Gözlerimdeki nedenini bilmediğim ağırlık, onları açmam konusunda beni kararsız kılıyordu. Zorla açtığım gözlerimi yakıcı güneş yüzünden tekrardan kapattım. Gözlerimi açmadan yattığım yerde doğruldum ve bedenimi gerip esnedim. Bugünki ilk işim açlık sinyalleri çalan midemi doyurmaktı. Buradan kaçma işini şimdilik ertelemek zorundaydım. Daha yeni tanıştığım bir adamın bana neler yapabileceğini bilmiyorum. Ayrıca akıllı birine benziyor. Konuşmaları oldukça olgun, özenle seçiyor gibi. Ayağa kalktığımda, açlıktan olsa gerek başım döndü. Pantolonum içinden çıkan atletimi tekrardan içeriye soktum. Akşam karanlık olduğundan dolayı evi inceleme fırsatım olmamıştı. Şimdi ise güneş heryeri ince ayrıntıyla inceleme fırsatı veriyordu. Duvarlardaki mavi boya, rutubetden dökülmeye başlamış, iki kapakkı gardırobun bir kapağının menteşesi kırılmıştı. Pencerelerin yıllardır silinmediği açıktı. Hele odanın ortasındaki tozdan görülmeyen halıdan bahsetmiyorum bile.
Elimi, yüzümü yıkamak için lavobayı aramaya koyuldum. Yada kolayca boxer çocuktan öğrenebilirdim. En iyisi boxer çocuktan öğrenmekti. Aksi takdirde yanlış bir odaya girersem karşıma çıkacak şeylerden korkuyorum. Bulunduğum odanın kapısını derin bir nefes alarak açtım. Salona çıktığımda gözüme ilk çarpan kocaman tablo olmuştu. Hafif renklerle buluşan fırça, harika bir detay oluşturmuştu. Beyaz renginin hakim olduğu tablo, belirsiz bir resimden oluşmuştu. Tabloyu es geçerek çatal bıçak seslerinin geldiği kapıyı araladım. Küçük aralıktan gördüğüme göre, boxer çocuk yemek yapmaya çalışıyordu. Kapıyı biraz daha araladım. Utku, varlığıma daha alışmamıştı sanırım. Beni daha şimdi görmüş gibi tepeden tırnağa inceledi. Şimdi daha net gördüğüm yüzü, kusursuzluğun karşıt anlamıydı sanki.
" Acıktın mı? "
Sorduğu soru ile daldığım hayal aleminden beni çekip çıkardı.
" pek değil " Sorduğu soruya verdiğim cevaptan sonra karnım hemen guruldadı.
" Yalancı tırtıl "
" tırtıllar yalan söylemez! Çünkü onlar konuşamazlar "
Ukalaca çıkıştığımda yüzündeki ifadesizlik onu tatlı kılıyordu.
" ama sen konuşuyorsun "
" sana son kez söylüyorum, bana bir daha TIRTIL falan deme! "
Sinirle söylediğim sözler karşısında sadece omuz silkti. Yarım kalan işine geri dönerken yan yan gülümsüyordu.
Amacı neydi bunun. Ben üç ayı bırakın, bir saat bile tahammül edemem bu adama.
Yarıya böldüğü ekmeğin bir tanesini bir tabağa, diğer yarısınıda başka bir tabağa koydu. Elindeki tabakları sallayarak gözleri ile oturmamı işaret etti. Önceden siyah olduğunu düşündüğüm sandalye şimdi yerini grinin en açık tonlarına bırakmıştı. Üzerindeki tozlar ne kadar öğürme hissi uyandırsada, Utku'nun utanmaması için sandalyeyi çektim ve oturdum. Elindeki tabaklardan birini benim önüme koydu. Kendiside bir sandalye çektikten sonra tam karşıma oturdu. Tabaktaki ekmeğin arasında hiçbir şey yoktu. Utku, ekmeğini eline aldı ve üzerine büyük bir ısırık bıraktı." ellerime sağlık harika olmuş "
Bende tabağımdan ekmeğimi aldım. Dişlerimi ekmeğe geçirmekte biraz zorlansamda başarmıştım. Tahminen iki günlük olan ekmek, o an o kadar tatlı gelmişti ki bana. Utku, sadece ekmeği ile münakaşa oluyordu. Bense onu izliyordum. Koyu kahve saçlarına zıt düşen bal köpüğü gözleri, Allah'ın bir şaheseriydi. Daha onu tanımazken ona ilgi duymaya başladım. Aşk falan değildi ama bu! Şevhetti. Evet Şevhet.
Utku suyunu içerken adem elması yukarı, aşşağıya iniyordu. Bu bile o kadar mucizevi bir şeydiki gözümde. Gözlerimi güçlükle ondan çektim ve bitmek üzere olan ekmeğime odaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH TOHUMU
RomanceKız , güneşten korkan bir adama aşık olmuştu. Bir daha ışığı tadamayacağını, güneşi göremeyeceğini bilmesine rağmen aşka açmıştı kalbini. Adam, kızı güneşe düşman etmişti lakin, kızın yaşamının güneşe bağlı olduğundan haberi yoktu. Ne kadar kızı pi...