"Ben çok fazla korkmaya başladım şu an."
"Neden ki?"
"Bak, senin o güzide miniğinin bir parmak kadar iken neler yaptığını ve yapabileceğini biliyorduk az çok."
"Evet?"
"Şimdi o karşımızda, farkındasın değil mi?"
"Farkında olamamam gibi bir şey söz konusu değil, farkında mısın?"
"İşte, onu diyorum. Eğer hemen küçülmezse ortalığı birbirine katacakmış gibi bakıyor."
Chanyeol ve Baekhyun, laboratuvarın kapısına sinmiş, birbirlerine sığınmış bir şekilde, tam karşılarında duran, insanlar kadar büyük Kyungsoo ve Jongin'e bakarlarken akıllarında tek bir şey vardı. O da, Kyungsoo'nun fazlasıyla tehlike arz edebileceğiydi.
"Baekkie!"
Kyungsoo birden bağırdığında ikisi de yerinden sıçradı. Baekhyun ona bağıran Kyungsoo'ya baktı. Miniği, ama şu an büyük olan miniği, koşarak ona geliyordu. Baekhyun hazır değildi, hayır. Lakin Kyungsoo, onun hazır olmasını bekleyecek gibi durmuyor.
"Baekkie!"diye yinelemesinin ardından hızla Baekhyun'un üzerine atlayarak kollarını ona sarıvermiş ve sımsıkı sarılıvermişti.
"Baekkie, bak büyüdüm." diye şakıdı. Kyungsoo'nun sarılmasıyla kapıya montelenen Baekhyun, nefessizlikten kollarını iki yana açmış, bir şeylerden kurtarılmaya dair medet umarken Kyungsoo sıktıkça, sıkıyordu onu.
"Kyungsoo, boğulacağım. Dur Kyungsoo."
"Baekkie, Baekkie, Baekkie!"
"Hay Allah'ım! Kyungsoo senin sesin mi kalın?"
"Sesim mi?"
Kyungsoo Baekhyun'ı bırakıp geri çekildi. Ellerine baktı sesinin kalın olup olmadığını ellerine bakarak nasıl anlayacağını kimse çözemese de onun dikkatini çok daha başka bir şey çekmişti.
"Ellerim büyük bak." dedi Baekhyun'a göstererek. Ardından gözleri yan tarafta duean Chanyeol'e kaydı ve gözleri açıldı.
"Baekkie, Chanyeol neden hala daha büyük. Ben seninle aynı boydayım ama... Onu da mı büyüttünüz?"
Şaşkınlıkla konuştuğunda iki büyük de ona garipseyerek baktılar. Bir şey diyemediler. Zira Kyungsoo'nun dikkati öyle çabuk dağılıyordu ki... Gözleri köşede duran masayı bulduğunda oraya koştu. Normalde masanın yanında minicik kalırdı ama şimdi masa ondan kısaydı. Sandalyeye oturdu ve poposu tam olarak oraya sığdığında sevinçle yerinde kıpırdandı. Ayağa kalktı. Suho'nun itirazlarına aldırmadan tezgahların üstünde duran şişelerle oynadı. Küçük olsa ellerine sığmayacak şeyleri iki parmağıyla bile tutabiliyordu şimdi. Kıkırdadı Kyungsoo. Etrafta dolandıkça dolandı. Bakabileceği her türlü şeye baktı, inceledi. Kendisiyle kıyasladı, yapmak isteyip da yapamadığı şeyleri başardığında neşeyle yerinde zıpladı ve bu neşesini paylaşma hissiyle dolup taştığı sırada, arkasını döndü, büyük olarak ortaya çıktıkları ilk yerde hala dikilmekte olan arkadaşını gördü.
"Jonginnie!" diyerek ona koşmaya başladı bu seferde. Hızını alamadı. Nasıl hızlı koştuysa, hazırlıksız yakalanan arkadaşının üzerine atlaması, ikisinin de boylu boyunca yere uzanmasına neden oldu. Tabii sırtı yere gelen Jongin olduğundan, acıyı da hisseden oydu lakin Kyungsoo'nun bundan haberi yoktu. Düşmelerine aldırmadan üzerinde uzandığı arkadaşına bakmak için başını kaldırdı.
"Büyüdük, gördün mü Nini?"
Jongin sırt acısıyla yüzünü burşturmuş acıya katlanmaya çalışıyordu. Cevap vermek için dudaklarını aralasa da dahi bir şey diyemedi.