Aşk Seni Bulur

140 5 0
                                    

Hayatımda daha önce bu kadar mutlu olduğum başka bir gün daha hatırlamıyorum. Normalde pişman olacağımı bildiğim şeyleri yapmazdım yada en azından pişman olacağımı düşündüğüm şeyleri. Bundan tam olarak üç ay bir hafta önce telefonuma gelen bir mesaj, beni bu denli mutlu eden bir hikayenin içine atmıştı. "Akşam kızlarla dışarı çıkacağız, gelmek istersin belki. Saat sekiz olmadan ara beni." Dedim ya o gün kesinlikle bunların yaşanacağını bilemezdim. Mesajı uyandıktan birkaç dakika sonra görmüştüm. Malum, pazar günleri öğlen saatlerinde uyanıyorum. Akşam ne yapacağım diye hiç düşünmemiştim açıkçası. "Şimdi kızların çenesi de çekilmez be abi" dediğimi unutmadım hala. 

Karanlık ilmek ilmek işliyordu gökyüzüne o narin zifiriliğini. O kadar sıkılmıştı ki canım ne yapacağımı bilemediğimden oturmuş çay ile sigara içiyor bir yandan da telefonda tarih ile ilgili yazılar okuyordum. Bir ara elim telefonun çalışan uygulamaları göster butonuna çarptı. En üste mesajlar gelmişti. O an uyku sersemiyken söylediklerimi, cevaplarımı yada yapmış olduklarımı dikkate almayan annem gelmişti gözümün önüne. "Doğru ya akşam için dışarı çıkacaklardı" dedim kendi kendime. Normalde kızların çenelerini hiç ama hiç sevmem. Ne zaman çıksam pişman olurum. O gün üzerimde çok farklı bir hava vardı. Bir yandan giyinmekteyken diğer yandan telefondan mesaj yazıyordum."Nerdesiniz, bende geliyorum" yazıp yanına da gülümseme koymuştum. Aradan iki dakika geçti, geçmedi. Telefonum çalmaya başladı ama o sıra pantolonu kıçıma çekmeye çalışıyorum. Seke seke masanın üstünden aldım telefonu açtım.

"Efendim canım"

"Biz birazdan çıkacağız, Black Star Kafe'de buluşalım olur mu?"

"Tamam, bende birkaç dakikaya çıkmış olurum hadi görüşürüz." Deyip yüzüne kapattım. Aramızda tatlı bir espridir bizim. Öyle darılacak gücenecek bir şey değildir yani. Neyse siyah pantolon siyah hırka koyu gri tonda bir gömlek ve aynı tonda bir spor ayakkabı giyidim. Saati tak, cüzdanı al, telefonu ve şarj aletini al, parfümü sık derken evden çıktım. Kapıdan çıktıktan hemen sonra sigara yaktım yaylana yaylana yürüyorum. Sanırım bir on, on iki dakika yürüdüm. Kafenin önüne geldim ama inan o özgüvenli adamdan eser yok sanki daha evvel tanışmadığım insanlarla buluşacakmışım da utanıyormuşum gibi hissediyorum. Bir sigara daha yaktım kenarda içiyorum bir yandan da kendime cesaret veriyorum. "Hadi be oğlum ne oldu sana alt tarafı girip selam verecek, oturup çay içeceksin" falan deyip kendi kendime gülüyorum. Hadi bismillah deyip içeri daldım hemen kafenin girişinden sol tarafa kafamı çevirdiğim gibi bizimkileri gördüm. Aslında gördüm demem yanlış olur gözlerim bir nokta yirmi beş derece miyop olduğundan, ahahaha. Her neyse masaya yaklaştım "Merhaba" dedim ama masada kaç kişi var kim var inanın dikkat etmedim. O sıra ben Meltem'e takılıyorum. "Ne zamandır aramıyor sormuyorsun Meltem Hanım iyice yabancı olduk seninle" falan diyorum "Okul beni bitirdi Zafer inan kendime bile vakit ayırmakta güçlük çekiyorum. İnanır mısın bir haftadır Gratis'e bile gitmedim" dedi. Bende gülmekten alıkoyamadım kendimi "Desene gerçekten okul seni bitirmiş" dedim ve masaya döndüm.

Sanki, sanki böyle cennet bahçesine dönmüş gibi hissediyordum. Çiçek kokuları aldım desem yalan olmaz. Karşımda ki güzelliğe öyle takılı kalmışım ki Meltem "Oturacak mısın aloo" dediğin de kendime geldim. Kendime geldim dediysem sandalyeye oturdum. Garson geldi sipariş almaya bana soruyor beyefendi ne alırsınız diye tabi ben bunu sanırım üçüncü soruşunda falan duydum. Sanki garsonun varlığından haberim yokmuşcasına ağır ağır garsona doğru dönüp "Bir çay alayım" dedim ama diğer tarafa dönmem pek uzun sürmedi. İçimden şiirler yazmak methiyeler düzmek geliyor Allah'ım içim içime sığmıyor. Gözleri öyle yumuşak ve tatlı bakıyordu ki geceleri gözlerimi kapatıp uyumak yerine gözlerimi kapatmadan gözlerine bakarak uyusam sabahına dinç kalkarım gibi geliyor. Saçları öyle dolgun ve yüzüyle uyumlu görünüyordu ki inanın bir ömrü feda etmek zor değil. Bir ara yanında ki arkadaşıyla konuşurken bana döndü, şöyle birkaç saniye bakıştık. "Pardon iyi misin?" dediğinde anlamıştım tren izliyormuşcasına ona baktığımı. Öyle hazırlıksız yakalandım ki verdiğim cevaba bak hele "İyiyim sen nasılsın?". Gülümsedi ama sanki bir melek omzuma dokunup içimde ki tüm sıkıntıları almış gibiydi. 

Meltem'e, çaktırmadan masanın altından işaret yapıyorum görmüyor. En son ayağına vurdum oda korktu bende. Bana döndü gözleriyle ne oldu dercesine baktı. Gözlerimle sanki dışardan hiç anlaşılmıyormuş gibi onu gösterdim. Gülümsedi kafasıyla onaylarcasına bir hareket yaptı. Onaylamak mı diye sorabilirsin şimdi ama o kısma bende anlam verememiştim. Aradan birkaç dakika geçti Meltem bana "Zafer biraz gelir misin sana bir şey göstereceğim" dedi. Ben zaten anlamıştım da sanki masadakiler anlamamış da bende iyice inandırıcı olsun diye amatör oyunculuğumu konuşturuyorum. "Ha! Geçen bahsettiğin muhabbet mi?" diye sorunda Meltem "He o evet, gel hadi" dedi. Kalkıp Meltem'in peşine düştüm. Az ileride lavaboların olduğu koridorun hemen başında durdu. Yanına vardığımda "Zafer ne oldu sana geldiğinden beri izliyorsun kızı" deyip şeytanca gülümsüyordu. Sadece şunu sordum." Adı ne?". Meltem sinirlerimi bozan gülüşlerinden sonra "Söylesem mi?" dedi. Sinirlenmeye başladığımı anladığında "Kardelen" dediğini hala duyuyorum. "Demek Kardelen ha, Meltem ben az önce aşık oldum sana yalvarırım bir şeyler yap" dediğimde az sonra Meltem'in saçını başını yolmama az kaldı moduna gireceğimi düşünüyordum. Meltem olayın ciddiyetini anlamış olacak ki "Gerçekten mi? Ciddi misin sen?" diye sorma ihtiyacı duydu. "Yemin ederim" demekte başka bir şey yapmadım. Meltem gülümseyerek arkasını döndü ve masaya doğru yürümeye başladı. "Ulan ne oldu şimdi? Bir bok anlamadım?" dedim ama kafam öyle karışmış ki masaya gitmem gerektiğini birkaç saniye sonra idrak ettim. Masaya döndüm ama Meltem'le ne zaman göz göze gelsek ikimizde gülüyor etrafa şüpheli hareketler saçıyoruz. İçimden "Kardelen demek ha, bu güzelliğe başka ne denebilirdi ki?" falan diyorum.

Ölü toprağı serpilmişcesine herkeste kısa süreli bir sessizlik oluştu derken Meltem lafa girdi."Kardelen'ciğim bir süredir görüşemiyoruz neler yapıyorsun, yalnızlığa devam mı, okul nasıl gidiyor?" diye sordu ama sormasaydı keşke. Normal insan kalbinin üç katı hızla atan kalbimin sesini sanki kulak zarımın hemen yanında atıyormuşcasına duyabiliyordum.

"Canım o soruna çare bulamadım hala yalnızım, ahahah" derken bana dönüp attığı bakış o an masada neler olup bittiği hakkında sana fikir versin. " Okul iyi gidiyor desem yalan olur ama kötüde gitmiyor yani. Biliyorsun bizim bölüm biraz zor olduğundan sosyal yaşamdan bol bol kısıyoruz". Kendi kendime "Acaba hangi bölümü okuyor?" diye sorarken. Meltem lafa "Bilirim bilirim en azından sizin bölümü bilmesem de okulun ne kadar ciddi sorumluluk gerektirdiğini iyi anlıyorum hele ki iç mimarlık okuyorsan. Benim önceki sevgilim mimarlık okuyordu iç mimarlık hakkında bilgim var anlayacağın" dedi ve bende masum bir bakış belirdi. İç mimarlık benim en sevdiğim bölümlerden biridir. O anda başladım hayaller kurmaya. İçimden diyorum ki "Kendi evimizi kendimiz tasarlarız" sonra salakça gülümsüyorum. Masada ki çaylar bittiğinde benim hala yarım yudum alınmış çayım ılıktı. Garsona tazelemesini söyledikten sonra bir sigara yaktım ki o ara aşık olduğum kadın lafa girdi." Ee beyefendi geldiğinizden beri suskunsunuz siz ne yapar ne ile uğraşırsınız?" ulan keşke o an aklımdan geçtiği gibi edebiyat yaparak anlatsaydım kendimi ama hayaller hayatlar diyerek girdim lafa. "Ben Zafer, Psikoloji okuyorum son senem. Suskun olduğuma bakma normalde böyle değilimdir" dedim, demez olaydım. O malum soru geldi hemen peşi sıra. " Aa neden, hasta falan mısın yoksa?" Nerden sordum allahım derken cevapladım. "Yok hayır, biraz düşünceliyim sadece" diyebildim. Bence iyi toparladım. Bir süre sonra masada muhabbetlere katılacak kadar ısınmıştım ortama. Bir saate yakın sohbet muhabbet havasında geçti zaman. Normalde hesabı masaya isterim ama bugün kalkıp kasada ödeyeceğim. Kalkıp kasaya doğru yöneldim. "Masa yedi" dediğim anda koluma biri dokundu. "Hayır olmaz hesabı tek ödemene izin veremem sonuçta öğrenciyiz değil mi?" ne kadar düşünceli bir harekette olsa erkeklik gururum bir bıçak misali tüm iyi niyeti kesti attı. "Olur mu öyle şey ben hallederim lütfen" dedim. "Rica ediyorum hem bir dahakine karışmam söz" dedi ama benim derdim hesap kitap değildi. Bir dahakine. Bir dahakine. Bir dahakine dedi. Kalbim yine pıt pıt atıyordu. "Peki tamam ama bir dahakine ben ödeyeceğim unutma" dedim oda başıyla onayladı. Hesabı ödedikten sonra kapıya doğru yöneldik ve cadde boyunda biraz yürüdük. Yol ağzına geldiğimizde ayrılma vaktimiz gelmişti. Elini sıktım "Tanıştığıma aşır memnun oldum" dedim ama gülümsemem beni ele veriyordu. Bırakın memnun olmayı geçmişte yaşadığım herşeyin bugün unutulması bana heyecan veriyordu.

KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin