman da ilk yardım sertifikan da vardı değil mi yanlış hatırlamıyorsam?"

Hannah yüzüme soru dolu gözlerle bakmaya devam ediyordu. Evet sertifikam vardı,yanlış da hatırlamıyordu. Ama Michael'a pansuman yapacak son kişi bile ben olmayabilirdim. Fakat başımı koltuğa çevirdiğim de hala baygın yatan bedenini görmem beni hemen bu fikrim den uzaklaştırmıştı. Gerçekten Steve onu fena benzetmişti. Gördüğüm kadarıyla Michael'ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. İki güçlü adam karşı karşıya gelince demek böyle oluyordu. Kazanan olmuyordu fakat kaybeden de. Ama şuan ki duruma bakılırsa biz kazanmıştık, Steve kaybetmişti. Bir yandan da bizim için bu halde olduğu aklıma gelince kendimi hızla toparladım. Hiçbir şey söylemeden merdivenleri çıkmaya başladım. Çantamı ve ceketimi odama bıraktıktan sonra hemen karşı odamdaki banyoya girdim. Ecza dolabını açtım ve içinden gerekli malzemeleri aldım. Tam çıkacakken neredeyse Charlie'e çarpıyordum:

-"Selam tatlım. Biraz acele etsen iyi edersin, sana güveniyorum".

Bir an Michael'in hayatı tümüyle bana bağlı gibi hissetmiştim. Charlie'e hiçbirşey demeden hızlı adımlarla aşağı kata inmeye başladım. Aşağıya indiğimde Hannah Michael'ın ceketini çıkarmaya çalışıyordu. Elimdekileri masaya bırakıp, ona yardım ettim. İkimiz birlikte Michale'ı oturur hale getirdiğimiz de Hannah:

-"Emily ben odama gidip ilaç bakacağım. Sen tedaviye başlayabilirsin istersen."

Hannah' ı başımla onayladığım da yüzü asık bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladı. Eve geldiğimizden beri ikisinde de bir gariplik vardı. Görevi başarıyla tamamlamıştık fakat Michael'ın durumu onları üzmüş durumdaydı. Daha fazla oyalanmamaya karar verip ilk önce kaşının hemen üstündeki yarasını temizlemeye başladım. Gözlerinin kapalı olması işime geliyordu. Eğer bilinci yerin de olsaydı bu tedaviyi yapmaya bilirdim. Ben yüzündeki diğer yaraları temizlemeye çalışırken Michale gözlerini açmadan bileğimi tuttu ve yüzünden yavaşça uzaklaştırdı. O an göz göze gelmiştik ve ben bu durumdan hiç memnun değildim. Elimi sertçe ondan kurtarıp:

-"Ben de sana bunu yapmaya çok meraklı değilim merak etme. Sadece bu işin uzmanı olduğum için yapıyorum. Beni herhangi bir hemşire gibi düşünebilirsin Mayki!".

Michael gülmeye çalıştı fakat karnına aldığı sert darbelerden olsa gerek acıyla yüzünü buluşturdu. Nasıl oldu bilmeden elim gömleğinin eteklerine gitti ve hızlıca gömleğini yukarı kaldırıp karnını açtım. Gerçekten de çok kötü darbeler almıştı. Yüzüne sinirle baktığım da oda bana değişik bir ifadeyle bakıyordu. Yara kremini hemen alıp darbe alan yerlerine sürmeye başladım. İşim bitene kadar ikimiz de tek kelime etmemiştik. Malzemeleri elime alıp tam kalkacağım sırada tekrar bileğimden tuttu ve tekrar yanına çekti. Malzemeler bu sırada gürültüyle yere düşmüştü. Michael gozlerime bakmaya devam ediyordu. Ben ise bileğimi ondan kurtarıp konuşmaya başladım:

-" Michael gerçekten ne yaptığını anlayamıyorum. Kafana yediğin darbelerden olsa gerek, dengesiz hareketler sergiliyorsun. Dua et, zaten ağır bir dayak yedin, bir posta da benden yemek istemiyorsan odana çık ve dinlen".

Hiç nefes almadan sözlerimi bitirdiğim sırada derin bir nefes çektim. Michael ceketini eline alıp yavaşça kalktığın da son kez arkasını bana döndü:

-"Özür dilerim Juliet. Kafama gerçekten kötü darbeler aldım. Teşekkür ederim Juliet. Sen olmasan nalları dikerdim emin ol".

Michael sözlerini bitirdiği sırada odasına çıkmaya odaklandı. Ben ise söylediklerini kafam da toplamaya çalışıyordum. Bir konuşmada hem özür dilemişti hemde teşekkür etmişti. Gerçekten kafasına yediği darbeler çok kuvvetli olmalıydı. Kafamı dediklerin den kurtarıp ona doğru baktığımda merdivenin yanında hala beklediğini gördüm. Görünüşe bakılırsa canı acıyordu. Daha fazla bu manzaraya dayanamayıp yerimden kalktım ve yanına gidip hızlıca koluna girdim. Bana şaşkın bir bakış attı ve tekrar konuşmaya çalıştı:

-"Ey Yüce Tanrım! Bu günleride mi görecektim?".

Ben söylediği lafa çaktırmadan gülerken,o da bana bakıp gamzelerini sergileyerek kocaman gülümsedi. Bugün dünyanın sonu olabilirdi.Yarın yine kesin birbirimize girecektik fakat arada iyi olmamız hoşuma gidiyordu. Gözümü ondan alıp yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladık. Bir kaç kez düşme tehlikesi atlaksakta odasının önüne tek parça halinde varabilmiştik. Kapısını açıp geçmesini işaret ettiğimde odasından çıkan Hannah nefes nefese yanımıza geldi:

-"Hey Michael! İşte ağrı kesicin. Bulmam biraz zor oldu,hap çekmecem çok karışıktı da".

Michael teşekkür ederek hap kutusunu Hannah'nın elinden aldı. Tam ikimiz odamıza gitmeye hazırlanıyorduk ki Michael:

-"Imm Juliet.. Suyum bitmişte acaba bana bir bardak getirebilir misin?".

Hannah bana sinsi bir gülüş attı ve odasına yöneldi. O odasına girince Michael'a odaklanmıştım ki odasının kapısını sertçe yüzüme kapattı. Gerçekten bu çocuk iyi alışmıştı. Şeytan diyor ki getirme suyu, boş boş içsin,hap boğazında kalsın, dayaktan değil ufacık bir haptan nalları diksin. Gözlerimi sinirle devirip aşağı kata inmeye başladım. Önce bir bardak kendim su içip, bir bardakta ona doldurmuştum. Elim de bardakla merdivenleri tekmeleyerek yukarı çıkmaya başladım. Kapıyı çalmadan içeri daldığımda Michael sadece pantolonuyla duruyordu. Arkasını dönüp beni gördüğünde:

-"Aa ama Juliet. Kapı çalma adetin yokmu senin. Ya daha çok çıplak olsaydım. Ama istersen hemen şu fazlalıklardan da kurtulabilirim ha ne dersin?".

Ben şok olmuş gözlerle ona bakarken,o tam bir sapık gibi karşımda sırıtıyordu. Bardağı sertçe aynalı dolaba koydum ve iki adım da karşısına dikildim. Gözlerim istemsizce karnındaki yaralara gitti. Ama şimdi ona açımanın sırası değildi. İşaret parmağımı karnındaki yarasına bastırıp konuşmaya başladım:

-"Sakın benimle bir daha böyle konuşma Mayki! Eğer bir daha bu dediğin sapıkça şeyi dile getirirsen,tedavi ettiğin yerleri Steve'den daha fena yaparım. Şimdi bence suyunu içebilirsin".

Michael'ın ne kadar acı çektiği ve şaşırdığı yüzündeki ani değişimden belli oluyordu. Elimi karnından çekip hızlıca odadan çıktım. Önce hızla yeni kıyafetler alıp banyoya girdim. Sıcak suyun hem beynimi, hem de bedenimi iyileştireceğini biliyordum. 10 dakikalık kısa duşun ardından odama çıktım. Banyodan sonra rutin işlerimi yaptıktan sonra yatağıma uzandım. Yorulduğumu işte o anda daha çok farketmiştim. Aslında düşünecek çok şeyim vardı fakat beynimi bugünlük daha fazla zorlamaya niyetim yoktu. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım....

Devam edecek...😙

BEN "DYLAN" DEĞİLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin