-Dylan?!?!!?
Dilim tutulmuş bir şekil de karşımda ki adama bakakalmıştım. Ne kadar çok değiştiğini işte o zaman daha iyi anlamıştım. Tamı tamına 3 yıl geçmişti. O zaman 21 yaşındaydık,iki tatlı üniversite öğrencisiydik. Aşkımızı,beraberliğimizi o kadar çok kıskanan vardı ki, kimi zaman bu bakışlar dan rahatsız oluyorduk. Ama bunun aksine bizi takdir eden ve seven arkadaşlarımız da vardı. Beraber düşe kalka da olsa yaşamasını iyi biliyorduk. Ta ki o gün o iğrenç geceyi yaşamadan önce. Mezuniyet gecesi en yakın arkadaşım Clary ile birlikte saçma sapan danslar ediyorduk. Dylan neredeyse yarım saate yakın bir süredir ortalar da görünmüyordu. Biraz soluklanmak için ileride ki puflara oturduğum da etrafıma bakmak için zaman bulabilmiştim. Okulun en havalı ve tam anlamıyla en sürtük kızı Allisonu gördüm o an. Birinin elinden tutup arkasından sürüklüyordu. Bakışlarımı o yöne çevirmemle birlikte ağzımın kocaman açık kalması bir olmuştu. Dylan, kravatı açılmış ve saçları dağılmış bir halde Allison'un onu peşinden sürüklemesine izin veriyordu. Gözüm aniden dudaklarına kaydı ve kırmızı ruj kalıntıları anında dikkatimi çekti. Ne yani beni en güzel günüm de azılı düşmanımlamı aldatmıştı? Yumruklarımı sıkmayı bırakıp anında yerimden fırladım. Clary'nin adımı seslenmesine aldırmadan içki tezgahının oraya doğru ilerledim. Dylan'ın arkası dönüktü fakat Allison birden görüş açıma girdi. Baştan aşağıya beni süzüp:
-"Vay vay vay, prensesimiz prensinimi kaybetti acaba? Merak etme istersen grup yapabiliriz, gerçekten çok ateşli bir sevgilin var tatlım, neyse ben sizi yanlız bırakayım belki konuşacaklarınız vardır".
O iğrenç sarı saçlarını savurup yanımdan uzaklaştı. İlk defa baştan tahmin ettiğim birşeyin doğru çıkması beni gerçekten derinden etkilemişti. Ben kendimi toparlamaya çalışırken Dylan önüm de belirdi. Elini yavaşça omzuma koydu:
-"Hey güzelim sen iyi misin? Hadi dans edelim".
Kafamı kaldırıp suratına baktım. O suratını görünce gerçekten midem bulanıyordu. Bi an kendime hakim olamadım ve sağ yanağına sert bir tokat geçirdim. Oradakiler birden bize dikkat kesildiler ama bu şu an da umrumda olan en önemsiz şeydi. Elini yanağına götürüp gözlerime soru dolu gözlerle baktığı sıra da ağzımdan sadece iki kelime dökülüverdi:
-"Canın Cehenneme".
Aniden kafamı sallayıp bu anılardan uzaklaştım. Dylan hala odamın kapısının önünde bekliyordu. Aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve kapıyı hızlıca suratına kapattım. Buraya neden gelmişti ve en önemlisi hangi hakla gelmişti? Hannah ve Charlie bunu neden içeri almıştı? Ve Michael bu durum karşısın da nasıl bir tepki göstermişti? Ben bunları düşünüp,odanın içinde volta atmaya başlarken kapım aniden açıldı ve içeri kurtarıcı meleğim Hannah girdi. Koşa koşa yanıma gelip sıkıca boynuma sarıldı. Bende kendimi daha fazla tutamadım ve sarılmasına karşılık verip ağlamaya başladım. Bir kaç dakika öylece kaldık. Hannah daha sonra geri çekildi ve yüzümü elleri arasına aldı:
-"Bebeğim ağlama lütfen. Bir an da kapımız da belirdi. Charlie öne atıldı, senin onu görmeni istemedi. Ama çok önemli olduğunu söyledi. Bizde daha fazla karşı gelemedik. Aşağı inince de kapıyı yüzüne kapattığını söyledi. Daha sonra geleceğini söyleyip kapıya yöneldi. Michael da mümkünse bir daha gelme dedi ama sanırım duymadı. Söz veriyorum bir daha açmadan önce delikten bakacağım tamam mı canım?".
Hannah'nın iyi kalpliliğine gerçekten bayılıyordum. Kriz anların da bile beni rahatlatmayı başarıyordu. Yüzüme belli belirsiz bir tebessüm yerleştirip ellerini tuttum:
-"Sizin hatanız değildi Hannah. Sadece karşım da birden görünce eskiyi hatırladım ve afalladım. Diyecek birşey bulamayınca da kapıyı kapattım yüzüne. Bir de kahvaltıda size çok kızmıştım hepsi bu".
Hannah bir oh çekip rahatladı ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Kapıya doğru geri geri giderken:
-" Tamam o zaman bebek. Kendini toparla ve aşağıya gel. Biz de kendimizi affettirmek için birşeyler düşünelim".
Göz kırpıp odadan hızla çıktı. Bende bir süre boş gözlerle kapıya baktım. Daha sonra kendimi toparlayıp odamda ki banyoya girdim. Suyu akıtıp iyice soğumasını sağladım. Daha sonra suyu yüzüme bir kaç defa çarptım. Ağlamaktan gözlerim kızarmıştı. Gözlerim de ufak bir rahatsızlık vardı. Ağladığım zamanlar da gözlerim aşırı derecede kızarıyordu. Bunun içinde göz damlası kullanıyordum. Beyaz dolabımı açıp içinden damlamı çıkarttım ve iki gözüme de birer kere damlattım. Banyoda işim bitince odamda ki aynamın karşısına geçtim. Saçlarımı tepemde sıkı bir at kuyruğu yaptım ve aynada son kez kendime bakıp odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Hannah hemen yanıma geldi. Bana gülümseyip koluma girdi ve hiçbir şey demeden mutfak masasına oturttu. O sırada zil çaldı ve aynı anda içimi bir ürperti kapladı. Hannah hızla kapıya koştuğun da Charlie ve Michael'ın evde olmadığını o zaman farkettim ve içim biraz da olsun rahatladı. Hannah kapıyı açar açmaz:
-"Hey Emily gözlerini kapatır mısın lütfen? Sana bir sürprizimiz var da."
Gözlerimi devirip dediğini yaptım. 15 saniye sonra Charlie:
-"Evet hayatım, açabilirsin gözlerini".
Yavaşça gözlerimi açtım ve masaya konulan şeye baktım. Demirden bir kafese benziyordu. Tam içine doğru bakacaktım ki içeriden bir "miyav" sesi duydum. O anda ağzım kulaklarıma kadar açıldı ve onay almak istercesine sırayla hepsine baktım. Charlie elini Hannah'nın omzuna atmıştı ve ikisi de keyifle beni izliyorlardı. Başımı Michael'a çevirdiğim de ise onun da beni izlediğini gördüm. Ve bana gülüyordu, gerçekten akıl almaz bir durumdu. Gözlerimi ondan zar zor ayırdıktan sonra kafesi açtım ve elimi içeri daldırdım. Hissettiğim yumuşaklıkla içim huzurla doldu ve küçük kediyi dışarıya çıkardım. Bembeyaz teni ve masmavi gözleriyle tıpkı bir melek gibiydi. Ben ona hayran hayran bakarken Charlie:
-"Ee prenses, hediyeni beğendin mi bakalım? Ha bu arada Michael seçti bu güzel melegi".
-"Beğenmek ne kelime Charlie bayıldım. Gerçekten teşekkür ederim. Beyaz kedilere zaafım var zaten, bunun için ayrıca teşekkür ederim Michael".
Michael yanıma gelip kediyi sevmeye başladı ve:
-"Rica ederim Juliet. Üstüne çok geldik, kendimizi affettirmemiz gerekiyordu. Hem her takımın bir iz sürücüye ihtiyacı vardır değil mi? Takımımıza yeni bir kız daha geldi, daha ne isteriz?".
Michael lafını bitirip kediyi sevmeye devam etti. Hannah da bize doğru yaklaşıp:
-"Ee bu tatlı şeye ne diye sesleneceğiz peki? Aklın da bir isim var mı?".
Gözlerimi ondan ayırarak bu tatlı şeye baktım.Gerçekten herşeyi unutturuyordu. Karnını okşarken:
-"Mia. Bunda sonra onun adı Mia".
DEVAM EDECEK...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN "DYLAN" DEĞİLİM
Ficção AdolescenteO bunun artık farkına varmalıydı. Çünkü o Dylan değildi ve hiçbir zamanda olmayacaktı.