BÖLÜM BİR

643 30 20
                                    

Hayır. Hayır. Hayır.

Bu olamaz.

Sakin ol Eylül, sakin ol. Bunlar gerçek değil. O gün gelip çatmış olamaz.

Takvimler 12 Şubat gününü göstermiyor. Aklını kaçırıyorsun. Normal düşünemiyorsun.

Bu bir rüya. Evet evet bu bir rüya. Biraz sonra alarm çalacak ve uyanacaksın. Henüz 13 yaşında ve mutlu olduğun zamanlardasın. 17'ne basmadın sen! Hayır. Buna inanamazsın. Kendine gel.

Ağlama Eylül! Sen bir Sağyaşar'sın! Soyadına uygun davran ve ödleklik etme. Sakın bunu aklından geçirme!

Ayağa kalk Eylül. Ayağa kalk ve zırlamayı kes. Girdiğin dolabın içinden çık ve soyadına uygun davran! Korkak mısın sen? Aciz biri misin?

Aklımı kaçırıyorum. Şu an bunları yaşamak istemiyorum. Allah'ım. Allah'ım lütfen. Beni kurtar. Hazır değilim buna. Ben 17 yaşına girmiş biri değilim. Bugün 12 Şubat değil!

Kapı mı çalıyor?

Kapı çalıyor.

Hayır. İstemiyorum.

Sonum yaklaşıyor.

Adım sesleri bana doğru yaklaşıyordu. Sessizce ağlamam devam etse de hıçkırıklarım pekte sessiz değildi ve o benim nerde olduğumu biliyordu.

Ve dolabın kapağının yavaşça açılmasıyla hıçkırıklarım daha da arttı.

Bugün ne miydi?

Bugün benim bitiş günümdü. son günümdü. Kimsesizleştiğim gündü. 17. yaş günümdü. Ve terk ediliş günümdü.

Nasıl mı?

Sağyaşarlar desem?

Onlar katı kuralları olan insafsızlardı. Onları 16 sena boyunca sevdim fakat bugün beni ailemden ayırıyorlar. Zorla beni tek başıma dışarı bırakıyorlar ve yaşama tutunmaya çalışmamı istiyorlar.

Bunu istemiyorum! Ailemi bırakmak, artık bir birey olup ailemle bağlantılarımı kesmek istemiyorum. Ben bu yaşamı istemiyorum.

Ve babam 17. yaş günümün olduğu ve saat akşam 8'i gösterdiği zaman bu zamana kadar herkese yapılmış olan konuşmayı yapmak üzere yanıma geliyor.

Bunu nasıl yaparlardı? Evladından nasıl vaz geçerdi? Bu insanlığa sığar mı?

" Vekit geldi. "

Ve bir çığlık attım. Ailemden ayrılmak istemiyordum. Bunu bana yaşatamazlardı! Nefret ediyordum herkesten.

" Hayır!"

" Seni bekliyor olacağım. " Sesi sakin ve temkinliydi. Üzgün olduğunu biliyordum fakat bunu sesine yansıtmıyordu. Ailemin tek üyesi beni terk edecekti.

Lanet kurallar.

Lanet. Saçma. Ve. Acımasız. Kurallar.

" Beni bırakma. " sesim cılızdı. Bende emanet duracak kadar cılız ve aciz.

" Kurallar. " diyebildi sadece. O da benimle aynı kaderi paylaşmıştı. O da 17 yaşında kendi yaşamını kurmaya zorlanmıştı.

Sindiğim yerden ayağa kalktım ve karşısına dikildim. Elimi yanağına atarken gözlerini kapattı ve gözünden bir damla yaş akıp gitti ve çenesinden yere düştü.

İçimin acıdığını ve bir şeylerin kopup gittiğini hissettim. Bu kaderi yaşamayı hak etmemiştik. Ne ben. Ne de babam.

" Beni bırakacağına inanamıyorum." dedim ortamın sessizliğine uygun bir tonda.

Gözlerini açtı ve ela gözleriyle bana baktı.

" Yapmak zorundayız."

" Bu yaşamı istemiyorum." diyebildim. Daha nice kelimeler geldi geçti boğazımdan ama dışarı çıkamadı. Bir yumru misali oturdu kaldı boğazıma, kalbime, hayatıma.

" Gittiğin yerde Bora olacak." diyebildi. Çabucak bu konuşmayı noktalamak istiyor gibi bi hali vardı çünkü acısını ben bile buradan hissedebiliyordum. Evladını bırakmak istemeyen bir babanın acısı.

Hayatta daha nasıl bir darbe yiyebilirdi ki bir baba. Bir nevi evladını kaybediyordu. Acısı buram buram odada dağılıyor benim kalbime çarpıyordu.

Böyle bir vedaya zorlanıyorduk ama Sağyaşar kuralları sayesinde. Bunu zorla yaptırıyorlardı. Acaba aile büyükleri nasıl mezarlarında yatabiliyorlardı? Nasıl böyle bir acı yaşamamızı tasarlamışlar ve yüzyıllar boyunca soyumuzda devam ettirmişler?

" Sen nasıl yaptın? " Ailesinden ayrılmasından bahsediyordum.

" Sanırım karşıma annen çıkmasaydı yapamazdım. "

Peki ben? Benim karşıma kim çıkacaktı? Ben aşka bile inanmıyorken ben nasıl başaracaktım?

Elini yanağımdan omzuma düşürdü ordan da ellerimi tutup sıkıca sardı. Yıllarca vatanına hasret biri gibi özlemle öptü, kokladı ellerimi. Acı çekiyordu. Ve ben onu gördükçe daha fazla acı çekiyordum.

" Karşına biri çıkacak. " dedi tereddüt etmeden. Ve devam etti. " Karşına öyle biri çıkacak ki bu zamana kadar ben nefes almıyormuşum diyeceksin." dedi.

"ne zaman gideceğim? " diye ani bir soru yönelttim.

Ne zaman hayatımdan ayrılacaktım?

" Büyükler yarın çıkmış olman gerektiğini söylüyor. "

Ve güldüm. İtici, iğrenç ve alaycı bir şekilde sadece güldüm.

O büyüklerden öylesine nefret ediyordum ki onları lime lime edip yakmak istiyordum.

" Her şey onlar yüzünden ya. "

" Seni yanlız bırakacağım fakat unutma. Sadece uzaktayız. Hala telefon ve internet hakkımız var. "

Acı acı güldüm.

" Bizi ne kadar da düşünüyorlar öyle."

*

Havaalanına geldiğimizde arabadan indim ve beni bekleyen arkadaşlarımın yanına gittim. Gerçekten benim gerçekten arkadaş sıfatına uygun olan insanlardı ve liseyi çekilesi de kılıyorlardı.

Defne,Toprak, Canberk ve Erkin ne olursa olsun hep yanımdaydılar ve 17. Yaş günümün ertesi günü de yanımdalar. Onların varlığı bile yeterken şimdi bilmediğim bir yerde kuzenimle beraber kalacaktım. Belki de kalmayacaktım çünkü sevgili(!) büyüklerimiz anne ve baba haricinde diğerleriyle iletişimimizde herhangi bir sorun görmüyordu. Bu bir yandan iyi fakat hayatımda daha reşit bile olmamışken bunları yaşamak oldukça zordu.

Daha 17 yaşında bir ergenden nasıl bir 'ayakta kalma, yaşama tutunma' çabası bekliyorlar aklım da almıyordu doğrusu. Hoş büyüklerin yaptığı hiçbir şeyi aklım almıyordu ya.

" Sizleri seviyorum." dedim sarılırken. Yanımda babam dahi kimse yoktu onlardan başka.

Ve tek tek vedalaştım can dostlarımla.

" En yakın zamanda seni görmek için yanına geleceğiz tamam mı? Hiç öyle yalnızım tiplerine girme. " dedi Defne.

" Geldiniz geldiniz yoksa 'yalnızım' triplerine girer melankoliye bağlarım haberiniz olsun. " dedim gülerek fakat ilk günlerde de melankoliye gireceğim apaçık ortadaydı ki ben kadar beni onlarda tanıyordu.

" Gitme vakti! " dedi Erkin neşeli görünmeye çalışarak.

Ve oradan ayrılıp uçağa doğru yol aldım. Allah'ım lütfen iyi zaman geçireyim. Lütfen bunları unutturacak biriyle karşılaşayım.

*

DEĞİŞİM BAŞLIYOR (wattys2016)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin