-"Dylan'ı bana bırakın."
Toplantıda ki son sözümü söyleyerek oturduğum koltuktan kalktım ve sakinleşmek için kimsenin yüzüne bakmadan mutfağa girdim. Koca bir bardak dolusu soğuk suyu bir dikişte içtim o an. Bardağı sersem hareketlerle masaya bıraktıktan sonra masanın yanında ki sandalyeyi çekerek sessizce oturdum. Başımı ellerimin arasına alıp sakinleşmeye çalıştım. Ama olmuyordu hiçbir şekilde sakin kalamıyordum. Eski sevgilim bilinmedik bir nedenden dolayı evime geliyordu, hatta odama kadar girmeye yelteniyordu. Sonrasın da ise onun iğrenç bir katil olduğunu öğreniyordum. Hannah'nın söylediğine göre ise benimle bir konu hakkın da da konuşmak istiyordu. Charlie'nin dediği gibi bu görev en çok beni ilgilendiriyordu. Fakat gururuma yenilip elime yüzüme bulaştırmaktan korkuyordum. Acaba Michael'ın dediği gibi ben gerçekten güçlü bir kızmıydım? Şimdi diyeceksiniz ki güçlü olmasaydın gizli ajancılıkla ne işin olurdu? Evet güçlüydüm fakat mantıksal güçlüydüm duygusal değil. Ben kendime bir bardak daha su doldurmaya çalışırken minik bir miyav sesi duydum. Başımı kapıya çevirdiğim de Michael'ı gördüm, hemen kucağında ise benim pamuk kızım Mia duruyordu. Onları öyle görünce yüzüm de ister istemez bir tebessüm oluştu. Michael karşımda ki sandalyeye oturup Mia ile konuşmaya başladı:
-" Hey Mia! Bak Emily ne kadar mutsuz görünüyor. Onu biraz neşelendirmek ister misin?"
Gözlerimi devirip hafif bir tebessümle ona baktım. O ise bana acır gibi bakıyordu. Aslında kimsenin bana acımasını istemiyordum fakat arkadaşlarımın kötü bir niyetleri olmadıklarını biliyordum. Bu zamana kadar Hannah ve Charlie hep benim yanım da olmuşlardı ve hala da olmaya devam ediyorlardı. Michael ise gruba katılalı sadece 1 ay olmuştu fakat onunla ilk başlarda pek anlaşamasakta bu son zamanlar da bana çok destek olmuştu. Ama onunla aramız da aşılmaz bir yol da var gibi görünüyordu, bilmiyordum. Düşüncelerime biraz ara verip Mia'yı onun kucağından aldım. Bir süre onu sevdim, gerçekten çok iyi gelmişti. Onun yerin de olmak için neler vermezdim. Karnını okşamaya başladığım sıra da Michael'ın adımı seslenmesiyle ona doğru döndüm. Birşey soracakmış gibi bir hali vardı ki bunun Dylan ile ilgili olduğuna bahse girebilirdim. Mia'yı yavaşça yere bıraktım, bırakmamla birlikte hemen mama kabının yanın da soluğu aldı. Gözlerimi ondan alıp Michael'a döndüm:
-" Evet Michael seni dinliyorum. Galiba merak ettiğin şeyler var?
Michael ellerini masaya yerleştirdi:
-" Aslında bu kadar meraklı biri değilimdir fakat sana yardımcı olmam için geçmişte ne olduğunu bilmem gerekiyor. Tabi eğer böyle bir yardım istemezsen anlarım Juliet."
Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Derin bir nefes aldım:
-" Klasik sevgili olayları bilirsin işte. Lisedeyken Dylan ve ben sevgiliydik, onu çok seviyordum. Ama o gece onun beni sevmediğini çok iyi anlamış oldum."
Son sözümü söyler söylemez boğazım da bir yumru oluştu. Masa da duran ellerim titremeye başlamıştı. Michael ani bir hareketle uzun ve sert ellerini iki elimin üzerin de sabitledi. Bu hareketine şaşırır bir biçim de yüzüne baktığım da ise elimi güven verircesine sıktı ve elini ellerim den çekmeden tekrar konuşmaya başladı:
-" Hey sakin ol! Detayları anlatıp kendini daha fazla zora sokmak zorunda değilsin. Tek bilmek istediğim aranızda gerçekleşen olay, nasıl yaşandığı değil."
Michael'ın bu sözü beni biraz da olsa rahatlamıştı. Ellerimi ellerinden çekmeyip derin bir nefes aldım:
-" Her genç kızın hayatın da en az bir kere yaşadığı durumu yaşadım işte, aldatıldım. Üstelik buna layık gördüğü kızın en azılı düşmanım olması şokumu iki katına çıkardı. Daha sonra hiç aramaması, tekrar bir araya gelebilmemiz için adım atmaması ve benim onu salak gibi beklemem. İşte tüm durum bundan ibaretti."
Sözümü bitirir bitirmez Michael ellerini sert bir şekilde ellerimden çekti. Şu an da içinden Dylan'a küfürler yağdırdığının farkındaydım. Ondan hoşlanmadığı apaçık ortadaydı,ki haklıydı da, ortada elle tutulur hiçbir iyi tarafı kalmamıştı . Benim gözüm de bir katil den farksızdı artık. Onu ilk gördüğüm yerde indirmeliydim. Bu benim için zor bir sınav olacaktı fakat başarmak zorundaydım. Ben kendi içim de onu bitirmeye çalışırken, Michael'ın siniri geçmiş olacak ki tekrar konuşmaya başladı:
-" Sen bunları hakedecek hiçbir şey yapmadın Emily,öncelikle bunu o güzel kafana sokman gerek. O piç kurusu ise cezasını en ağır şekil de ödeyecek. Hem de bunu ona sen yapacaksın. Senin de dediğin gibi o şerefsizi ilk yakaladığımız yerde sana bırakacağız anlaştık mı?."
Kafamı yavaşça,belli belirsiz salladım. Michael ikna olmamış olacak ki hafifçe masaya vurdu:
-"Anlaştık mı dedim Juliet?"
Masaya vurulma sesiyle hafifçe irkilerek:
-" Hey o masanın daha taksiti bitmedi. Bu arada tamam anlaştık."
Michael ufak çaplı bir kahkaha atarak sandalyeden kalktı. Tam kapıdan çıkacaktı ki tekrar bana döndü:
-" Bu arada yarın sabah toplantımızı gerçekleştireceğiz. Sen de kafana birşey takma ve hemen uyu. Çünkü yarın güçlü ve iradeli Juliet'e ihtiyacımız var, en çok ta benim. İyi geceler Juliet".
Birşey söylememe fırsat vermeden hızlı bir şekilde mutfaktan çıktı. Ben ise son sözünde takılı kalmıştım."Güçlü ve iradeli Juliet'e ihtiyacımız var, en çok ta benim" demişti. Gerçekten kafam karışmıştı. Başımın ağrıdığını o zamana kadar farketmemiştim bile. Yerimden yavaşça kalkıp ağrı kesici ve bir bardak suyu mideme yolladım. Hâlà mamasının başın da olan Mia'ı kucaklayıp odama giden merdivenleri tırmanmaya başladım.
Odama girer girmez Mia'ı yere bıraktım ve üstümdeki kıyafetlerden kurtulmaya başladım. Daha rahat birşeyler giydikten sonra, dişlerimi de fırçalayıp kendini yatağıma bıraktım. Bir yandan da yanıma sokulan Mia'ı seviyordum. 10 dakika onunla onaylandıktan sonra yatmaya yelteniyordum ki telefonum aniden çalmaya başladı. Bu saatte beni kim arıyor olabilirdi ki? Telefonumu komidinden aldım ve arayan numaranın gizli olduğunu gördüm. Normal de gizli numaraları açmazdım fakat ne olduysa elim açma tuşuna gitmişti bile. Telefonumu kulağıma götürüp "Alo" dedim. 5 saniye kadar karşı taraftan bir ses gelmedi. Tam kapatacaktım ki o sesi duydum:-" Gecen, o melek yüzün kadar güzel olsun Emily."
Bu Dylan'dı. Numaramı nereden bulmuştu ya da hiç silmemişmiydi? Gerçekten artık bu bardağı taşıran son damlaydı benim için. Sesimin emin çıkmasına önem vererek konuşmaya başladım:
-" Seni adi herif. Seni gördüğüm yerde mahvedeceğim. Bunu o güzel kafana sok".
Lafım bitince Dylan diğer hatta benimle alay eder gibi gülmeye başladı. Gülüşü sona erince şu iki kelimeyi söyleyip telefonu kapattı:
-"Bana kıyamazsın".
Devam edecek.. ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN "DYLAN" DEĞİLİM
Teen FictionO bunun artık farkına varmalıydı. Çünkü o Dylan değildi ve hiçbir zamanda olmayacaktı.