-"Emily yeşil ojem sende mi?"
Ben mutfakta patateslere işkence ederken Hannah'nın sesiyle bıçağı elimden bıraktım. Sesi banyodan geliyordu ya da gelmiyordu bilmiyordum. Merdivenleri ağır ağır çıkıp banyo kapısının önüne geldim. Kapıyı tıklatmadan içeri daldım. Hannah aynanın karşısına geçmiş yüzüne iğrenç görünüm de bir maske sürmeye çalışıyordu. Aynadan beni görünce işine kısa bir ara verip:
-"Aman Tanrım Em!Neden pat diye daldın içeri. Ya çıplak olsaydım?"
Sıkıntıyla gözlerimi devirdim. Benim durgun olduğum anlarda arkadaşlarımın neşe saçmasını kaldıramıyordum. Ama en kısa zamanda içimdekileri Hannah ile paylaşmalıydım. Hannah benim ilkokul arkadaşımdı,onunla neredeyse tüm sırlarımı paylaşmıştım. Benim aksime o daha neşeli bir karaktere sahipti fakat nasıl oluyorsa iyi anlaşıyorduk. Hannah saçlarını toplamamıştı. Arkasına geçip saçlarını örmeye başladım ki o güzel sarı saçlarının o iğrenç görünümlü maskeye bulaşmasını istemezdi. Bileğimdeki tokayı almaya çalışırken bir yandan da konuşmaya başladım:
-" Birincisi yeşil ojen benim çekmecem de,ikincisi ise seninle birşey konuşmam gerek. Hem Charlie'de yok. İşin bittikten sonra aşağı gelir misin Hannah?"
Hannah gülümsedi. Omuzuma dokunup:
-"Tabiki de Em. Arkadaşlar ne günler içindir ha? Zaten bende seninle konuşmak istiyordum. Bar görevinden 3 gün geçti. O günden beri sen de bir gariplik var. Şimdi 5 dakika falan bu maskenin kurumasını beklemem lazım. Yani 10 dakikaya falan aşağıdayım anlaştık mı?;
Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Eğer yüzünde maske olmasa onu öpebilirdim ama şuan da bu hiç hoş olmazdı. "Tamam" deyip banyodan çıktım. Alt kata indiğimde patateslere işkence etmeye devam ettim. Daha sonra ise onları kızartmaya başladım. Hannah ile acıkmıştık. Her akşam yemeği bana kitliyor oluşu hoşuma gidiyordu çünkü mutfakta olmayı seviyordum. Ben patatesleri kızartmış sofrayı bile hazırlamışken Hannah hala ortalar da yoktu. Tam seslenecekken merdivenlerden inen Hannah homurdanıyordu:
-"Tanrım bu nasıl bir maske? Resmen yarım saat su ile çıkarmaya çalıştım,yüzüm yırtılacak diye çok korktum Em".
Sandalyeyi çekip oturdum. O sırada Hannah'a gözlerimi devirmeden edemedim. 20 dakika falan sessizce patateslerimizi yemeğe başladık. En sonunda Hannah sertçe çatalı tabağa bırakıp bana odaklandı:
-"Evet güzelim seni dinliyorum".
Evet işte gelmiştik. Ben onun aksine çatalımı nazikçe masaya bıraktım ve konuşmaya başladım:
-"Nasıl anlatsam bilmiyorum Hannah. Hani o gece bir çocuk vardı,adını bilmiyorum. Az kalsın görevi berbat ediyordu. Hatırladın değil mi?"
Hannah heyecanla sandalyesini yanıma çekip oturdu:
-"Tabiki hatırladım Em. Atarlandığın çocuk değil mi? Ya, tabi tepkinde haklıydın ama çocuğun kötü bir niyeti yok gibiydi. Biraz ukala ve ergen beyinli olması dışında tabi".
Kötü niyeti yok muydu? Bana "sürtük" damgasını iyi niyetli biri koyamazdı zaten değil mi? Ama tabi ukala ve ergen beyinli olması kısmına kesinlikle katılıyordum. Sessizliği daha fazla uzatmadan anlatmaya devam ettim:
-"Evet işte o çocuk. Şu 3 gündür dalgın olma sebebimin nedeni o".
Hannah ağzını bir karış açmış bana sinsi bir bakış gönderdi. Ardından sandalyeden kalkıp bir polis edasıyla etrafımda turlamaya başladı. Omuzlarımdan tutup,yavaşça kulağıma eğilip:
-"Aman Tanrım Emily yoksa aşık mı oldun o çocuğa? Anlamıştım zaten hal ve hareketlerinden. Ki çok şanslısın navigasyon gibi bir erkek arkadaşım var. Charlie'e söylerim,yerini hemen bulur. Ahaha inanamıyorum şuan".
Hannah arkamda değişik sevinç hareketleri yaparken ben söylediklerini düşünüyordum. Aşık olmak mı? Hem de bana en çok acı veren kişiye benzeyen birinemi? Yok artık! Hannah gerçekten saçmalıyordu. Ona gerçekleri söylemenin vakti geldi de geçiyordu bile. Sandalyeden kalkıp Hannah'nın karşısına geçtim ve ellerini tutup sakinleşmesini sağladım. Bana biraz şaşırmış gibi baktı. Ben de bu sakin anından faydalanarak durumu açıklamaya başladım:
-"Ah Hannah tabiki de ona aşık olmadım. Sadece bana Dylan'ı hatırlattı ve geçmişe gitmemi sağladı. Tamam fiziksel olarak benzemiyor olabilir fakat hissettim işte bilmiyorum. Karşıma çıkmamasını istediğim nedenlerden biri de buydu. Dylan'ı unutmuşken tekrar hatırlamak istemedim. Tamam bana çok acı verdi,çok kalbimi kırdı fakat sevgim her zaman bunun önüne geçti. İşte bu yüzden durgundum,aşk falan yok, yani olmaz da".
Hannah yüzü düşmüş bir şekilde ellerimi bıraktı. Benim mutlu olmamı istiyordu bunu biliyordum . Fakat ben bu dünyada mutluluğu hakedecek en son kişiydim. Kaderim sanırım böyle yazılmıştı,önüne geçemezdim. Hannah bana bakmaya devam ederken kapının sesiyle gözlerini benden ayırdı. Ona oturmasını işaret ederek kapıya doğru yöneldim. Elimi kapının kulpuna götürüp açtığımda karşımda Charlie vardı fakat yanlız değildi. Kafamı sağa çevirince tekrardan bir çift mavi gözle karşılaştım. Mahçup bir şekilde bana bakıyordu. Tam ağzımı açacakken Charlie'nin dedikleri beni susturdu:
-"Ee, Emily yeni ortağımız ve beni içeri almayacak mısın?"
WTF! Yeni ortağımız derken? Ne saçmalıyordu bu lanet olası. Ben aval aval ona bakarken Hannah koluma girdi ve beni kapıdan çekiştirdi. Bunu fırsat bilen Charlie onu içeriye davet etti. İkisi koltuğa yerleştiğinde,bende bir açıklama bekler gibi karşılarına dikildim. Charlie gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tanrım neler oluyordu, bu bir tür kamera şakasımıydı? Charlie boğazını sesli bir şekilde temizleyip konuşmaya başladı:
-"Evet bayanlar bu yeni ortağımız Michael Liam Monreo. Imm tanıyorsunuz diye düşünüyorum ve o kısmı geçiyorum. PCE bardaki olanlar tamamen bir kurguymuş yani Michael'ın hareketleri bizi denemek içinmiş. Ve bu adamı kim tuttu dersiniz? Tabiki bizim patron Bay Rogers. Bu sınavdan başarıyla geçtiğimiz için ödül olarak Michael'da bizimle beraber çalışacak ve kendiside süper bir ajan bu arada,vee evet benden bu kadar".
Charlie'nin söylediklerini idrak edebilmem tamı tamına 5 dakikamı almıştı. Kendimi toparlayıp konuşmaya başladım:
-" Ne saçmalıyorsun sen Charlie. Bu adamla ortak falan olamam ben anladın mı? Eğer sizin öyle bir niyetiniz varsa siz devam edebilirsiniz ama ben bu işte yokum, bunu bilmiş olun".
Söylediklerim biter bitmez odama gitmeye hazırlanıyordum
ki Hannah'nın sesiyle merdivenlerin başında beklemek zorunda kaldım:-"Emily! Sırf eski sevgilini hatırlatıyor diye ona böyle davranamazsın. Bize çok yararı olacak bunu anlayamıyor musun sen ha? O Dylan değil, o Michael. Lütfen bizi de, kendini de üzmeyi kes artık".
Hannah'nın söyledikleriyle olduğum yerde kalmıştım. Arkadaşım doğru söylüyordu. Artık Dylan'ı unutup,kendime gelmeliydim. Fakat Michael denen o adam etrafımdayken bunu nasıl başaracağımı bilmiyordum. O sırada eve girdiği andan beri ağzını açmayan Michael boğuk bir sesle konuşmaya başladı:
-"Hannah haklı Juliet. Ben Dylan denen o adam değilim, ben Michael Liam Monreo'yum. Buna alışsan iyi edersin çünkü artık sizinleyim.
Devam edecek..😚

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN "DYLAN" DEĞİLİM
Fiksi RemajaO bunun artık farkına varmalıydı. Çünkü o Dylan değildi ve hiçbir zamanda olmayacaktı.