Taehyung'un bakış açısından
Haftasonunun neredeyse tamamını yatağımda yatıp duvar izleyerek geçirmiştim. İçimden hiçbir şey yapmak gelmediği gibi kimseyle de konuşmak istemiyordum. Hoseok'un mesajlarını bile "Banyodaydım." , "Ödev yapıyordum." diyerek geçiştirmiş ve bundan dolayı epey suçluluk duymuştum. Üstelik yarın pazartesi olduğu için de şimdiden pazartesi sendromunu iliklerime kadar hissetmiş, okulu düşündükçe karnıma kramplar girmişti.
Akşama doğru isteksizce odamdan çıkıp da mutfağa su içmek için girmiştim ki annem şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Üstünü değiştirmemişsin?"
"Hı?"
"Birazdan pikniğe çıkacağız, unuttun mu yoksa?"Unutmuştum. Annem daha dün amcamlar ile birlikte akşam bir yerlere gidip bir şeyler yiyeceğimizi söylemişti ve bu aklımdan uçup gitmişti. Gitmemeyi teklif edemeyeceğimi bilsem de yine de dudaklarımı aralamıştım ki annem elini hayır anlamında salladı.
"Gelmek istemiyorum diyeceksen hiç deme, çabuk hazırlan yarım saate çıkacağız çünkü."
Dudaklarım aralık kalarak üstelik suyumu da içmeden odaya çıkıp üzerime ince bir kapüşonlu geçirmiştim. Telefonumu da cebime alarak aşağı indiğimde herkes çoktan hazırlanmış, yiyecek çantalarını sırtlanmışlardı. İnsanlar genelde pikniklerini sabahtan veya öğleden yapardı ama biz Kim ailesi olarak akşam bahçede oturup içmeyi daha çok seviyorduk.
Ailecek taşlı yolu aşarken ben de dedemin koluna girmiştim. Annem ve babam ise yiyecekleri önden taşıyorlardı. Dedemin ayçiçeği tarlasının ilerisinde piknik için masaları olan küçük bir yer vardı, son bir yıldır yeni favori mekânımız orası olmuştu. Annem babama bir şeyler söyledikten sonra geriye doğru seslenerek bana baktı.
"Jung Öğretmen'in de geliyormuş."
"Neden? O neden geliyor ki?"
"Amcan davet etmiş."
"Aile pikniği değil mi bu?"Amcamın gittiğimiz her yere Hoseok'u da sürüklemesindeki gizemi asla çözemesem de bundan şikâyetçi olduğumu söyleyemezdim. Sadece aile yemeği içindeyken onunla göz göze gelmek garipti ve her an ona ilk ismi ile hitap edeceğim korkusunu yaşamayı sevmiyordum. Annem omuz silkip güldü.
"Herhalde kendi çocukları olmadığı için Jung Öğretmen'i oğlu gibi görüyor."
"Olabilir mi öyle bir şey? Olmasın lütfen."
"Neden, fena mı? Amcanı da anlamaya çalış."Annemin dediklerini anlıyordum, amcam Hoseok'tan önce de beni oğlu gibi görürdü ve her yere götürür her işi bana yaptırırdı. Şimdi de pansiyonda sürekli Hoseok'u gördüğü için ona sempati duymuş, onu yakını olarak kabul etmişti. Acaba Hoseok bu konuda ne hissediyordu? Bir gün bunu ona sormalıydım.
Ben düşünceli bir şekilde yolu adımlarken dedem de onun koluna girdiğim koluma hafifçe vurup gülümsedi.
"Jung Öğretmen'in gelmesi iyi oldu, yoksa biz yaşlılar arasında sıkılacaktın."
"Evet, haklısın dede."Dedemle birbirimize gülümsedikten sonra yokuşu tamamlamıştık. Amcamlar çoktan masayı yerleştirmiş, ışık vermesi için küçük el fenerleri de getirmişlerdi. Hoseok ile göz göze gelince gülümsedik, neredeyse okul dışında görüşmeyeli bir-bir buçuk hafta oluyordu.
Masaya yerleşip de yemeklere gömüldüğümüzde amcamın gerçekten Hoseok'u oğlu gibi sevdiğini ve ilgilendiğini gördüm. Hoseok bu dönem bitip de Seul'a döndüğünde nasıl hissedecekti acaba? Üstelik istediğim üniversitelerden birine gidebilirsem ben de burada olmayacaktım, şimdiden onun için üzülmeye başlamıştım. Ayrıca gözümü Hoseok'tan da alamıyordum, onu inanılmaz özlemiştim ama şu an aile yemeği ortasında karşılıklı pirinç topu yerken pek de romantik bir ortam yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Dear Sunflower ° Vhope
Fanfiction"Benim sevgili ayçiçeğim". Çok mu gülünçtü sevgiliye ayçiçeği demek? Çok mu kırılgan bir benzetmeydi erkekler için? Erkeği kırılgan yapan neydi ki? Bir çiçeği kırılgan gören kimdi? Eğer koca bir aşk doğuyorsa bir çiçek hatırına, o zaman o çiçeği baş...