YS~6 "Canım yanıyor, kalbim acıyor."

286 21 18
                                    

'Oyunu biliyorum, KARDELEN DURUSOY. Cezanı da verdiğime göre oyun bitti. Babana öğrenemediğini söyleyebilirsin. Birde babana, bir daha ki sefere daha tecrübeli birini yollamasını söylersin.'

Gerçek miydi bu? Yankı, böyle biri miydi gerçekten? Bu kadar acımasız, bu kadar iğrenç bir adam olamazdı ki. Benim aşık olduğum adamdı, o. Ben böyle birine mi aşık olmuştum? Beni kullanıp atan birine. Beni fahişe olarak gören birine. Benim ilk sevişmemi, ceza olarak gören birine.

Evinden nasıl çıkıp, taksiye atladığımı, sahile geldiğimi, bu banka oturduğumu hatırlamıyordum.

Kendime kızıyordum sadece. Benim aptallığımdı. Abimi dinlemediğim için... Kendime hakim olamayıp onunla seviştiğim için... Fahişe yerine koyulduğum için...

Yankı benim ilk seviştiğim, ilk aşkım, bütün ilklerimken; ben, onun için vakit kaybından başka bir şey değildim.

İlk kez bu kadar canım yanıyordu benim. Fiziksel acı gibi değildi, ruhunun, kalbinin yaralanması. Çok daha ağırdı. Hiç geçmeyecek gibi geliyordu. Sanki hep o acıyla yaşayacakmışsın gibi. Vücudundaki bir yara izi gibi kabuk bağlayıp, kaybolmayacak gibi. Hep orada kabuk bağlamadan kanamaya devam edecek gibi.

Peki, babamlara ne diyecektim? Dün gece eve gitmediğimi farketmemelerine imkan yoktu. Sonra, elime yüzüme bulaştırmıştım, küçücük bir oyunu. En önemlisi, nasıl belli etmeyecektim onlara, kalbimdeki yarayı?

Daha fazla onları meraklandırmamak için oturduğum banktan kalkıp eve doğru yürümeye başladım. Zaten yakındı, yürümek iyi gelirdi belki. En azından başımın ağrısı azalırdı.

Onun evinde almayan gözyaşlarımın, oturduğum bankta aktığını, yüzüme vuran rüzgarın bıraktığı soğuklukla anlamıştım.

Artık iki hafta önceki kafese kapatılmış kuş değildim. Doğduğum kafesten çıkmıştım ve bir anda gökyüzünde bulmuştum kendimi. Kanatlarımı kullanmayı öğrenmeden, nasıl uçacağımı bilmeden. Şimdiyse kanatlarım kırılmıştı. Belki bir daha uçamayacaktım hiç. Belki de eskisinden çok daha güzel uçacaktım. Ama bir gün mutlaka o kırık kanadım, kırıldığını hatırlatacaktı. Hiçbir zaman eskisi gibi sağlam olmayacaktı.

Evin dış kapısına vardığımda kendime çeki düzen verip içeri girdim. Zile basmadım, uyanmamışlarsa uyandırmamam daha iyiydi. Onlara ne uyduracağımı düşünürdüm.

İçeri adımımı attığımda kimseyle karşılaşmamak, beni mutlu etmişti. Bu durumda ne kadar mutlu olunursa.

Merdivenlerden usulca, ses çıkarmamaya özen göstererek çıktım. Yavaşça odamın kapısını açtığımda gördüğüm manzara sesli bir şekilde yutkunmamı sağlamıştı.

Üç abimde kollarını göğsünde bağlamış, ayakta dikilmiş bana bakıyordu.

Kapıyı kapattığımda yerimden kıpırdamadan onların konuşmalarını bekledim. Onlara gerçeği söyleyemezdim, yalan söyleyecektim. Onlar sormadan bir şey demeyecektim. Sadece sorularına cevap verecektim. Ve paniklemeyecektim. Sonra rahat rahat ağlayıp, kendime kızabilirdim.

Berk Abi'm çok geçmeden beklediğim soruyu sordu.

"Dün gece neredeydin, Kardelen?"

Kendimden beklediğim şekilde, soğukkanlılıkla cevap vermiştim.

"İçkiyi fazla kaçırmışım, Yankı'da evimi bilmediği için kendi evine götürmüş."

Ege Abi'm, diğerlerine göre biraz daha inanmamış gibiydi. Ama aklından seviştiğim düşüncesinin geçmediğine de emindim.

Yürek SancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin