(10) Beni Yaşatamayacaksın Avcı.

228K 12K 21K
                                    

“Her şey acımı sahiplendiğinde başladı. Evet, beni sevmeye ilk acımdan başladı.”


İnsanların benden cevap beklemesi tedirginliğimi arşa yükseltiyordu. Oysaki benim aklım tek bir noktada kalmıştı; Alex Marshall’ın sesi. Sesi o kadar tanıdıktı ki daha önce duyduğuma eminim. Gözlerimi lacivertlerine dikip orada aradığım cevabı bulmaya çalıştım. Yüzü yabancı adamın sesi kalp atışlarımı değiştiriyordu. Daha önce onun sesini duyduğuma eminim. Kafamın içine doğru küçük bir yolculuğa çıktığımda aradığım cevabı bulmuştum. Yakaladığım küçük detay korkudan aklımı başımdan aldı. Aman tanrım, bu o olabilir miydi? Gözlerimi irice  açarak ona baktım. Gerçekten o olabilir miydi? Gölge olabilir mi? Ah, saçmalıyorum suikastçım neden mahkûmların arasında olsun ki? Fakat şüphelerimden arınmam için emin olmam lazımdı ama nasıl? Onun hakkında bir şey bilmiyorum nasıl Alex ve Gölge’yi karşılaştırabilirim ki? Elimde sesi dışında bir kanıt yoktu. Aklıma gelen küçük detayla heyecanlandım. Aslında onu tanımamı sağlayacak bir kanıtım vardı.

Kokusu.

Gölge’nin kokusu amber ve misk karışımı çok güzel bir kokuyordu. Eğer Alex aynı kokuya sahipse o zaman şüphelerim doğru demektir. Maalesef küçük bir sorun vardı ve o da Alex’in kokusunu soluyacak kadar ona yaklaşmamdı. Bunu bir şekilde başarmalıydım. Yüzüne tekrar baktım, o kadar güzeldi ki nefes kesici diye düşündüm. Bence güzellik kavramı erkeklerde de kullanılmalıydı çünkü Alex Marshall çok güzeldi. Yakışıklı kelimesi bu adama az kalırdı ama şöyle bir durum vardı ki tüm tezimi çürütüyordu. Gölge bana çok çirkin olduğunu söylemişti. Kafamın içindeki yıldızlar saman yolunda yönünü kaybetmeye başlamışken, onun lacivert gözlerine bakıp iç çektim. Artık ona nasıl hayran bakışlar atıyorsam, tek kaşını kaldırarak bana başını olumsuz anlamda sallamıştı. Daha çok herkesin içinde bana bakmaya son ver der gibiydi.

“Eee tüm gece seni mi bekleyeceğiz? Seç artık bir yeri!” Bilinmezlerden biri bağırınca bakışlarımı lacivert gözlerden çektim.

Bu onlar için neden bu kadar önemliydi?

Onları daha fazla kızdırmak istemediğim için yavaşça Kontrolsüzlerin masasına yaklaştım. Taylor onun masasına gittiğimi görünce gülerken, Alex sadece bakıyordu. Siyah kelepçelilerin arkasında yürüyerek salonun en arkasına geldim. Üst üste ters çevrilmiş kullanılmayan masalar vardı. Adım atmayı kestiğimde herkes oturduğu yerden başını çevirmiş merakla ne yapacağımı bekliyordu. Kendime bir masa alıp onlardan ayrı yemeyi düşünüyordum. Duvarın yanında duran sandalyeyi aldım ve masalardan oluşan küçük dağın yanına götürdüm. Tahminen beş ya da altı daha masa üst üste konulmuştu. Burası beş bloğun masalarının en arkasında kalıyordu. Sanırım yeni mahkûm geldikçe masaları hemen almak için bazılarını buraya koymuşlardı. Sandalyenin üstüne basarak yerle olan temasımı kestim. Aralardan bir tane çekmeye çalışsam yapamazdım çünkü yukarıdakiler üzerime düşerdi. Bu yüzden en üsttekini almalıydım. Sandalyenin üstüne çıkmama rağmen boyum en üstteki masaya yetişmiyordu. Bende ortalarda bir masanın kenarlarına tuttum ve üstteki masaya tırmanmayı istedim. Bedenimi yukarı çekmek için ortadaki masayı kendime doğru çektim. Ancak çektiğim masa bir anda bana doğru geldi ve dengemi kaybedip sandalyeden yere düştüm.

“Hemen çekil oradan!” Alex’in telaşla bağırdığını duyunca düştüğüm yerden başımı kaldırıp yukarı baktım. Yukarıdaki masaların hareket ettiğini gördüm. Ah, hayır!

Ortadaki masa yerinde oynayınca üstteki iki masa üzerime doğru kayıyordu. O iki masa bana doğru geliyordu ve bende düştüğüm yerde gözlerimi irice açarak izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Korkudan tüm kaslarım felç geçirmiş gibi sadece bakıyordum. İki masa sonunda hızla yukarıdan bana doğru düşünce gözlerimi sıkıca kapattım. Kendimi gelecek olan darbeye hazırlamaya başlamıştım ki aniden biri omuzlarıma bastırdı. Omuzlarıma bastırarak beni yere doğru itmişti. Başım zemine değeceği esnada ensemi kavrayan bir el hissettim. Büyük bir gürültü duyduğumda ensemdeki el beni kendi göğsüne bastırmıştı. Evet, üzerimde biri vardı ve başım onun göğsündeydi. Burnuma amber kokusu gelince gözlerimi hızla açtım. Başımı hafif geriye çektiğimde bir çift endişeli lacivert gözleri gördüm. Eli hâlâ ensemdeydi ve yüzü, kokusu çok yakınımdaydı. Korkuyla başımı hafif çevirdim ve gördüklerimle nefes alışlarım hızlandı. Tek eliyle şınav çeker gibi üzerime uzanmıştı. Bir eliyle yerden destek aldığı için ağırlığını bana vermemişti ve diğer eli ensemden tutarak kafamı göğsüne bastırmıştı.  Fakat o iki masa sertçe onun sırtına çarparak yan tarafımıza yuvarlanmıştı. Canı yanmış olmalı ki yüzü seğirirken dudaklarını birbirine bastırmıştı. Şakaklarındaki damarlar belirginleşmiş ve alnında küçük ter damlacıkları oluşmuştu.

ÖTANAZİ OKULU(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin