Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba! Üzgünüm bugünkü oldukça kısa bir geçiş bölümü oldu, yazacak vaktim pek yoktu. Bir sonraki bölüme daha uzun daha dolu dolu şeyler yazmak niyetindeyim! Sabırla yeni bölüm bekleyen herkese çok teşekkürler. (^^)
***
Taehyung'un bakış açısından
Seul gezisinin üzerinden haftalar geçmişti ve mezuniyet yavaş yavaş kapıdan kendini gösterir olmuştu. Derslerime elimden geldikçe çaba gösteriyor boş vakitlerimde de Hoseok ile görüşüyordum. Seul'dan döndüğümüzden beri Hoseok ve ben gerçekten bir çift olmuşuz gibi hissediyordum. Birbirimize eskisine göre daha çok dokunuyor, daha çok sevgi sözcüğü söylüyorduk. Hoseok gerçekten anlayışlı biriydi, derslerimden ona vakit yaratamadığımda bundan şikayet etmiyor benim programıma uyuyordu. Bu kasabadan kurtulmama az kaldığını hissederken bir yandan da stres beni rahat bırakmıyordu.
Okulda düzenlenen deneme sınavı sonrası araya girmiştik. Jimin ve ben kafamızı dağıtmak için o kısa arada yangın merdivenlerinin yanından terasa açılan verandaya çıkmıştık. Genelin aksine verandada kimse yoktu, Jimin gömleğinin kollarını kıvırarak dirseklerini beton demirlere yasladı.
-Taetae fark ettin mi bak bugün gömleğin içine ne giydim?
Jimin gülümseyerek gömleğinin yakasından içindeki tshirtü çekerek gösterdi. Üstendeki şey benim Seul'dan ona getirdiğim bir hediyeydi. Sevdiği bir animasyonun tasarım tshirtü ve Jimin'in o seriyi ne kadar sevdiğini adım kadar iyi biliyordum. Son zamanlarda Jimin'le aramız eskisi gibi iyi olmaya başlamıştı. Jimin bana imalı sözlerde bulunmuyor veya soğuk bakışlar atmıyordu, ben de bundan güç bularak ona samimi davranabiliyordum.
-Çok yakışmış Jiminie!
Jimin gülümsedikten sonra verandadan okulun bahçesini izlemeye başladı. Jimin'i bir şeyler izlerken izlemek beni mutlu ediyordu. Gördüğü şeylere göre değişen ifadesini takip etmek, büyüyüp küçülen gözlerini izlemek bana nedense büyük bir zevk veriyordu. İçimde kalan her şeyi birden ona dökme isteğiyle dolmuştum. Tam şu an yaşadığım ne varsa baştan sona anlatmak istiyordum ama bu mümkün müydü? Jimin'in benden nefret etmesinden veya bana rahatsız gözlerle bakmasından o kadar korkuyordum ki kendim olmayı bir türlü beceremiyordum ama yine de... Yine de bir şeyleri ona ulaştırmak için bugün bir adım atacaktım.
Dalgın bir şekilde çevreye bakan Jimin'e kuvvetli bir sesle seslendim, o ise biraz şaşırarak bana döndü.
-Bir şey mi oldu?
-Sana bir şey söylemek istiyordum ama...
-Ama?
-Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum açıkçası...Jimin şaşkın gözlerini bir süre üstümde gezdirdikten sonra gülümsedi
-Benden çekinmene gerek olmadığını biliyorsun.
-Tabii ki biliyorum! O yüzden seninle konuşmak istiyorum.Jimin vücudunu toparlayarak bana döndü, dinlemeye hazır gözüküyordu ama ben anlatmaya hazır mıydım acaba?
-Belki tam olarak hislerimi anlatacak kelimeleri bilmiyorum ama uzun süredir aklımda olan bir şey var. Bir süre önce senle aramızda inanılmaz bir soğukluk vardı ve ben... Ben o zamanlar çok yalnız hissettim. Sana kızmadım, sana açık davranamayan kendime kızgındım ve bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemedim.
Jimin endişeli bir şekilde kaşlarını çattıktan sonra yorum yapmadan beni dinlemeye devam etti.
-Bu yıl hayatımda pek çok ilginç olay yaşadım ve hala yaşıyorum. Bizzat benimle veya çevremle ilgili şimdiye kadar yaşamadığım, beni bin bir türlü hissin içine sürükleyen, kendimi sorgulatan durumlar içinde kaldım. Bunları sizlerle paylaşmadım çünkü nasıl paylaşacağımı bilemedim. Açıkçası şu an bile mantıklı bir şeyler söylemediğimi düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Dear Sunflower ° Vhope
Fanfiction"Benim sevgili ayçiçeğim". Çok mu gülünçtü sevgiliye ayçiçeği demek? Çok mu kırılgan bir benzetmeydi erkekler için? Erkeği kırılgan yapan neydi ki? Bir çiçeği kırılgan gören kimdi? Eğer koca bir aşk doğuyorsa bir çiçek hatırına, o zaman o çiçeği baş...