2. Bölüm

2 0 0
                                    

Küçük sırt çantamda sadece yanıma almak istediğim hatıraları almıştım.  Oradaki hayatla buradaki hayat aynı değilmiş. Yani haklı olarak öyle oluyor. O yüzden kıyafet veya başka bir şey alamadım.  Annem ve babamın olduğu fotoğrafı da koyunca eşyalarımın olduğu ama daha odam olmadığı odadan çıktım. Bir de nakliyeciler gelecek demişlerdi bana. Onları da kendileri özel tutmuşlar. Odam sabah  geldi ama neye yarar artık.

  Dün geceden itibaren bütün kasaba öğrendi. Herkes çocuklarıyla bir bir konuştu ve herkes şu an gitmek için hazırlanıyor. 70 kişiyiz gidenler olarak. Yani gidenlerden hiç kimse 17,18 ve 19 yaşından farklı bir yaşta değil.  Aşağı indiğimde bizim aile orada duruyordu. Annem beni görünce dudaklarını birbirine bastırarak ağlamasını durdurmaya çalıştı. Ama gözleri dolmuştu. Ben yine hiçbir şey hissetmiyordum. Koşa koşa gelip bana sarıldı. Bırakmak istemezcesine sıktı. "Sizsiz ne yapacağız biz? Siz benim çocuklarımsınız." Akın bizi görünce gelip o da sarıldı.  Sonra babam da kendini tutamadı ve gözlerindeki yaşla bize katıldı. Dördümüz sıkı sıkı sarılıyorduk. Akın bile ağlayacakmış gibi duruyordu.

"Sizi bir daha göremeyecek miyiz?" diye sordum. Onlardan ayrılmak istemiyordum. Onları çok seviyorum ve nasıl ayrılacağımı bilmiyorum.

"Normal astronotlar gibi bir uzay arabasıyla gelmemiz 300 yıl sürer herhalde." Dedikten sonra güldü babam.

 "Bizim, gezegene gelmek için özel olmamız lazım. Biz sadece insanız. Ama siz bizi istediğiniz zaman görmeye gelebilirsiniz veya uzay mesajıyla görüntülü iletişim kurabiliriz. Aynı 3G gibi." deyip güldü  annem.

"Hiçkimse  mi gidemez gezegene?"

"Rianna ve Derobert gidebilir. Rianna su perisi, Derobert de eskiden gezegendeki bir askermiş."

 "Ama bu haksızlık."

"Sizi görmemiz için izin verirler herhalde değil mi? Merak etmeyin, haberleşme elçisinden giriş izni alındığında girebiliyoruz."

 İşte bu iyiydi . Onları göremeyecek olmanın fikri yeterince kötüydü. Biz hala sarılırken  açık olan kapıdan Rianna gözüktü.

"Vedalaşmak için vakit daha var, çabuk olun iskelenin oraya gidiyoruz!" Elleriyle bizi çağırdı. Biz de ayrılarak kapıya doğru yürümeye başladık. İskelenin ayağının oradaki ışık var ya, o ışık gezegen arasında bağlantıymış.

 Gerçek annem ve babamı görecektim. Ama ben şimdikilerden ayrılmak istemiyordum. Her ne kadar haklı olarak beni bırakmış olsalar da affedemiyorum. Kolay değil ki.

  Kimse bilmiyor öz ailesini. Yüzlerinden anladığım kadarıyla herkes duygusal bir çöküş yaşamış durumda.  Clarabel'in şu kısacık zamanda anlattıkları kadarıyla buradaki kişileri tanıdım. Sadece birkaç kişiden iyi olarak bahsetmişti, onlar da dün akşam büfedeki masada oturanlar. Evan da zaten arada bir onlarla takılıyormuş.

 Vedalaşmalar bittiğinde kimisi gözü yaşlı, kimisi hiçbir duygu belirtisi olmayan –Wade gibi- suratlarla iskelenin oraya toplandı. Clarabel'in annesi Rianna suyu elleriyle hareket ettirerek ışığın belli  olduğu bölgeyi açtı. Sonra elindeki bir şeyi ışığın tam ortasına attı ve ışık genişlemeye başladı.  Yeterli genişliğe ulaştığında çocukları hepsi ağzı açık olanları seyrediyordu, ben de  dahil. Herkes son bir defa aileleriyle vedalaştı ve yavaş yavaş ışık havuzunun içine atlamaya başladı. Biz de son bir kez aile kucaklaşması yaptık ve Akın ile el ele tutuşarak havuzun içine atladık. Öyle bir hızla ilerliyorduk ki saçlarım geriye doğru düz bir çizgi halinde dalgalanıyordu. Ama içimi saran duygu o kadar pozitif yüklüydü ki kendimi kendim olarak ilk defa hissettim. 

IŞIĞIM OLUR MUSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin