10.Bölüm: "İsmimi Söyle"

810 92 49
                                    

*Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba ^^*

***

Taehyung'un bakış açısından

Hoseok ile dudaklarımızın birbirini buluşu üzerinden birkaç hafta geçmişti ama ben neredeyse her gece bu anı düşünerek uyuyordum. İçim sımsıcak oluyor, tekrar tekrar hayalini kuruyordum. Hoseok diye içimden geçiriyor olsam da ona hiç ismiyle hitap etmemiştim. Ne kadar "Hoseok" diye seslenmek istesem de bir türlü olmuyordu; o kadar yakın değildik, evet öpüşmüştük ama yakın değildik bir şekilde. Okuldan kalma bir alışkanlık olarak Jung Öğretmen'im diyordum, kulağına hoş gelmediğine emindim.

Lisedeki son yılımda ailemin üniversitesi konusundan beklentisi neredeyse sıfırdı bu yüzden diğer arkadaşlarıma göre daha rahattım. Onların aileleri iyi bir okul kazanmaları konusunda baskı kurarken benim ailem ise onlara masraf çıkarmadan okumamı veya burada kalıp onların işlerine yardım etmemi istiyorlardı. Çok da idealist bir aile sayılmayız değil mi? Ama ben yine de buradan gitmek istiyordum. Derslerim çok iyi değildi ama edebiyatı ve İngilizce'yi seviyordum. Jung Öğretmen'i tanıdığımdan beri İngilizce çalışıyor ve artık az da olsa birkaç kelimeyi bir araya getirip konuşabiliyordum. Onun da bana olan desteği ile son zamanlarda yabancı dil öğrenmek için elimden geleni yapmama rağmen "Acaba boşuna bir çaba m?" diye de düşünmeden edemiyordum. Hayallerim güzel çiçeklere benzese de gerçekler onların diplerinde yaşayan çirkin büyük böcekler gibi onları çürütmek için başlarında nöbet tutuyordu.

Haftasonu olduğunda hem Jung Öğretmen'i görmek hem de onunla ders çalışmak için sırt çantamı apar topar toplayıp amcamın pansiyonuna gittim. Jung Öğretmen'le olan iletişimimizi abi-kardeş gibi gördükleri için kimse benim her hafta orada olmamı yadırgamıyordu. Özellikle Jung Öğretmen'in beni ders çalıştırıyor olması ailem tarafından oldukça onaylanan bir davranıştı, bu da benim onunla görüşmemi epey kolaylaştırıyordu. Saçımı elimle hafifçe düzelttikten sonra Jung Öğretmen'in kapısına hafifçe vurdum. Birkaç saniye geçmişti ki Jung Öğretmen kocaman bir gülümsemeyle kapıyı bana açtı. Üzerinde beyaz bol bir tshirt ve kot vardı. Eliyle içeriyi işaret etti.

"Haydi, içeri geçsene."

Utanarak kafamla onaylayıp içeri geçtim. Jung Öğretmen küçük bir odada kalıyor olmasına rağmen her zaman temiz ve düzenliydi. Çorapları ve kıyafetleri her zaman sandalyenin üzerinde katlı bir şekilde dururdu. Kullandığı parfümü ve el kremi de makyaj masasının hemen sol kenarında yerini alırdı. Sırt çantamı ve kendimi odadaki küçük koltuğa attım. Çantamdan defterimi çıkarırken hemen başımın üstünde onun yüzünü hissettim. Saçlarımın kokusunu derince içine çektikten sonra küçük bir öpücük bıraktı. Yüzümü hafifçe kaldırmıştım ki yüzündeki kocaman gülümseme gözlerimden kalbime dolmuştu.

- Hiç merhaba demek yok mu?
- Me-merhaba...
- Bu gidişle beni ders çalışmak için kullandığını düşüneceğim...
- Öyle şey olur mu?!

Jung Öğretmen ise gülerek yanıma sıkıştı. Koltuk gerçekten küçüktü ve ikimiz de oldukça zayıf olmamıza rağmen bütün boşluğu kaplamıştık. Son zamanlarda aklım geleceğe dair planlara ve hayallere o kadar çok kapılıyordu ki en sonunda onları gerçekleştirememe ihtimali beni oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. En küçük hatamın sonucunu geleceğime bağlayarak kendime sürekli işkence ediyordum. Üstelik Jung Öğretmen'le ders çalışırken de sürekli dikkatim dağılıyordu; konuyu ne kadar iyi anlasam da bir süre sonra Jung Öğretmen'i izlemeye başlıyordum. İngilizce kelimeleri telaffuz ederken dudaklarının aldığı şekil, kitap okurken kirpiklerinin yavaşça yukarı aşağı hareketi, bir şey düşünürken elini çenesine götürmesi... Onu bu şekilde saatlerce izleyebilirdim.

Ders çalışmamızın üzerinden bir saat geçmiş, yine dalıp gittiğim anlardan birinde kafamın üstüne çarpan kalem ile irkildim. Jung Öğretmen elindeki uçlu kalemi bir silahmış gibi yüzüme doğrultuyordu. Dudaklarını büzdü.
- Beni dinliyor musun?
- E-evet... Sadece dalmışım biraz.
- Son zamanlarda gözlerin çok dalıyor, aklına takılan bir konu mu var?

Gözlerimi yere eğip beyaz siyah çizgili çoraplarıma uzun bakışlar atarken Jung Öğretmen yine en çok duymaya ihtiyacım olan sözleri bana söylüyordu.
- Benimle istediğin konuda konuşabilirsin, biliyorsun.
- Ben... Ben sadece gelecek konusunda endişeliyim.
- Gelecek derken okuldan mı bahsediyorsun?
- Okul da var tabii... Ama genel olarak her şeyden. Ne yapacağımdan, nerede yaşayacağımdan, ne yapmam gerektiğinden... Ben hiçbir şey bilmiyorum.
- Bu çok normal bir durum Taehyung. Bu dünyada hiçbirimiz geleceğin bize neler getireceğini bilmiyoruz bu yüzden de kaygılanıyoruz. Böyle hissetmekte haklısın ama bu konuda yapabileceğimiz tek şey geleceği bekleyip bize neler getireceğini o zaman görmek. Şimdiden geleceğin için kaygılanırsan şu anın tadını kaçırmış olacaksın ve bu sefer de geçmiş için üzüleceksin.

My Dear Sunflower ° VhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin