Kocaman balkonda,ıssız bir yolculuğa çıkmış gibiyim.Rüzgar saçlarımı savururken kollarımı birbirine sardım. Dün gece gördüklerimi hatırlayınca içim ürperdi. O adam neden öyle canice bir şey yapmıştı? Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.
Neyse iki dakikalığına da olsa şu korkunç olaydan kurtulup kendimi size özet geçeyim.
Ben Güneş Sarıdağ. Kalp cerrahıyım. Mesleğime o kadar aşığım ki hiçbir şekilde vazgeçmem. 28 yaşındayım fakat hiç göstermiyorum. Büyük şans! Bir annem ve bir babam var,tek çocuğum yani. Ama bir kardeşimin olmasını o kadar isterdim ki. Annemin adı Narin. Edebiyat öğretmeni. Onu çok seviyorum. Ve kalbimin prensi babam Salih. O da polis. İkisi tam olarak hayatımın merkezidirler,zaten onlardan başka kimsem yok. İnanmayacaksınız ama bir arkadaşım bile yok. Bugüne kadar hep kazık yedim çünkü kimseye güvenemiyorum. Hiç sevgilim de olmadı,zaten gerek de duymadım.
İstanbul'un bahar serüveni devam ediyordu. Hava o kadar güzel ki. Ya İstanbul'a ne demeli? Bu kadar güzel bir şehrin böyle korkunç bir olaya şahitlik etmesi büyük suç.
Arkamda adım sesleri geliyordu. Merakla başımı çevirdiğimde annemi gördüm.
"Güneş,kızım ne yapıyorsun sen burada?"
"Biraz hava almak istedim anne. İçerde bunaldım da." Şu an yaptığım hoş olmayabilir ama o adamın suratını görmek istemiyordum.
O adam,yani Yiğit dün gece birisini diri diri gömen adamın ta kendisi oluyor. Evet doğru duydunuz,o cani;psikopat ruhlu adam bir adamı arka bahçedeki kocaman ağacın yanına gömdü.
Yiğit,babamın emniyetten arkadaşının oğlu. Tam bir baş belası. Babası polisken bu adam nasıl böyle bir şey yapabilir? Ben ise bu olanları görünce şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım ve hemen kaçtım hızlıca.
Aynı zamanda babamın Enver amcaya yani Yiğit'in babasına yüklü miktarda borcu var. Enver amcadan nasıl öyle bir çocuk olur anlamıyorum. Hele annesi Gülten teyze,kadın o kadar iyi ki adeta kanatsız bir melek. Ama oğulları hiç onlara çekmemiş. Yakışıklı olabilir ama karaktersiz ve çok egolu. Kendisini herkesten üstün görüyor. Bir insanın yüzü hiç mi gülmez. İşte onunki gülmüyor. Beni ne zaman görse ters ters bakıp laf sokuyor. Gıcık oluyor sanırım.
Şu anda ise biz onlara yemeğe davetliydik. Dün gece olayı görmem ise tamamen tesadüftü. Yiğit'in bir kız kardeşi var,Merve. Merve beni çok sever ben de onu severim. Kalbi güzel gencecik bir kız. Biz Enver amcalarla çok yakın olduğumuz için Merve'nin ısrarıyla onlarda kalmıştım. Gece uyku tutmayınca da bahçede hava almak istemiştim. Sonra olanlar oldu. Ben o vahşeti gördüm ve bir şey diyemedim. Bugün de normal olarak evime dönüyordum. Zaten normalde de bu akşam davetliydik onlara Merve ısrar edince kaldım. Bugün de annemler geldi. Ve yaklaşık 1 saattir buradayız.
"Kızım ne düşünüyorsun? Hadi içeri,hava serin. Üşürsün."dedi ve cevap vermeme izin vermeden beni kolumdan çekip içeri sürükledi.
İçeri girdiğimizde yemek masası toplanmış kahveler servis ediliyordu.
Kocaman evdi. Koltuklar o kadar ihtişamlı ki üzerindeki parıltılar bunu kanıtlıyordu resmen. Ortada yuvarlak cam bir sehpa,üstüne gri vazonun içinde beyaz papatyalar..
Karşımda oturmuş buz gibi gözlerini gözlerime dikince yine o gece geldi aklıma. Biz birbirimize bakarken bir ses duyuldu kulaklarımda.
"Güneş,yavrum otursana."bu sıcacık sesin sahibi Gülten teyze idi. Gülümseyerek bana bakıyor bir cevap bekliyordu.
Ben de gülümseyerek onun yanına geçip oturdum.
Herkes sus pus kahvesini içiyor kimse konuşmuyordu. İçten içe sıkılmıştım artık.
"Güneş,kızım rahat uyudun mu?"dedi Enver amca.
Ona tebessüm edip cevapladım.
"Çok iyi uyudum Enver amca,sağolun."dedim.
O cinayetten sonra nasıl uyuyabilirdim ki? Tabii bunu Enver amcaya diyemeyeceğime göre yalan uydurmak zorunda kaldım. Sonuçta adama oğlunun bir katil olduğunu söyleyemezdim.
"Güneş,bir ara uyandığımda yoktun. Neredeydin?" Bu konuşan ise Merve idi. Bana adımla hitap ederdi. Bundan rahatsızlıkta duymuyordum.
Bu sorusu üzerine Yiğit bakışlarını bana çevirdi. Ama niye? Ben ise ne desem diye düşünürken bahçeye çıktığımı kesinlikle söylememem gerektiğini kendime hatırlatıyordum.
"Susamıştım,su içmeye kalktım."çok mantıklı bir yalan. Bugün söylediğim ikinci yalan bu.
Merve tatmin olmuşçasına kafasını sallayıp önüne döndü. Yiğit ise tam tersine gözlerime oklar saplıyordu sanki. Yiğit'i en son dün gece o şekilde gördüm ve şimdi görüyorum. Bu geçen sürede hiç görmedim ve hiç konuşmadım onunla. Zaten varlığıyla yokluğu bir. Hâlâ bakarken kaş göz işareti yaparak 'ne bakıyorsun'demek istedim. Eşek değilse anlardı değil mi?
Bu hareketim üzerine bakışlarını çekti ama huzursuz gibi olmuştu. Tabii aklına gelmiştir illaki yaptığı şeyi gördüğüm düşüncesi. Ben de olsam ben de korkardım.
Yarım saat sonra ayaklanmaya başlamıştık. Annemle babam paltosunu giyerken ben de telefonumu almak için Merve'nin odasına çıktım. Odaya girdiğimde telefonumu nereye koyduğumu hatırlamaya çalışıyordum. İçinde çok önemli bir şey vardı. Yiğit'in katil oluşu vardı. Niye yaptım bilmiyorum nasıl yaptım bilmiyorum ama bir ara videoya çekmişim. Herhalde şikayet ederim de kanıtım olur diye sanırım. Kahretsin! Doğru düzgün hiçbir şey hatırlamıyorum.
Ben telefonu hâlâ ararken kapı açıldı. Yiğit.
Kapıyı kapatıp bana doğru yürüdü. Tam önüme gelince durdu. Uzun boylu,esmer,biraz sakallı,şişman olmamasıyla birlikte cılız da olmayan orta kilolu,geniş omuzlu,gür saçlı ve benden uzun kirpikleriyle, üstündeki siyah deri ceket ve siyah kot pantolonuyla ayakkabısına kadar her şeyi simsyah olan adam. Gerçekten karizmatikti,ama bu katil olduğu gerçeğini değiştirmez. İnsan önce vicdanlı olmalı.
"Ne arıyorsun burada?"buz gibi siyah gözleri yine soğuk bakıyordu kahverengi gözlerime.
"Telefonumu arıyorum ne arayacağım."dedim.
"Demek telefonunu arıyorsun öyle mi?"tövbe Allah'ım. Bu adam zır deli.
"Evet,öyle. Şimdi izin verirsen aramaya devam edeceğim malum annemler aşağıda bekliyorlar."
Elini deri ceketinin cebine sokup karıştırdı ve bir şey çıkardı ve biraz havada tutup bana gösterdi.
Telefonum.
Şaşkınlıktan ağzım açık kalırken sinirli bakışlarımı gözlerine çevirdim.
"Benim telefonumun sende ne işi var acaba? Alabilir miyim.."deyip telefonuma uzandım. O ise bunu yapacağımı anlayıp önceden geri çekti elini.
"Hayır alamazsın."
"Ne demek alamazsın? O benim telefonum. Ver telefonumu."dedim sinirli bir şekilde.
Kolumdan tutup kendini yaklaştırdı biraz.
"Bana bak kızım. Sen kendini akıllı mı sanıyorsun? Dün gece bana yardım etmek için mi gelmiştin?"
İnanmıyorum. Bu nereden biliyor benim orada olduğumu.
"Ne diyorsun sen ya?"dedim salağa yatarak.
Kolumu biraz daha sıkıp kendini tekrar yaklaştırdı.
"Ne dediğimi uzunca anlatırdım da zaman yetmez. Bu telefon bu gece benim. Yarın seninle konuşacağız merak etme. İşte o zaman anlatacağım sana ne dediğimi. Tabii uzun olacak bu,ama merak etme ben zaman yaratmasını bilirim. Şimdi kaybol buradan,yarın da benden haber bekle."deyip beni itti.
Hayvan herif kolumu acıttı. Şaşkınca ona bakarken o burnundan soluyordu.
Koşarcasına çıktım oradan. Gözlerim yaşarmıştı acıdan.Bu katilden kurtulmalıyım ama nasıl?
BÖLÜM SONU
yorumlarınızı bekliyorum..:)