Güneşin güzel o ışınlarıyla ışık saçıp gülümsemek, gecenin aşık olduğum o karanlığında ise yatağımda gözyaşları akıtmak. Sessiz gözyaşlarım... Herşey gecenin en güzel karanlığında belli olmaz mı zaten. Herşey o zaman açıklığa kavuşmaz mı...
Tanıtımda okudunuz ve az veya çok anlamışsınızdır nasıl acı içinde olduğumu...
Peki siz 9 yıl sonra olacakları biliyor musunuz?
********_______*******_______*********
O yıllardan 2 yıl sonra
" Baba o bıçağı bırak!" diye bağırıyordum. Adam delirmiş bir şekilde oğlunu öldürmek istiyordu. Manyaktı bu adam. Deliydi. Benim abimi öldürmek için kırk fırın ekmek yemesi gerekti.
Babam hiddetle bağırıyordu " siz benim sırtımdan bıçakladınız, siz beni bir olup kandırdınız.!" Kendi kafasında kurduğunu bizlere söylüyordu.
Her ne kadar ona öyle birşey olmadığını söylesekte bizi dinlemiyordu, inanmıyordu. Olay ise ne biliyor musunuz? Ablamın birisini sevmesi. Abimlerin, annemin, benim haberimiz olduğu için böyle yapıyordu. Bundan önce de evi yakmaya kalkıştı, bizleri silahla vurmaya kalkıştı. Bunların hiçbirini yapamadı ama canımızı o kadar yaktı ki... Artık gözümüzde yaş kalmamıştı. Biz ona hiç birşey yapmamıştık ki. Ne güzel huzurlu yaşıyorduk artık. Abimler okullarını bitirmiş, ablamın okulunun bitmesine 1 yıl kalmış, en büyük abim nişanlanmış...
Artık dedik; bundan sonra birşey yapmaz, bizi üzmez, canımız yakmaz ama öyle olmadı işte. Yine ve yine bizim canımız yandı.
Annemler boşanma davası açmıştı ama dosya kapandığı için tekrar açılması gerekiyordu. Abim babamın elinden bıçağı alıp bir şekilde evden zorda olsa çıkardı. Bu sefer de bağırışlar başlayınca polisi aramak zorunda kaldım. Evde sadece en büyük abim, annem, ben vardık. Diğerlerinin de haberi yoktu. Ablamın hali kötü olduğu için arkadaşlarıyla hava alması için dışarı göndermiştik. Küçük abim ise İzmit'te çalışıyordu.
Volkan abim babamı dışarıya attığında polislerde gelmişti. Kavga esnasında gelmedikleri için dilekçe tutulması gerekiyordu. Polis karakoluna gidip dilekçe verdiğimizde ablamda gelmişti. Hâli hâl değildi ki. Ne annemin ne ablamın ne de abimlerin...
Olaylar öyle böyle geçti. Artık babam bizi rahatsız falan edemiyordu. Ama... Sürekli anneme, ablama, bana, abime tehdit mesajları gönderiyordu. Her ne kadar bunu yapması yasak olsa da yapıyordu işte...
Hani derler yaa o senin babandır. Hem sever hem üzer. Tamam babamızdır ama her yaptığını bu zamana kadar affettik ama bu bizim için artık katlanılmaz bir durum olup çıkmıştı. Artık bizim gücümüz kalmamıştı ki.
Bizi ayakta tutan annemdi ama onunda gücü yoktu kalmamıştı, yorulmuştu. Annemin yükünü abimler almıştı ama annemi geçmişinde ki acılar bırakmıyordu ki. Bu yüzden biz nasıl mutlu olalım ki. Bir umut bekliyorduk. Sadece küçük bir umut yaa. Artık onunla mutlu olmak için can atıyorduk. Her ne kadar dudaklarımızda sahte gülücükler olsa da gözleriniz öyle demiyordu.
Babam niye ablamın ilişkisini onaylamıyor bilmiyorum ama bize niye böyle yapıyor çok iyi biliyorum. Annemin ailesine düşman olması... Teyzemlerin, dayımların o kadar iyiliğine karşı bunu yapması çok kötü durum olduğunu onun annesi falan da desede dinlemiyordu, anlamıyordu. Yada anlamak istemiyordu.
Aslında ablamın sevgilisi iyi birisi hemde çok iyi birisi. Çok iyi anlaşırız, sadece bende değil abimlerle annemm de çok iyi anlaşır. Aslında babam da tanıyor onu hatta onu önceden severdi biliyor musunuz? Ama neden böyle yapıyor ki...
Abimler okulunu bitirmişti. En büyük abim volkan kamu yönetimi, küçük abim emre ise elektrik- elektronik mühendisliği bitirmişti. Ablam da anestezi bölümü okuyordu ve bu son senesiydi. Ben ise 11. Sınıfa geçmiş sağlık lisesinde okuyordum.
Size soruyorum arkadaşlar biz mutlu olmayı haketmiyor muyuz?
Yorumlarınızı ve oylamanızı sabırsızlıkla bekliyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Gözyaşlarım
Ficțiune adolescențiBir kız düşünün. Her günü ayrı acılarla geçen bir kız... Canı her türlü yanan bir kız... o kız hergün ayrı acılarla o kahroluyor. Canı yanıyor, her gün başını yastığa koyduğunda 'neden ben çekiyorum bu acıları. ' diyerek derin düşüncelere giriyor...