BÖLÜM 1: DUYGUSUZ

163 7 4
                                    

Elimdeki atkıyı daha sıkı kavradım ve burnuma götürdüm, o melek kokusunu bir kez daha ciğerlerime doldurdum.
Ağlamamak için gözümü tavana doğrulttum . Yine aynı şey olacaktı, ben onu bırakıp gidecektim. O ise camda ağlayarak benim gidişimi izleyecekti. Bu bir dejavu gibiydi, bitmek bilmeyen bir kabus gibi.

Gözlerimi tavandan zar zor çektim ve gözleri dolmuş bir şekilde beni izleyen minik kardeşime baktım. Konuşmuyordu, konuşmasına da gerekte yoktu zaten. Gözleri her şeyi anlatıyordu. Gitme abla der gibi bakıyordu. Başka çarem yok ki, eğer başarabilseydim onu buradan bir çırpıda çıkarırdım. Ama daha altı yaşında olduğu için, onu çocuk esirgeme kurumundan almıyordum. Oysaki ben on sekiz yaşındayım, maddi durumum iyi olmadığı için kardeşimi bana vermiyorlar. Sadece hafta sonları onu görebiliyorum, oda günde en fazla dört saat. Bu bir ablanın kardeşi ile hasret gidermesine yetecek bir zaman değil.

Emir'in boyuna inmek için, önünde diz çöktüm. Şimdi gerçekten aynı boydaydık. Kardeşim, yüzündeki hiçbir kası kımıldatmazken, ne düşündüğünü anlamak zordu. Sesimin Ağlamaklı çıkacağını bildiğimden, kelimelerimi durmadan yutuyordum . Kapıda bekleyen görevli kadın, zamanın dolduğunu ima ederek birkaç kez yalandan öksürdü.

" Haftaya tekrardan geleceğim " sesim düşündüğümden daha az korkunç çıkmıştı. Emir , minik elini yanağıma koydu ve okşadı. " söz ver "
Yanağımdaki minik elini avucumun arası aldım. " söz veriyorum. "

Görevli kadın yavaşça bize yaklaştı, Emir'in bileğini kavrayıp kendine çekti.
Ayağa kalktım. Göz yaşlarımın firar etmesine fırsat vermeden Koşarak kapıdan çıktım. Arkamdan gelen Emir'in Boğuk hıçkırık seslerini duyuyordum. Yüreğimin parçalanmasına yetecek olan o göz yaşları.

Güvenlik görevlisi, demir kapıyı benim geçmem için araladı. Hızla oradan çıktım. Arkama bakmamak için nefsim ile boğuşuyorum, ama camdan beni izlediğini biliyorum. Arkamı dönmemi istediğini de biliyorum. Ama yapamam ağladığımı görmesini istemiyorum.

Kurumun, hemen önündeki sokak direğine kaydı gözüm. kardeşimi benden ilk aldıklarında bir ay burada, o direğin dibinde oturmuş onu bana vermeleri için beklemiştim. Ama duygusuz, hisziz insanlar onu bana gösterme tenezzülünde bulunmamışlardı.

Bana doğru gelen ilk taksiye el salladım. Benim birkaç adım ötemde durdu. Taksiye doğru yürürken küçük omuz çantamdan çıkardığım son paramı, yirmi lirayı avucuma aldım ve sıktım. Paramı alacağım güne daha iki hafta vardı. Oysaki Emir, benden oyuncak istemişti.
Yine bir bahane bulmak zorunda kalacaktım.

Taksiye bindim. Adama, en yakın arkadaşım ile kaldığım hurdalığın yerini tarif ettim. Hurdalıkta dediysem küçük, eski eşyalara sahip, tek katlı, sıvalı bir ev.
Yada in desek daha makbule geçer.

Başımı cama yaslama fırsatı bulamadan eve ulaşmıştım . Adama elimdeki son parayı uzatırken içim gitti. Bana para üstü olarak iki ilara uzattı.

Taksiden yavaşça indim. Araba hızla gözden kaybolurken, adımlarımı bakkaka çevirdim. İki ekmek aldıktan sonra küçük inime doğru yol aldım .

Önleri patlamış ayakkabılarım beni at diye haykırıyordu. Başka ayakkabım olmadığı için bunlarla idare etmek zorundayım. Çaresizliği tüm hücrelerimde hissederken, tek hissettiğimin çaresizlik olmadığı anladım. Bir yenisi daha eklenmişti.

Duygusuzluk...

Anahtarı deliğe soktum ve kapıyı açıp içeriye girdim. Küçük omuz çantamı, anahtarım ile birlikte fiskosun üzerine bıraktım.

Leyla , yani ev arkadaşım cama yaslanmış sigarasını içiyordu. Ayak seslerimi duymuş olacak ki bakışları bedenimi buldu. Sigarasından aldığı büyük nefesi dışarıya üfkedi

" Yüzün beş karış, Görüşme güzel geçmedi herhalde "

Sorduğu soruyu başımı aşşağıya ve yukarıya sallayarak cevapladım . Kendimi eski açık yeşil koltuğa serbest bıraktım. Odanın ortasında bulunan, tahtadan yapılan masanın üzerindeki para demeti çarptı gözüme. Leyla'nında parasını almasına daha iki hafta vardı. Bu kadar çok parayı nereden bulmuştu şimdi. Gözümle paraları işaret ettim.

" Nereden buldun bu paraları? Maaşını almana daha iki hafta vardı "

Elindeki sigarayı camın kenarında söndürdü. Sırtını cama yaslarken, ellerini göğsünde buluşturdu.

" yeni işe girdim. Hergün bu kadar, hatta bazen daha fazla para alacağım "

" Ne işiymiş bu? Hiç kimse, bu devirde kimseye bir günde bu kadar fazla para vermez! ''

Leyla, tahta masanın üzerindeki paraların yarasını demetten çıkardı ve bana uzattı.

" Ne derler bilirsin, Ada. Üzümü ye bağını sorma "

Önüne düşen siyah saçlarını kulağının arkasına itekkedi.

" Saat kaçta başlayıp, kaçta bitecek işin? "

" Akşam sekizden, sabah altıya kadar "

" umarım yanlış işler yapmıyorsundur, Leyla. "

Attığı sinsi gülüşten, bir şey çıkarmalı mıyım diye düşünürken yanımdan ayrıldı. Eğer bende Ada'ysam bu iş pek hayra alamet değil.

Birden bastıran mide bulantısı yüzünden, banyoya koştum. Elimi klozetin kenarına dayadım ve güç aldım. İki kere öğürdükten sonra midemdeki herşeyi boşalttım. Midemin bulantısı hala geçmemişti. Sırtımı duşa kabine yasladım ve dizlerimi göğsüme çektim. Derin derin soluk aldım. Kapıya yaslanmış beni izliyordu, Leyla. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve diz çöktü. Elinin tersini alnıma koydu .

" Ateşin yok. Üşüttün mü? "

Başımı kabine yasladım ''bir bilsem "

ayağa kalktı. Leyla'nın bana uzattığı elinden destek alarak ayağa kalktım.
Odama kadar bana eşlik etti. Leyla kendi odasına yol alırken, yatağa oturdum ve elimi saçlarımın arasından geçirdim. Bir çırpıda üzerimdeki penyeyi çıkardım ve odanın bir köşesine fırlattım. Altımdaki pantolonuda çıkardım. Oda penyemin yanındaki yerini aldı. Yatağıma girdim. İnce pikeyi başıma kadar çektim ve cenin pozisyonunu aldım. Aklıma Emir geldikçe tekrar tekrar ölmek istiyorum.

Neredeyse uykuya dalmak üzereydim. Evdeki adım sesleri beni rahatsız ediyordu. Yatakta doğruldum ve ağrıyan başımı elimle ovaladım. Ayaklarımı yataktan sarkıttım. Bedenimi gerdim ve esnedim.

Dış kapının kapanma sesini işittiğimde hızla ayağa kalktım. Odanın bir köşesine fırlattığım penyem ile pantolonumu hızla üzerime geçirdim ve sifonyerin üzerindeki küçük çantam ve anahtarımı aldım. Kapıyı kitleme gereği duymadan Leyla'nın peşinden koşmaya başladım.

Beni görmemesi için yada takip edildiğini anlamaması için yavaşladım. Dar bir sokaktan geçtikten sonra düz patikada ilerlemeye devam ettim. Üzerime mont almadığım için kendime saydırmayı ihmal etmiyordum tabi. Leyla'nın kısa giyindiğini anlamamak yada görmemek için kör olmak gerekirdi.

Bir kaç adımlık merdiveni çıktıktan sonra küçük bir köprüden geçtim. Gecenin bu saatinde ne işiymiş buda böyle.
Leyla durdu. Bende hemen yanındaki konteynerın yanında diz çöktüm.

Leyla, biraz bekledikten sonra bol ışık saçan mekandan içeriye girdi. Gözlerim uzağı göremediği için biraz daha yaklaşmam gerekti. Hemen ileride duran varilin arkasına saklandım. Yazıyı artık okuyabilirdim. Gözlerim pörtlerken, inanmak istemedim. Herkesten beklerdim ama böyle bir şeyi Leyla'dan asla beklemezdim.

"SANAYORA PAVYON "

İşte şimdi kendimden başka acınacak biri daha olduğunu anladım...


GÜNAH TOHUMU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin