Kışın ardından gelen baharı göremeyecek kadar umutsuzdum. Çürüyen umutlarım asla yeşermedi.
•
| İyi bir ruh hali içermeyen ve intihara meyilli karakterler bulunduğundan dolayı küçüklerin okuması tavsiyem değildir. |
Yaralarla dolu ellerimde olan bakışlarımı karşımda duran beyaz duvara çevirdim. Günden güne daha da kötüye gittiğimin farkındaydım. Ailem için bulaştığım bu boktan çukurdan çıkmayı deniyordum, adeta çırpınıyordum ama ben çırpındıkça daha da çok batıyordum. İnanın kendimi bu bataktan çıkarmak isterdim, benim için de umut olsun isterdim ama yoktu. Ben tamamen siyaha bulanmıştım.
"Seok Jin hyung?"
Odanın kapısı yavaşça açıldığında duvara sabitlediğim bakışlarımı canını yaktığım arkadaşıma çevirdim. O da benim için çabalıyordu, benimle birlikte bu savaş için hazırlanıyordu ama ben asla hazır olmayacaktım.
"Yoongi iyi mi?"
Hâlâ Yoongi'yi o düşüncelerle yalnız bıraktığım için delice pişmandım. Bana gideceğini, gitmek istediğini belli etmişti. Buna rağmen onu yalnız bırakmıştım. Yoongi ondan uzaklaşmamı benim için isterken ben ufak bir sinir kırıntısı için uzaklaşmıştım ondan.
"Yaraları iyileşiyor ama henüz uyanmadı hyung."
"Taehyung."
"Efendim hyung?"
"Neden hâlâ yanımda kalmaya devam ediyorsun? Buna değmem."
Taehyung yüzüme birkaç saniye boyu öylece baktı, ardından adımları yatağın yanındaki koltuğu buldu. Sakince oturup bakışlarını yüzüme çıkardı. Tam şu anda yanımda olmak istemediğini söylerse kızmazdım ona. Elimde olsa ben de, yanımda kalmaz çeker giderdim.
"Hyung, çocukken herkes benimle dalga geçiyordu. Biliyorsun asla iki kelimeyi bir araya getirip konuşamazdım. Hep yalnız kalacağımı, iyi dostlar edinemeyeceğimi düşünürdüm. Sonra sen yanımda kalmaya başladın, benim de arkadaş edinebileceğimi gösterdin. Şimdi sıra bende değil mi? Ben de senin yanında kalacağım. Buna değersin."
Taehyung'un sözleri utanmama sebep oldu. Utandım çünkü o hâlâ bana inanmaya devam ediyordu, benim için bir çıkış olduğuna inanıyordu. Bense asla benim için umut yok diyordum, kendime asla inanmıyor, damarlarımda volta atan zehri temizlemenin bir yolu yok diyordum. İçten içe kendimi ölüme hazırlıyordum ben.
"Hyung, annen de baban da senin için perişan haldeler, sen istemesen dahi sana yardım eli uzatıyorlar. Sana uzatılan eli itmek yerine tutmak zorundasın."
"Tuttuğum eli benimle beraber içinde boğulduğum çukura çekerim ben Taehyung. Buna cesaret edemem."
Bakışlarımı Taehyung'un yüzünden hafif aralık cama çıkardım. Dışarıda güneş parlıyordu, hafif esen rüzgar ağaçların dallarını sallıyordu. Hava güzeldi, güzeldi ve onu hak etmeyen ben hâlâ görebiliyor ve hissedebiliyordum. Bu görmeye muhtaç olan insanlara haksızlıktı.
"Hyung, ne olur sen de kendine inan. Sana yemin ederim inandığın sürece başarabilirsin. Sadece inan."
Taehyung ona bakmadığım halde bakışlarını yüzümden bir an bile çekmemişti. Nasıl bakabiliyordu sürekli geçirdiğim krizler yüzünden tırnaklarımla çizdiğim yüzüme? Benden iğrenmiyor muydu? Gözlerimin altları fazla mordu, dudaklarım kuruduğundan dolayı kalkan kabuklarını kopardığım için sürekli yara içindeydi. Gerçekten benden nasıl iğrenmiyordu?
"Deneyeceğim Taehyung. Elimden geleni yapacağım."
----------
Yalan söyledim. O an Taehyung'a deneyeceğimi söylediğimde yalan söyledim. Benim umutlarım filizlenemeyecek kadar ölüydü. Benim için umut yoktu. Buna ne kadar inanmak istesem de acı gerçek buydu. Ben, umutsuzluğun et ve kemiğe bürünmüş haliyken benden umut olduğuna inanmamı isteyemezlerdi.
Bileğimdeki kelepçeye baktım bir süreliğine. Bileğimi zorladığım zamanlarda canımın yanmasına sebep olan kelepçeye. Hastaneden kaçmamam için bileğime takılı olan kelepçeye. Ama unutulan bir nokta vardı, artık inancı kalmayan birisi kolayca kaçabilirdi kendisini hapseden kelepçelerden. Sonuçta kendisini manevi olarak durdurmayan şey fiziksel olarak da durdurmazdı. İşte bu yüzdendi kelepçeyi açarken her şeyin bittiğine olan inancım.
Bileğimden çıkardığım kelepçeyi yatağın kenarındaki masanın üzerine bıraktım, yatağımı düzgünce toplayacaktım. Son kez Yoongi'yi görecek, aileme ve Taehyung'a veda edecektim. Bundan onların haberi olmayacaktı ama ben bilecektim. Onlara veda edebilecek şansı elde ettiğim için mutluydum, öte yandan son kez Yoongi'nin evine gidecektim. Uyuşturucuya olan bağımlılığım hat safhadaydı. Ben, o zehir olmadan yapamıyordum artık.
Üzerime beyaz bir kapüşonlu ve siyah bir kot giydim. Kendime tezatlığımı kıyafetlerimle bile belli ediyordum. Yine de bir kereliğine de beyazı kendime yakıştırmak istedim. Odanın içini inceledim birkaç saniye. Bu oda benim çığlıklarıma, acılarıma eşlik etmişti. Şimdi de ölümün beni avucuna alışına eşlik ediyordu.
Yan koltukta göğsünde birleştirdiği koltukta uyuya kalan Taehyung'a baktım. Benim ona eziyet çektirmeye hakkım yoktu, bana olan inancını zedelemeye hakkım yoktu ama ben bunu ona defalarca kez yapmıştım. Başını düzeltip yatağın üstündeki ince çarşafı Taehyung'un üzerine attım, cam açıktı ve bünyesi zayıf bir insandı. Hemen hasta olurdu. Son kez ona iyiliğim dokunsun istedim sadece.
Derin bir nefes alarak odadan dışarıya çıktım. Annem başını babamın omzuna yaslamış uyuyordu, babam da kollarından birini annemin omzuna atmış başı duvara yaslı bir şekilde uyuyordu. Bu gülümsememe sebep oldu. Bensiz daha mı mutlu olurlardı yoksa canları mı yanardı?
"Özür dilerim." Fısıltı şeklinde çıkan sesime gözlerimden düşen birkaç damla gözyaşı eşlik etti. Ben onlara layık bir evlat olamamıştım. Bunu başaramamıştım. Onlara reva gördüğüm şeyler acımasızca şeylerdi. Buna bir son vermek istiyordum artık.
"Size layık olamadığım için üzgünüm."
Annemin saçlarının arasına ufak bir öpücük kondurdum. Onu, beni yatıştıran sesini, şefkatli kollarını özleyecektim. Hem de çok özleyecektim. Daha fazla bakamadım aileme. Adımlarım Yoongi'nin odasını buldu. Hastaneye yatırıldığım günden bu yana buraya gelme şansım olmamıştı ve şu anda keşke gelme şansım olmasaydı diyordum. Arkadaşımın o şekilde sanki ölmüş de ruhu çekiliyormuş gibi görmek istemezdim.
"Seni asla yalnız bırakmamalıydım Yoongi. Bunun için üzgünüm. Umarım seninle başka bir zamanda yine karşılaşırım..."
Avuç içlerimle ıslak yanaklarımı silip çıkışa doğru ilerledim. Ben inanmak istemiştim kurtulmak için bir şansım olduğuna ama yoktu. Yürüdüğüm yolun sonunda beni beyaz bir ışık beklemiyordu. Sağım, solum, önüm ve arkam. Her yer karanlıktı. Ben geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim. Dönüş asla yoktu ve olmayacaktı.
✨✨
Sizi seviyorum 💜
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.