miyav, miyav, miyav...
Uykudan biraz dağılmış beyaz tüyleriyle şişko bir kedi genç oğlanın bacaklarını sürtünüp onu rahatsız ediyordu. Kahverengi perçemleri gözünün önüne gelen oğlan, uykunun getirdiği sersemlikle yüz üstü dönüp kediyi ağırlığı altında ezdi. Kediden ciyaklamaya benzer sesler çıktığında, oğlan çoktan uykudan uyanıp korkuyla kendini yataktan aşağıya atmıştı.
"Ne istiyorsun?!" Henüz tam açamadığı gözleriyle bağırdığında, yatakta yayılan kediden bir tıslama yükselmişti.
"KYUNGSOO!" Odasının aralık kapısının ardında sinir bozucu sesiyle bağıran Baekhyun'u duyduğunda, sızlanarak gözlerini ovaladı.
Dizleri üstünde yükseldiğinde, yatağına kurulan kedi ona patisini kaldırdı. Sinirle homurdandı. "Tanrı aşkına, senin benimle uğraşmaktan başka işin yok mu?"
"Miyav." dedi kedi ve bu, Kyungsoo'nun sınırını aşan son miyavlama oldu.
Yatağa kendini attığında, sallanan yatakta zıplayan kedi tüylerini kabarttı. Kyungsoo kediyi yakalamaya çalışırken, kedi ona arkasını dönüp kuyruğunu salladı ve bu sefer, "miyav ve miyav." dedi. "Kıçını devirip yatacağına, takım elbiseni giyinmeye ne dersin?"
Konuşan kedi yan yan ona yürürken, Kyungsoo yatağının yanında duran su dolu bardağı gözüne kestirmişti. Tam bardağa uzanacakken, hemen yanında gördüğü saatle küçük bir çığlık attı.
"İşe geç kaldım!"
"Evet, tam on dakika, elli iki saniye..." Kedi duraksadı. "Şunu elli üç yapalım ve sen hâlâ suratıma bakıyorsun, omega."
Kyungsoo kafasını yanlara sallayıp ayağa kalktı. "Takım elbisem hazır, eğer son gelen otobüse yetişebilirsem, kısa süre içinde orada olabilirim." Tişörtünü çıkartıp sadece kalçasından düşen şortuyla kaldığında ,onu dikizleyen kediye doğru tişörtünü fırlattı. "Baekhyun'un kedisini yönetmeye son ver."
Kendini tişörtten kurtarmaya çalışan kedi sonunda özgürlüğe kavuştuğunda, aralık kapıdan çıkıp gitti. Sonunda kediden kurtulmanın sevinciyle takım elbisesini rahatça giyinmeye başladığında, gözü sürekli olarak saatteydi. Nasıl bu kadar geciktiğine gelirsek, dün gece yine ev arkadaşlarıyla film gecesi yapmışlardı ve bu sefer, her şey planlarının dışında gelişmişti. Sarhoş bir Sehun uzun boyuyla kucağına oturmaya çalışmış, horozunun asabi olduğundan ağlamaya başlamış, fazlaca içtiği içki yüzünden Baekhyun'un büyük annesinin dokuduğu battaniyesine kusmuştu. Sonuç olarak, dün gece Baekhyun cehennem dolu dakikalar yaşatmıştı. Sehun ise kendisinden kısa, iki inatçı keçinin boynuzlarından kendi kusmuğuyla pislenen zeminden bir asker edasıyla kaçmaya çalışmıştı.
Mıştı, çünkü Baekhyun onun kafasına ayağıyla basmış olmasaydı kaçabilirdi, tabii bir de... Kyungsoo'nun da ellerine basmasını saymazsak.
"Sehun bile işe yetişti, Kyungsoo."
"Tanrım!" Pencereye gagasıyla vuran tavuk konuştuğunda, Kyungsoo sinirle bağırdı ve perdeyi tamamiyle kapattı. "Evimizin kapısı olduğunu biliyorsun değil mi?" Sonunda kravatını düzelten sarı gözlerle göz göze geldiğinde somurttu.
"Seni sinir etmek varken, neden rahat rahat içeri gireyim?" Ses tonu derin olan alfa kaşlarını kaldırdı ve omeganın omzuna birkaç kez vurup onu aynaya çevirdi. "Dün Baekhyun seni banyoya zorla soktuğunda, kendi kokuna büründün-"
Kyungsoo onun omuzlarındaki elleri itip, yatağının altında depoladığı bastırıcı parfümlerin dolu olduğu kahverengi çantayı hızla çekip çıkardı. "Hatırlattığın iyi oldu..." dedi, titreyen eliyle fermuarı açmaya çalışırken devam etti. "...neredeyse bu şekilde halkın arasına karışacaktım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone with the sin
Fanfiction"eğer..." dedi, omeganın mührüne dudaklarını bastıra bastıra konuşurken. "...alfana karşı saygısızlık edersen, bir daha ki sefere bu kadar nazik davranmam." [ilk kaisoo omegaverse.]