Ivan, yaşlı Ivan kaldırımda hafifçe çiseleyen yağmurun altında yürüyordu. Bir takıntısı vardı. Sürekli duvardaki afişleri, posterleri okur, onları yırtar evinde duvarına asardı. Yine afişleri okuyordu yürürken. "Aşılmayan engel kalmayacak!"
Sırıtarak geçti. Kopartmaya bile tenezzül etmedi. Bu bazı zengin insanların daha da zengin olmak için fakir insanlardan para kopartma taktiğiydi. Çünkü hâlâ sağırdı. Karşı komşusu haricinde kapısını çalan dahi olmuyordu. Hatta belki o da çalmıyordu. Kapıya bırakılan notlardan anlıyordu bunu.
45 yıl önceki o olaydan sonra çok sevdiği kız arkadaşı onu terk etmişti. Annesi, babası zaten ondan kötü durumdalardı. Bu yüzden onlara da yük olmak istemeyip, bavulunu alıp çıkmıştı evden.
Sonra hatırladı birden. Evinin adresi üstündeki yağmurluğun iç cebindeydi. Bunu oraya koyarken, koyduğunu unutacağı aklına gelmemişti. "Tanrım, ne salağım!"
dedi kendi kendine.
Kağıdı avucunun içinde buruşturdu ve ona yardım edebilecek bir kişi beklemeye koyuldu. Sağır bir adama yol tarif etmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyordu. O bunları düşünürken sokağın başında elinde bavulla, asker üniformaları içerisinde bir adam belirdi.
Onu tanıyordu. Ama nereden tanıyordu ? Son otuz yıldır kimseyle tanışmamıştı. Zaten şuan hayatta olduklarını bildiği iki kişiyi tanıyordu: karşı komşusu ve eski kız arkadaşı. Aynı şehirde yaşıyorlardı, bir kez eşiyle birlikte görmüştü onu. Hiç değişmemişti, sadece alnına bir iki çizik yerleşmişti sinsice. Mutluydu. Ve Ivan'ı hatırlamamıştı.
Adam sokağın başından beri kafasını yerden kaldırmadan yürüyordu. Ta ki Ivan'ın yanına gelene kadar. Başını kaldırdı, hafifçe kaşlarını çattı, bir yerlerden çıkarmaya çalışıyor gibi bir yüz hali vardı. Sonra gülümsedi, eliyle asker selamı verdi ve yoluna devam etti. Ivan afallamıştı.
Bu esnada yağmur da iyice hızlanmıştı. Yağmurluğun işe yaramayacağını bilen Ivan acilen evin adresini gösterip, yol tarifi alacak birisini aramaya koyuldu. Hiç bilmediği bir mahalledeydi, ya da unutmuştu. Ama sonuçta yolları bilmiyordu.
Sokakta kendinden başka kimsenin kalmadığını fark eden Ivan, bir taksi çevirdi ve taksiciye kağıdı uzattı. Taksici ona gülerek bir şeyler dedi ama sonradan Ivan'ın onu duymadığını anladı. Kağıdın arkasını çevirdi ve yazdı: "Bir arka sokakta. Yine de bırakmamı istersen bırakayım?" Ivan taksiciye gülümsedi ve kağıdı alıp arabadan indi.
Kendini aptal hissediyordu. Koşar adım evine doğru gitti. Kapıdan içeri kendini attı ve hemen günlüğünün başına geçti. Her günlüğünün ön kapağına "Otur Anlatayım" yazardı. Birisine anlatıyor gibi yazmaktan zevk alıyordu. Okunmayacağını bile bile. Son kaldığı tarihe baktı. 13 Kasım 2004. Dün doğum günüymüş.
Umrunda bile değildi. Sayfayı çevirdi ve yazmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Otur Anlatayım
Short StoryBir deli mi ? Yoksa aşırı zeki birisi mi ? Sürekli krizler geçirip, geçmişine dönen, işitme engelli Ivan, acı gerçeklerle bir bir yüzleşmeye mahkumdu. Günlüklerine yazdığı bu olaylar bir hayalperestin eseri miydi ? Bir delinin ütopyası mı ? Ya...