BÖLÜM 8: DÖVME

46 4 3
                                    

Utku ile balkona çıkmıştık. Üzerime battaniye almıştım. Ben battaniyem ile ısınmaya çalışırken, o ise sigarasının sıcaklığından yararlanıyordu. Utku tam arkamda oturuyordu. Hafiften kulağımı dolduran cırcır böcekleri, yazın yaklaştığının habercisi oluyordu bana. Kafamı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Her şeye alıştığım gibi karanlığada alışmıştım. Simsiyah bir çizimin üzerine, sim serpmişlerdi sanki. Belkide geceleri  gökyüzünü böyle betimleyebilirim. Etraf zifiri karanlıktı. Ev ormanın içinde kaldığından dolayı sokak lambasıda yok. Ay ışığı ile idare etmeye çalışıyoruz. Doğrusu, Utku evde ışık yok diyor. Çünkü gerek duymuyormuş. Bence yalan. Elektrik direği yok. Eve nasıl elektrik bağlatabilir ki? Şu aralar beynimi kullanmaya başlamıştım. Şarkı değişti. Adam nefes almadan hızlı hızlı söylüyor. Sanırım rep. Ben beynimi kullanmaya  acizken, adam nefesi ile sanat yapıyor. Garip.

Utku'nun köpeği havlamaya başladı. Onun yüzünden müziği duyamıyorum. Ayağa kalktım ve ayağımı iki kere yere vurdum. Köpek sustuğunda büyük bir zaferle yerime oturdum. Gözlerim karanlığa alışmıştı. Artık ışık aramıyorum. Doğadan faydalanıyorum. İki günde beni kendine benzetmişti. Alışmıştım ona. İki günde bir insan, bir insanı ne kadar tanıyabilir ki? Ama onu tanımak istiyorum .Onu ezberlemek istiyorum. Belkide hayatımda tanıyabileceğim en garip kişilik oydu. Tişörtsüz geziyor. Hava soğuk yada sıcak olsun umursamıyor.
Çok Olgun konuşuyor. Evet bu çoğu zaman sinirimi bozuyor olabilir ama bu onun karakteri. Özgür bir insan, kafasına eseni yapıyor. O anını yaşayıp geçiyor, polemiğe girmiyor. Ona benzemek istiyorum. Onunla tanıştığımdan beri ne istediğimi bilir oldum.

Sırasaki şarkı başladığında gözlerim büyüdü. O kadar tanıdık geldiki kulağıma o melodi. Evet. En sevdiğim. Benim hayatım için yazılmış şarkı. Gözlerimi kapattım ve şarkıcıya eşlik ettim.

When you get older, plainer, Saner.
When you remember all the danger we came from.
Burning Like embers, fallink, tender long before the days of no. Surrenders years ago. And well you know.

( yaşlandığında, daha sade  aklı başında olduğunda.  içinden geldiğimiz tüm tehlikeleri hatırladığında. köz gibi yanan, düşen, hassas olan, teslimiyetin olmadığı günlerden önce, yıllar önce. En iyi bildiğim ...)

Smoke them if you got them 'Cause it's going down All I ever wanted was you I'll never get to heaven 'Cause I don't know how

(Ele geçirdiğinde içine çek onları
Çünkü batıyor
Tüm istediğim sendin
Cennete asla gidemeyeceğim
Çünkü nasıl gidileceğini bilmiyorum..)

Let's raise a glass or two,  To all the things I lost on you
Tell me are they lost on you?
Just that you could cut me loose
After everything I've lost on you Is that lost on you?
Is that lost on you?
Baby is that lost on you? Is that lost on you?

(Hadi bir iki kadeh kaldıralım.
Sende kaybettiğim tüm şeylere,
Söyle senin üzerinden mi kaybedildiler ?
Benden kurtulabilirsin,
Herşeyi sende kaybettikten sonra
Sende mi kaybedildiler?
Sende mi kaybedildiler?
Bebeğim sende mi kaybedildiler?
Sende mi kaybedildiler?)

Şarkı bittiğinde gözlerimi açtım. Ağzım kurumuştu. Battaniyeyi üzerimden attım ve ayağa kalktım. Utku, gözlerini kapatmış ve başını duvara yaslamışştı.

" İyi misin? " Sorduğum soruyu gözlerini açmadan başını sağa sola sallayarak yanıtladı.

" Neyin var? "Gözlerini açtı ve gülümsedi. O gülümsediği için bende gülümsedim. O gülünce gülesim geliyor. Alt dudağını ısırdı ve bu sederde tedirgince gülümsedi.

" Sesin çok kötü " yanına gittim ve koluna Hafifçe vurdum. Vurduğum yere baktı ve kaşını gözünü oynattı.

" Şapşal! Gerçekten bir şey oldu sandım ne bileyim. Kötüyüm diyince. "

Başını sağa sola salladı ve ayağa kalktı.
" Kötüyüm demedim ki. Sadece iyi değilim. İyi olmayan kötü, yada kötü olmayan iyi olmak zorunda mı? Ben nötr'üm . "

Omuz silktim. Ağzım kurumuştu ve ona laf yetiştirmekle uğraşıcak durumda değilim. Su içmem gerekiyor ve ayrıca uykumda geldi. Tırtıllar kış uykusuna yatıyor muydu acaba? Bunu uzunca bir düşünmem gerekiyor. İçeriye geçtim. Boxer çocukta arkamdan geliyordu. Ona böyle hitap etmek komiğime gidiyor. Giydiği pantolonlar ve eşofmanlar düşük bel olduğundan dolayı boxerinin lastiği gözüküyor. Aslında havalıda gözükmüyor değil. Hele kaval kemiğinden kasıklarına inen belirsiz çizgiden bahsetmiyorum bile. Mutfağa girdiğimde, nasıl geriye çıkacağımı düşünmeye başladım. Kaplar yıkanmamıştı. Tezgah ise gözükmüyor bile. Masanın üzerindeki mum fazlasıyla küçülmüştü. Aydınlatma zorluk çekiyor gibiydi. Cam açık olduğundan dolayı mutfak iyice soğumuştu. Camı kapattım ve tezgah'ın üzerindeki elime ilk gelen pardağı aldım ve çalkalayıp su içtim. Bardağı tekrardan tezgahın üzerine koydum. Utku, minik. Gerektiğinden daha kiçük olan buzdolabına yaslanmış beni izliyordu. Fırsattan istifade kasıklarındaki çizgiyi işaret parmağım ile göstererek sordum.

" O'da ne? "
Parmağımı işaret ettiğim yere indirdi gözlerini. Yüzüne piç bir gülümseme oturmuştu.

" Adonis "
Memnun olmadığımı belirten bir kaç ses çıkardıktan sonra yattığımız odaya yol aldım. Utku'nun peşimden geldiğini arkamdaki adım seslerinden anlayabiliyorum. Odaya girdim. Hemen ardımdan boxer çocukta girdi. Burada mum bile yoktu. Perde çekili olduğu için hiçbir şey göremiyorum. Ellerimi refleks olarak öne doğru uzattım . Utku , ilk eve girdiğim gün ki gibi ellerini belime koydu ve beni yatağa doğru yönlendirdi. Ayağım yer yatağına takıldı ve öne doğru yalpalandım. Utku'nun elleri belimde olduğu için , beni tuttu ve göğsüne bastırdı. Sonrada ellerini belimden çekti ve benden uzaklaştı. Ben de yere eğildim ve ellerim ile yatağı yokladım. Utku ise perdeyi açmıştı. Artık o kadar da karanlık değil. En azından nesneleri net olmasada seçebiliyorum.

Utku, üzerimi değiştirmem için bana kısa kollu bir penye ve uzun bir eşofman vermişti. Onları giymem için odadan çıkmıştı. Giydikten sonra ıslık çaldım. Komutumu anlamış olacak ki içeriye girdi. Tek kişilik yatakta nasıl uyuyacağımızı düşünür olmuştum. İlk gece zaten hiç uyumamıştım. Çünkü düz yatmamıştım. Yatağa yattım. Utku da hemen yanına yattı. İkimizde tavana bakıyorduk.

" Yarın gideceğiz değil mi, Utku? "

Başını olumlu anlamda salladı
" ama ilk önce başka bir işim var. İstersen sende benimle gelebilirsin, "

" Nasıl bir iş? "

Bana doğru döndü ve yan yattı.
" Uzun zamandır dövme yaptırmayı düşünüyorum. Ama ne yapacağım ile ilgili kararsızdım. Şimdi buldum "

" Ne buldun? "

" Ah! Tırtıl. Ne çok soru sordun bu gece. "

Ona cevap bekler gibi bakıyordum.
" kelebek . Bir kelebek dövmesi yaptıracağım. "

Bileğindeki daha önce dikkat etmediğim dövmeyi gösterdi. Küçük bir patiydi.

" Bu dövmeyi ilk kız arkadaşım için yaptırmıştım. Onu eğer bir gün giderse unutmamak için. Yakında sende gideceksin. Seni unutmamak için yaptıracağım bu dövmeyi. "

Heyecanla " Bende seni unuturum. Bende dövme yaptırmak istiyorum "

Kaşlarını çattı" sen beni unutamazsın "

Ona arkamı döndüm. " Uyu! "
O'da bana arkasını döndü. Popolarımız birbirine değiyordu. İkimizde kıkırdadık.

" İyi geceler, minik tırtılım. "
" iyi geceler , boxer çocuk "

Göremeyeceğini bildiğim halde gülümsedim. Belkide o'da gülümsüyordur. Gözlerimi büyük bir huzurla kapattım. Bu duyguları tatmayalı uzun zaman olmuştu.

.

.

.

.

İyi yada kötü yorum yapın lütfen. Olaylar sizce nasıl ilerliyor bilmek istiyorum. Bir daha ki bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın.









GÜNAH TOHUMU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin