4.Bölüm: "Bronz Tenli Çocuk"

768 104 39
                                    

Hoseok'un bakış açısından

Her cumartesi yaptığım gibi sabah yürüyüşüme ihanet edercesine soluğu Parkların pastanesinde alıyordum. Öğrencim Jimin'in babası çok lezzetli kremalı kekler yapıyordu ve resmen bağımlısı haline gelmiştim. Hatta dükkândan içeri girdiğim an babası soru sormadan paketin içine birkaç tane kremalı keki yerleştirip gülümseyerek bana uzatıyordu. Bu kasabaya geleli bir buçuk ay kadar olmuştu ama bir şekilde düzenimi oturttuğumu düşünüyordum. Seul'da küçük bir İngilizce kursunda ders verirken öğretmen açığından dolayı yeni mezun sayılan beni ani bir kararla geçici olarak buraya atamışlardı. Başta böylesine küçük bir kasabada ne yapacağım konusunda epey endişeliydim ama sanırım artık o endişem de tamamen kayboldu. Aslında Seul'dan uzaklaşmak bana bir bakıma iyi geldi çünkü hem maaşım azdı hem de sevgilimden yeni ayrılmıştım. O yüzden burayı bir dönemlik "kendine gelme süreci" olarak görüyordum.

Biraz soluklanmak için ana caddenin üzerindeki çay bahçesi denebilecek küçük bir kafeteryaya oturduğumda "Jung Öğretmenim!" sesleri kulağımda çınladı. Okuldan birkaç öğrencim üstlerinde forma ile bana el sallıyorlardı. Ben de gülümseyerek onlara el salladım. Küçük bir kasaba olduğu için insanın özel hayatı da olmuyordu kafamı nereye çevirsem en az birkaç öğrencim ile karşılaşıp duruyordum. Öğrencilerden biri kan ter içinde yanıma koşunca ben de merakla ona baktım.

-Jung Öğretmenim bir dahaki halı saha maçına siz de gelin!
-Hımmm, neden olmasın, bunu bir düşüneyim ben.
-Geçiştirmeyin bizi, söz verin hadi!

Arkadaki çocuklar ise gülerek tezahürat yapıyordu. Hayır desem bile yakamı bırakmayacaklarına emindim. O yüzden söz vermeyerek bir şekilde onları geçiştirdim. Tam o sırada gülerek bana bakan Jeon Jungkook'u fark ettim. Formalı çocukların içinde o da vardı. Jungkook'u hiç bilmesem de onu sürekli Kim Taehyung'un yanında görürdüm. Sahiden, Taehyung neredeydi?

Ben bunları düşünürken çocuklar da bana selam verip kendi aralarında şakalaşarak yollarına devam ettiler. Ben ise önüme konan yeşil çaydan birkaç yudum alınca kendimi Taehyung'u düşünürken buldum. Taehyung ilginç bir çocuktu. Başlarda onun oldukça utangaç kendi halinde bir çocuk olduğunu sanmıştım ama sonraki gözlemlerimde aksine oldukça açık ve çevresi olan biri olduğunu fark ettim. Benim ve başkalarının yanındaki hareketlerinin farklı olduğunu gözlemleyince istemeden dikkatimi ona verdim. Ayna gibi açıktı bana karşı, kendini gizleyebildiğini düşünüyordu ama farkında değildi. Çocuktu daha o, istediği kadar on sekiz yaşına gelsin, bakışlarındaki masumluğu su kadar berraktı. Bir şekilde bana ilgisi vardı ve ben artık bundan emindim. Lisedeyken olurdu böyle şeyler, benim de pek çok arkadaşım öğretmenlerine hayran olmalarını aşk ile karıştırırdı. Gerçi Taehyung'un erkek bir öğretmeni olarak bana ilgi duyması epey şaşırtıcıydı. Acaba gay olduğum için diğer gay insanları da kendime mi çekiyordum? Böyle bir aura mı yayıyordum çevremdekilere? Hiçbir fikrim yoktu ve Taehyung konusunda da yapabileceğim bir şey olduğunu düşünmüyordum. Onu kırmak istemediğim için açıkça konuşmayacaktım ve onun da kendi kendine bazı şeylerin farkına varmasını bekleyecektim. Evet, o güzel bir genç bunu kabul edebilirim. O gerçekten çekici ve sevimli bir oğlan ama öğretmen-öğrenci arasındaki çizgiyi bir de homoseksüellik ile yerle bir ederek bu kasabada bir skandala neden olmak istemiyordum.

Kafamı toparlayıp da evime döndüğümde bahçede ev sahibim olan yaşlı çift ile karşılaştım. Bunun iyiye işaret olmadığını bildiğim için yavaş adımlarla onlara yaklaştım. Benimle konuşmak istediklerini söylediğimde ise kötü bir haberin geleceğine çoktan emin olmuştum.

İçeride geçen yarım saatlik net bir konuşmadan sonra öylece yüzlerine bakıyordum.

" Gwangju'daki oğlum ve gelinim kasabaya geri dönmeye karar vermişler. Eh oğlumuz döndüğü için... Bu evi de ona vereceğiz. Merak etme iki aylık peşin ödemeni de sana geri iade edeceğiz, o konuda şüphen olmasın."

My Dear Sunflower ° VhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin