ALINTI

118 12 0
                                    

Tek yapabildiğim ağlamaktı. En zayıf ve en güçlü silahım olan ağlamak. Tenimde en kötü çizimlerini yapan ressamın izleri var. Bu yaralar artık ağzımdan çıkamayan kelimelerin, cümlelerin karşılığıydı. Beni ağlatan çektiğim ağrılar değil. Her geçen gün tenimin derinliklerinde olan kalbime işlenen nefretti. Ne kadar da mükemmel bir nefret ama (!)

Bu mükemmel nefretin sahibi tam karşımda duruyordu. Onun gözlerinin içindeki sonsuz denize bakarken boğuluyordum. Çünkü onun denizi koyu kahve bir mürekkep ile kaplıydı. Ben bu sonsuz denizin içinde kurtulmayı beklemekten umudumu kesmiştim. Ama o bana üstündeki kara bulutları dağıtan denizin tek umudunun ben olduğumu söylemeye çalışıyor. 

Bu sefer ona acıyarak bakan benim. Çünkü bu adam şuan karşımda iki cümleyi bir araya bile getirememekte.
Bana bir iyilik yapıp gözyaşlarıma eşlik ediyordu. Aciz bir şekilde.

Bana doğru bir adım attı. Hemen karşılık vererek bir adım uzaklaşmaya çalıştım.

"Sa-sakın"

"Sakın bana yaklaşma"

"Feride lütfen." Nasıl hâlâ bunu diyebiliyordu. Sanki bir el daha da boğazımı sıkıyordu. Dayanamıyorum.

"Ne ? Ne istiyorsun? Daha ne kadar zarar verebileceğini mi? Yoksa daha sana ne kadar boyun eğebileceğimi mi? Yeter. Anladın mı yeter artık. Çırpındıkça kanatlarımı kanattın, kırdın. Uçamıyorum. Bırak. Bırak lütfen yürüyebileyim. "

Titriyordum. Hem de hiç olmadığım kadar titriyordum. Ama son kalan nefesimle boğazıma düğümlenen cümleyi söylemeyi başarabildim.

"Kalbin yok!"

Sessizlik ve iç çekişler...

Fısıltı şeklinde yine tekrarladım.

"Senin bir kalbin yok..."

Bunları söylerken hıçkırıkları boğuluyordum. Gözlerimdeki ıslaklık görüş mesafemi kapatmıştı. O sadece koyu bir karartı olarak gözüküyordu.
Ellerim ile gözlerimi sildim. Kendimi toparlamaya çalıştım. Bu kadar yeterdi gitme vakti.

Ona baktım. Ağlarken çıkardığı haykırışları duyabiliyordum. Sanki kulağımda  melodisi bozuk, uyumsuz bir şarkıyı andırıyordu. Kafasını gecenin karanlığına kaldırarak bağırdı.
Sonra bana baktı. Yavaş ve ürkek adımlarla yanıma geldi. Gözlerimin içine bakarak, zindanında tuttuğu kelimeleri teker teker boğazından iteklemeye başladı.

"Hayır kalbim var! Bir kalbim var ama bana ait değil. Bir kalbim var ama bedenimle bütün değil. Bana ait olmuyor. Çok kez yaraladım onu. İncittim ve darmadağın ettim. Buna rağmen gelsin o sol tarafımdaki kocaman boşluğu doldursun istiyorum."

Ağlıyor. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Üstelik bu cümleleri içimi neden korkutmuştu.

Sol elini havaya kaldırdı. O da benim gibi titriyordu. Zarar vermekten korkar gibi yüzüme yaklaştırdı. Bazen elini geri çekip tekrar yaklaştırıyordu.
Gözyaşlarım ile birlikte yüzüme dağınık şekilde yayılmış olan saçlarımdan ürkek şekilde bir tutamından tutarak kokladı. Gözlerimi kapattım. Bu sahneyi yaşamaktan midem bulanıyordu. Hem de hiç olmadığı kadar. Gözlerimi yavaşça açtım o da benimle birlikte açtı.

Tekrar fısıldadı...

"Kalbimin kim olduğunu şimdi anladın mı?"

HEVÎHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin