~~Bu bölümde anlatılanlarla alakalı olarak Yaşar Kurt-Anne'yi dinlemenizi tavsiye ederim. Ne demek istediğimi bu şekilde daha iyi anlarsınız~~
"O sırada sokağın başında bir adam gördüm. Asker kıyafetleri vardı üstünde. Çok tanıdıktı ama kim olduğunu çıkaramıyordum. Yanımdan geç..." Ivan donup kalmıştı. Bunu nasıl o sırada fark etmemişti ? Adamın üstündeki açık krem bir üniformaydı. Yani bu 1960-72 yılları arasında kullanılıyordu.
Bu işte bir terslik vardı ama... Kalemi bıraktığı yerden alıp günlüğünü tamamladı ve her zaman yaptığı gibi günlüğünün sonuna bazı düşüncelerini not etti.
"Dostum, birazdan okuyacakların sıkıcı olabilir. Ama sana tavsiyem oku ve beyninin pasını sil. Bu konuşan yaşlı ve hasta bir adam. Sana bu dünyada doğruları söyleyecek tek kişi.
Bugün gördüğüm askerin üstüne kafamı kurcalayan bir şeyi keşfettim. Son günlerde gazetelerde sürekli savaşta ölen askerlerin kutsal olduğunu, onların çok değerli olduğunu falan okuyorum. Bu saçmalıklara inanan var mı hâlâ acaba ? Ben ölümden sonrasına inanmayan bir insanım. Ve bu yüzden bu konuya tüm cesaretimle, tarafsız bir biçimde yaklaşabiliyorum. Bu klasik şehitlik mertebesini kullanmayan bir ülke var mı hiç bu dünyada ? Tanrım hepsi saçmalık, gerçekleri nasıl olur da göremezsiniz ? Dostum hepsinden beklerim ama senden beklemem. Sen uyanık, zeki bir insansın. Bu hileleri görmüş olmalısın.
Bu adamlar senin canını, bedenini bir kürdan gibi kullanıp atıyorlar! İstemediklerini yok etmek için. Belki başarıyorlar, belki başaramıyorlar. Bunun önemi yok. Sonuçta kaybeden hep sen oluyorsun, hep sen ölüyorsun.
Bu adamlar bir tanrıya inanmıyorlar aziz dostum. Bu adamlar ne kiliseye gidiyor ne de namaz kılıyor. Tek istedikleri daha fazla güç, daha fazla para, daha fazla kontrol. Şu televizyonlar sayesinde, gazeteler, radyolar sayesinde beynini kemiriyorlar.
Ben yaşamadıktan sonra, ülkemin insanları yaşamış bundan banane ? Bu bir döngü olmalı. Çünkü ilk medeniyetten bu yana birileri diğerlerini yaşatmak için ölüyor. BİR HİÇ UĞRUNA.
Dostum, bugünlük benden bu kadar, umarım kusuruma bakmazsın. Kafam karışık, uykum var. Seninle konuşmak güzeldi."
Ivan esneyerek oturduğu yerden kalktı. Lambayı kapattı ve yatağına doğru ilerledi. Yatmadan önce camı açıp temiz hava almak âdetindendi. Kafasını çıkarttı, derin bir nefes çekti. Ama bu sırada apartmanına giren adam dikkatini çekti. Krem rengi üniforma. Bu o adamdı. Hemen kapıya koştu. Merdivenlerde onu görebilirdi.
Gördüğünde ne diyecekti bilmiyordu ama bunu yapması şarttı. Kapıyı açtı ve ayak seslerini dinlemeye çalıştı. Hiçbir şey duyamıyordu. Yoksa hayal mi gördüm diye düşünürken, sağır olduğunu anımsadı ve güldü. Kendisiyle barışıktı. Kapıda biraz bekledi ama kimse geçmedi.
Demek ki apartmanda oturan birisi dedi. Bunu ertesi gün öğrenmesi gerekiyordu. İstemeye istemeye uyumaya gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Otur Anlatayım
Short StoryBir deli mi ? Yoksa aşırı zeki birisi mi ? Sürekli krizler geçirip, geçmişine dönen, işitme engelli Ivan, acı gerçeklerle bir bir yüzleşmeye mahkumdu. Günlüklerine yazdığı bu olaylar bir hayalperestin eseri miydi ? Bir delinin ütopyası mı ? Ya...