Çalar saatimin beynimi tırmalayan iğrenç ve bir o kadar da tiz sesiyle gözlerimi zar zor da olsa açabilmiştim. Her seferin de sakin bir zil sesi ile çalan alarmım,bu sefer nasıl oldu ise uyanmazsam canlanıp üzerime atlayacak gibi çalmıştı. Elimi uzatıp saati susturduğum da bir süre tavana bakıp ayılmaya çalıştım. Dün gece bizim için tam bir aksiyon gecesiydi. Sadece Frozen Cast değil,evde iken de benim açımdan bayağı aksiyonlu geçmişti. İlk olarak Michael'ın yaraları ile ilgilenmiştim,fakat kendisi yaraların dan daha fazla sorun çıkartmıştı. İkinci olarak ise beyefendimize su götürmek için kapısını çalmadan odasına girmem ve onun yarı çıplak olmasıydı. Burada suç bendeydi, bunu kabul etmiştim, fakat sapıkça yollara ve sözlere başvurmak onun suçuydu. O sıra da ağzının payını iyi verdiğim aklıma geldi ve yavaşça yataktan kalktım. Dün gece banyo yapmaya fırsatım olmadığı için ilk olarak banyoya yönlendirdim paytak adımlarımı. Suyun sıcaklığını ayarlamaya çalışırken aynadaki aksimi görüp ufak bir çığlık attım. Makyajımıdamı silmemiştim yani? Aman Tanrım Emily resmen bir zombi gibisin!! Bu görüntüye daha fazla dayanamayarak,üstümdekilerden bir çırpıda kurtulup kendimi küvetin ılık suyuna bıraktım. Neredeyse yarım saate yakın köpüklü ve ılık suyla oyalanmıştım. Kendimi rahatlamış hissettiğim de ise bornozuma sarılıp banyodan çıktım. Vücudumu kuruladıktan sonra üzerime ilk olarak iç çamaşırlarımı geçirdim. Bugün ev de olacağıma yürekten inanarak siyah uzun taytımı giydim. Üstüme ise bordo salaş bir tişört geçirdim. Saçlarımı kurutmayı sevmediğim için bir bukle örmekle yetindim. Telefonumu alıp aşağıya indiğim de salonun boş olduğunu gördüm. Tamam Charlie'nin hala uyuyor olması normaldi ama peki ya Hannah?
Olduğum yerde omuzlarımı silktim ve buzdolabına yöneldim. Dua etmeleri gerekti ki mutfakta olmayı seviyordum. Aksi takdir de Hannah hain uyandırma planımdan asla kurtulamazdı. Ben kahvaltı ile oyalanırken merdivenlerin gıcırtılı sesinden birinin aşagıya indiğini anladım. Kendimi rencide için hazırlayıp arkamı döndüğüm de görmek isteyeceğim en son kişi Michael'dı. Yüzüm deki siniri anlamış olacak ki ukala bir şekil de sırıtıp masanın başına doğru geldi:-"E hadi ama Juliet! Yine mi güne kavga ile başlayacağız. Dün aramızdaki buzları erittiğimizi sanıyordum ben oysaki?".
Fırsatçı sapık! Nasıl da gevrek gevrek gülüyordu. Elim de tuttuğum ekmek bıçağıyla ona doğru yaklaştım ve:
-"Seninle bir sorunum yok Mayki. Ben o suratı Hannah için hazırlamıştım. Ama istersen sen de sıraya girebilirsin tabi."
Michael ellerini teslim olmuş gibi kaldırdı ve hemen yanın da ki sandalyeye çöktü. Bende anın da tekrar işime döndüm. O an hayatım da hiç yapmadığım birşeyi yaptım ve domateslerle birlikte küçük serçe parmağımı da kestim. Tiz bir çığlıktan sonra elime peçeteyi alıp kesilen yere bastırmaya çalıştım. O sıra da ensemde bir ürperti hissettim. Arkamı döndüğüm de Michael ile burun burunaydık. Hiçbir şey demeden elimdeki peçeteyi aldı ve çöpe attı. Ben ise tezgaha dayanmış, tek kelime bile etmeden onu izliyordum. Daha sonra çekmece den bir adet yara bandı çıkardı. Nereden biliyordu bu çocuk yara bandının yerini?
Ben bu saçma şeyi düşünürken elimi avcunun içine aldı ve bandı yavaş hareketlerle sarmaya başladı. Benim ise tek bir kelime söyleyecek gücüm kalmamıştı o an . Umarım bu kaybettiğim kan miktarı yüzündendir diye geçirdim içimden. O sırada Michael elimi yavaşça bıraktı ve:-"Senin gibi pansuman yapamam ama bu kadarını yapabilirim diye düşündüm Juliet. Yani bunu dün gece yaptığın iyiliklerin karşılığı gibi düşünebilirsin. Neyse şimdi sen bizimkileri uyandır. Ben burayı hallederim."
Ben hala tek kelime etmeden Michael'ın yüzüne bakmaya devam ediyordum. O ise yanımdan geçip benim yarım bıraktığım işe çoktan odaklanmıştı bile. Hızla kendimi toparlayıp koşar adımlarla yukarı çıktım. Kalbim güm güm atıyordu ve umarım bu hız merdivenlerden kaynaklanıyordur diye geçirdim içimden. Ben derin derin nefesler alıp kalp atışlarımı düzene sokmaya çalışırken karşı odanın kapısı aniden açıldı ve Hannah içerden çıktı. Olduğum yerde sıçradım. Hannah beni o halde görünce yanıma geldi ve:
-"Hey tatlım! Korkuttuğum için çok özür dilerim. Hem sen burada ne arıyorsun? Neden nefes nefesesin? Neden suratın bembeyaz? Ne-".
Elimi kaldırıp işaret parmağımı Hannah'nın dudaklarına sertçe bastırdım. O ise anın da susmuştu. Elimi yavaşça indirdim ve:
-"Sakin ol Han! Yine bağladın taramalı tüfeğe. İyiyim ben, sadece parmağımı kestim. "
-"E hadi ama Em! Ufak bir kesikse neden nefes nefesesin ve suratın neden bembeyaz?."
Tabi ya ne bekliyordum ki? Hannah kaç senelik dostumdu. Elbet anlayacaktı bende bir haller olduğunu. Omuzunu sıktım:
-"Bunların cevabını vereceğim Han,fakat şimdi değil. Şimdi Charlie'e de haber ver,birlikte kahvaltıya inin. Michael ve ben açlıktan ölmek üzereyiz."
Hannah, Michael lafını duyunca direk yüzünde ki endişeli bakışı silip muzip bir gülümseme yolladı bana. Birşey söyleme den hızlıca Charlie'nin odasına girip gözden kayboldu. Bende hala merdivenlerin başında öylece bekliyordum. Aşağıya tek başıma inmek gerçekten istemiyordum ama hemen inmezsem açlıktan bayılacağımı da biliyordum. Kendimi toplayıp suratıma en ciddi bakışımı oturttum ve merdivenleri yavaş yavaş inmeye başladım. Aşağıya indiğimde Michael sakin bir şekilde çaylarımızı dolduruyordu. Sesimi çıkartmadan sandalyeme oturdum ve adeta aç bir maymunun muzlara saldırdığı gibi kahvaltılıklara saldırmaya başladım. Michael ise işini bitirmiş beni izliyordu. Ona "ne var be" bakışımı attım ve tabağımı doldurmaya devam ettim. Çocuk 10 dakika önce bana iyilik yapmıştı ve ben ise cadalozluk yapmaya ısrarla devam ediyordum. Onaylamaz bir ses çıkarıp yerine oturdu ve benim aksime tabağını daha nazik bir şekilde doldurmaya başladı. Tam o anda merdivenlerin başında Hannah ve Charlie'nin gülüşmelerini duyup bir nevi de olsa rahatladığımı hissettim. İkimize birden "günaydın" diyerek masada ki yerlerini aldılar. İlk 20 dakika boyunca kimse tek kelime etmemiş, herkes önünde ki leziz kahvaltıya odaklanmıştı. Ben ise onlardan önce başladığım için çatalımı tabağımın yanına bırakıp sırtımı sandalyeme yasladım. Hannah beni görünce:
-"Bebek doydun mu yoksa? Çok az yedin. Hasta falan değilsin değil mi?
Hannah'a cevap verebilmek için ağzımdakileri bitirmeye çalışıyordum ki Michael gülerek lafa girdi:
-"Az mı yedi? Siz burada yoktunuz Hannah. Bize kalmayacak diye çok korktum gerçekten".
Ben bu sözler üzerine ufak çaplı bir öksürük krizine girmiştim. Charlie'nin uzattığı suyu bir dikişte bitirdikten sonra ateş saçan gözlerimi Michael'a çevirdim. O sırada kıkırdama sesleri ile arkadaşlarıma döndüğüm an onlarda dayanamayıp kahkalarla gülmeye başladılar. Ben kızgın halde onlara bakarken Michael da sesli bir kahkaha koy verdi. Bu ortama daha fazla dayanamadım ve masadan hızla kalktım. Benim ani çıkışımı hiçbiri farketmemişti, çünkü hala ağızları yırtılırcasına gülmeye devam ediyorlardı. Michael'ın o sözü zerre kadar umrum da değildi. Fakat Hannah ve Charlie'nin ondan taraf olmalarına dayanamamıştım. Grubumuza sonradan dahil olup,arkadaşlarımı nasıl da yanına almayı başarmıştı. Sonun da gülmeyi kesip,gerçek dünyaya odaklandıkların da görmek isteyecekleri benim sinirli ve üzgün suratım değildi muhtemelen. Böyle şakaları sevmediğimi ikisi de biliyordu, fakat her seferinde anıra anıra gülüyorlardı. Bana baktıklarını fırsat bulup:
-"Size afiyet olsun,umarım afiyet olur!".
Sözlerim bittiğin de koşar adımlarla üst kata çıktım ve kendimi odama hapsettim. Michael'ın dengesiz davranışları ve arkadaşlarımın ondan taraf olması artık beni çok yıpratmıştı. Yatağıma oturup sakinleşmeye çalıştım. 5 dakika falan kendimle baş başa kalmıştım ki kapımın çalmasıyla sinirlerimin tekrar hat safhaya çıkması bir olmuştu. Şimdi kapıyı açacaktım ve hangisi geldiyse sinirimi ondan çıkaracaktım. Kapıyı açmamla birlikte tüm söyleyeceklerim boğazıma dizilmişti ve dudaklarım dan tek bir kelime dökülmüştü:
-"Dylan?.
Vee sonunda Dylan geldi o zaman devamı da gelecek😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN "DYLAN" DEĞİLİM
Teen FictionO bunun artık farkına varmalıydı. Çünkü o Dylan değildi ve hiçbir zamanda olmayacaktı.