Bu kitabi Neslihan Bligili ile beraber yazıyorum.
Ona bakmamla aklımın başımdan gitmesi bir oldu. O kadar sıcak bakıyordu ki! Dikkatimi hemen toparlayıp bakışlarımı tekrar Bora'ya çevirdim. O da başka bir yere bakıyordu ama ona baktığımı anlayınca hemen bana döndü. Etrafa kısa bir göz attıktan sonra ona bakıp sırıtmaya başladım. Etraftaki kızların neredeyse yarısı ona bakıyordu ve beni kıskanıyorlardı. Bana ne var bakışlarını yollarken sırıtışım daha da derinleşti. Dansı bitirip duvar kenarına geçtik.
"Etraftaki tüm kızları etkilemeye mi çalışıyorsun?" diye sordum dayanamayarak. Kısa bir kahkaha attıktan sonra sorumu cevaplamaya başladı. "Kimseyi etkilemeye çalıştığım yok nerden uyduruyorsun bunu Prenses?" dedi gülümseyerek. "Ya görüyoruz ne olduğunu." dedim alaycı ses tonumda. "Buradaki kızların neredeyse yarısı gözlerini senden alamıyor Bay Ukala. Nedeni ne acaba?" diye devam ettim.
"Etkilemek için herhangi bir şey yapmıyorum. Herzaman ki halim." dedi kendini överek. Tek kaşımı kaldırıp "çok inandım" bakışımı yollarken gülmeye başladı. "Gerçekten bi şey yapmıyorum Prenses Hazretleri." dedi.
"Bir şey yapsan kim bilir ne hale gelirler görmek bile istemiyorum." dedim alaycı bir tonda. Gülümsedikten sonra etrafına bakınmaya devam etti. Ben de o çocuğa tekrar baktım. Şaşırtıcı derecede hala bana bakıyordu! Ama neden sadece bana bakıyordu? Doğum günüm olduğu için mi? Hiç sanmıyorum! Ona baktığımı görünce gülümsedi. Bana gülümsedi! Bana!
O kadar güzel gülümsüyorduki etkilenmemek münkün değildi. Dikkatimi Bora'nın sesi dağıtmıştı. "Hey hediyemi takma vakti Prenses" dedi elindeki kutuyu açarken. Kutunun içinde beni bekleyen elbiseme uygun toz pembe ve altın sarısının muhteşem uyumlu haliyle bir saat ve iki tane bileylik duruyordu. Saatin kordonu altın sarısıydı. Çerçevesinde küçük küçük taşlar bulunuyordu. İçi toz pembe rengindeydi ve sayıların olması gereken yerde harfler bulunuyordu. Bileklikler o kadar çok ilgimi çekmesede güzellerdi ama ben daha çok saatten hoşlanmıştım.
"Bugün hangisini takmak istersin Prenses?" diye sorunca bakışlarımı kutunun içindekilerden alıp Bora'ya yönlendirdim ve gülümsedim. "Sen seç Bay Ukala. Nasıl olsa senin hediyen." dedim gülümseyerek. Gülümseyerek kutunun içinden ortada duran bilekliği - diğer bileklikten daha güzeldi- alıp koluma taktı. Elleri sıcacıktı.
"Ellerin bu yaz ortasında bile soğuk inanamıyorum!" dedi şok olmuş bir tavırla. Aslında ben de pek anlamıyorum ellerimin neden soğuk olduğunu ama yinede işe arıyordu bazen. Bora her sıcaklayışında gelip ellerimi tutup serinlemeye çalışıyordu. Hatta bazen "buz dolabından bile daha soğuksun" dediğini hatırlıyordum.
"İşine geliyor işte niye huysuzlanıyorsun ki? dedim alaycı bir tonda. "Ah, doğru! İşime geliyor ama bazen." dedi.
"Kapatabilir misin artık bu konuyu? Sıkıldım artık!" dedim kaşlarımı çatarak. Her defasında bu konuyu açmasından çok sıkılmıştım. Tekrar o çocuğa döndüm. Hala bana bakıyordu. Artık şaşırmıyordum çünkü sürekli bana bakıyordu ve artık rahatsız etmeye başlamıştı. "O kim?" diye sordum Bora'ya başımla onu işaret ederek.
"Tanımıyorum. Bir sorun mu var? Seni rahatsız mı etti?" diye peş peşe iki soru sorunca anladım ki yine abilik yapmaya başlamıştı. "Yok canım ne alakası var? Sadece ilk kez görüyorum onu buralarda ondan sordum. Belki sen tanıyorsundur diye." dedim çabucak yoksa gidip benim için onu dövebilirdi ve ben doğum günümde kavga falan istemiyordum.
"Tamam öyle olsun." dedi ona bakarken. Babamın içeriye girdiğini gördüm. Nereye gittiğine merak etmiştim. Duvar dibine gidiyordu. Onun yanına! Ne yani babam onu tanıyormuydu? Aralarında kısa bir diyalog geçtikten sonra çocuk kafasını salladı ve bana doğru gelmeye başladılar! Yolu yarıladıklarında gerginliğimden dolayı kendimi sıktım. Yanıma ulaştıklarında babam bana sıkıca sarıldı.
"İyi ki doğdun meleğim! Hediyen odanda seni bekliyor." diyerek yanağımdan öptü babam. Babama gülümsedikten sonra ona baktım yüzümü inceliyordu. Ona baktığımı anlayınca gözlerimin içine bakıp gülümsedi.
"Merhaba. Ben Özgür." dedi bir elini bana uzatarak. Sesi çok hoştu kendimi sıkmasam belki de olduğum yerde bayılabilirdim. "Memnun oldum. Ben de Lara." dedim sakince ve elini tuttum. Elini bıraktıktan sonra tuttuğumu fark etmediğim nefesimi de bıraktım.
"Buraya yeni taşınmış kızım. Ben de arkadaş olursunuz çabuk alışır etrafa diye çağırdım buraya. Beni kırmayıp geldi." dedi babam ona bakıp gülümserken. Özgür'de ona bakıp gülümsedi. "Ben annenin yanına gidiyorum. Siz eğlencenize bakın." dedi babam. "Bekle Hakkı Abi beraber gidelim." dedi Bora. O an sanki kalbime bir hançer saplanmış gibi hissettim.Benim tanıdığım Bora bunu bana yapmazdı. Artık onunla yalnız kalmıştım. Bu sırada romantik bir müzik başladı. Bu tesadüf olamaz değil mi!
Partneri olan herkes salonun ortasına akın ederken Özgür bana elini uzattı. "Benimle dans eder misin?" dediğinde neredeyse bayılıyordum. Elini tuttum ve salonun tam ortasına doğru yürümeye başladık. Ulaştığımızda ellerini belime indirdi ve beni kendine çekti. Ben de ellerimi onn omzuna yerleştirdim ve dans etmeye başladık. O bana böyle dokundukça içimde fırtınalar kopuyordu. Etrafımda kısa bi göz gezdirdim. Bu sefer ona bakan kızlar "ben bu çocuğu daha önce neden görmedim" bakışlarını yolluyolardı. Yakında beni bir yerlerde kıstırıp bir şey yaparlarsa hiç şaşırmazdım!
Gözlerimi kızlardan alıp yeniden Özgür'e çevirdim. Kahverengi gözleri bana sıcacık bakarken ben gözlerinin içinde eriyordum. "Yeni taşınmışsın. Tek başına mı yaşıyorsun?" dediğimde gülümsemeye başladı.
"Evet. Bu sokakağın başındaki eve taşındım dün akşam. Sonra baban beni gördü sokaktan geçerken. Biraz sohbet ettik. Senden bahsetti biraz sonra doğum günün olduğunu söyledi. Ben de elim boş gelmedim tabi." derken bir elini cebine atarak .
Cebinden bir kutu çıkartıp bana uzattı. "Ne gerek vardı ki? Yeni taşınmışsınız daha eliniz sıkışıktır. Zahmet etmeseydiniz keşke." dedim. Kutuyu zorla elime tutuşturdu.
"Merak etme bir hediyeyle batıcak değilim. Bu arada sizi bizi kaldırırsan daha rahat olurum." dedi gözlerimin içine bakarak.
"Tamam." dedim gülümseyerek. Kutuyu yavaşça açtım. Kolyenin zincirinin ucunda bir tane kuğu vardı ve altındı. Pahalıydı belli ki ve ben bunu kabul edemezdim. "Kusura bakma ama bu pahalı bir şey ben bunu kabul edemem." dedim.
"Kabul etmelisin. Benim için, lütfen." dedi muzipçe gülümseyerek. Kendini bana acındırmaya mı çalışıyordu?
"Tamam. Bu seferlik kabul ediyorum ama bir daha böyle pahalı bir hediye alırsan hayatta kabul etmem ona göre." dedim kaşlarımı çatarak. İstemeye istemeye kutudan kolyeyi çıkardım. Kolyeyi elimden aldığında saçlarımı toplayıp onun kolyeyi boynuma takmasını bekledim. Taktıktan sonra saçlarımı serbest bıraktım.
"Hediyemi kabul ettiğin için çok minnettarım." dedi yine muzipçe bakarak. "Dediğimi yapmazsan bir daha hiç almam." dedim kaşlarımı çatarak. Gülmemek için kendini tuttuğunu görebiliyordum. "Tamam." dedi.
Partideki herkes yavaş yavaş ayrılırken biz hala dans ediyorduk. Dans bittikten sonra bana evee gitmesi gerektiğini söyledi. Onu yolcu ettikten sonra herkesle vedalaşıp odama çekildim ve onu düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAZA
Mystery / ThrillerBir kaza ömrümdeki en değerli varlığı alan. Bir kaza içimdeki intikam ateşini kavuran. ve belkide yine bir kaza olacak en büyük aşkı doğuran...