Pekela. Saat 2 buçuktu. Brandon'ın partiyi bitirmiş olması lazım.
"Anne. Başım ağrıdı da artık gidebilir miyiz?"
"Tamam. Neden ağrıdı acaba?"
"Bilmem."
Başımın ağrıması yalan değildi. Olanlardan sonra hala daha düşünüyorum. Normalde başım hiç ağrımaz. Ama bu konu gerçekten de ağrıtıcak derecede. Bu Carlson ilerde beni öldürücek miydi yani? Şimdi napmam gerektiğini hiç bilmiyordum. Ben bunları düşünürken annem hesabı ödemişti. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Aceleyle masadan kalkıp çıkışa yürüdüm. Kapıyı korumalar açtı. Çıktığımda arabanın nerde olduğunu bilmediğim için annemin gelmesini bekledim. Annem bana yetişmek için koşuştura koşuştura geliyordu. Çıktığında korumalıklardan birinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Bense arabaya bakıyordum. Gördüğüm gibi yanına gidicektim.
"Anne."
"Efendim annecim."
"Şu lanet araba nerde?"
Sesim biraz sinirli ve bağırarak çıkmıştı.
"Şimdi getiriyorlar."
Şaşırmışa benziyordu.
"Of."
Etrafıma bakınmaya devam ettim. Sonunda arabamız göründü.
"Sonunda."
Daha araba tam olarak gelmeden o tarafa koşmaya başladım. Araba durunca kendimi arka tarafa attım. Şoför çıkınca annem oturdu.
"Sana noluyo kızım?"
"Konuşmak istemiyorum."
Derin bir nefes alarak önüne döndü. Arabayı sürmeye başladı.
"Kızım. Kızım. Hadi uyan."
Bir şey beni dürtüklüyor. Gözlerimi açıyorum. Annem.
"Hadi Maryse. Eve geldik."
Etrafa bakınıyorum. Gerçektende gelmişiz. Yerimden kalkıyorum. Ev sakin görünüyor. Parti bitmiş olmalı. Bir an önce eve gidip kendimi rahat yatağıma atmak istiyorum. Buna rağmen annemi bekliyorum. Birlikte kapıya yürüyoruz. Kapıya gelince annem çantasında anahtarlarını arıyor. Derin bir nefes alıyorum. Sıkıldım. Zile basıyorum. Kulağıma ayak sesleri geldi. Kapı açıldı.
"Aa. Demekki geldiniz."
"Aynen."
Ayakkabılarımı çıkarttım. İçeri girdiğimde baya dağıtılmıştı. Aptal kardeşim şimdi ne yapıcak acaba? Gerçi annem bize pek kızmazdı ama ortalık çok dağınıktı.
"Her neyse millet. İyi geceler."
Odama kaçıyorum. Çantamı bir kenara fırlattım. Kendimi üstümü değiştirmeden yatağa attım.
Simsiyah kanatları çok güzeldi. Gerçektende çok büyüktüler. Keşke benim de öyle kanatlarım olsaydı. Ama bu kanatlar ona ayrı yakışıyordu. Gözlerimi daha yukarı kaldırdığımda aynı kanatlarının ki gibi siyah olan saçlarını görüyorum. O kadar çok siyahlar ki. Gözlerimi biraz aşağı indirdiğimde o yemyeşil gözleriyle gözlerimiz buluşuyor. Gözlerindeki o yeşillik farklı bir yeşil. Gördüğüm en güzel yeşil değil de gördüğüm en güzel renk. Onun gözlerine bakarken kaybolursunuz. Çünkü ben kayboldum.
Nefes nefese uyanıyorum. Terlemişim. Bu da neydi şimdi. Kendimi tekrar yatağa atıyorum. Rüyamda gördüğüm kişi Carlsondı. Ama neden onu gördüm ki? Ama yinede çarpıcı güzellikteydi. Gözlerimi kapattım.
Sırtüstü bir şekilde uyandım. Yatağımda kalktım. Başım dönüyordu. Saat 5 ti. Dün yattığımda erkendi. O yüzden bu saatte uyanmazdım ben. Garip. Ouf. Sersem haldeyim. Banyoya koştum. Girdiğim anda aynaya baktım. Saçlarım dağılmış, makyajım akmıştı. Bu halimle kendimden korkmuştum. Yüzümü yıkadım. Zaten akmış olan makyajım daha da çok akmıştı. Islak mendil aldım. Makyajımı sildim. Şimdi daha da iyiydi. Üstümü soydum. Banyoya girmek en iyisiydi.
Banyodan çıkınca havluyla kurulandım. Üşüdüğümden değil, ıslak olduğumdan. Kurutma makinesini alıp saçlarımı kuruttum. Şimdi saçlarımı düzleştirsem mi yoksa dalga mı yapsam? Elim düzleştiriciye gidiyor. Yani saçlarımı düz yapıcam.
"
Peki bugün ki planım neydi? Herhalde yine koltuğuma yatar televizyon izlerdim. Bu sırada telefonum titredi. Whatsapptan mesaj gelmişti. Mesaj Alicetendi. Açıp baktım.
Bugün napıyosun? Lütfen hiç bişi yapmadığını söyle. Çünkü biz senle sinemaya gidicez. Ne zamandır beklediğim film.
Direk cevap yazdim.
Şu adını bilmediğim melekli film mi?
Tabiki de.
Tamam. Bende tam bugün napıcam diye düşünüyodum.
Bugün napıcağını adım gibi biliyorum. 6 da hazır ol.
Alice acayip derece de melek hastasıydı. Hep bir melek olmak istemiştir. Zaten her zaman aklımda olan dün gece geldi aklıma. Ve hazırlanmaya koyuldum.
Kapı zilinin çaldığını duydum. Aşağı indim. Beyaz olan kapımızı açtığımda Alice direk bana sarıldı. Annemler evde yoktu galiba. O konuyla pek ilgilenmiyordum.
"Çok heyecanlıyıım."
"Belli oluyor."
Gözleri dolmuştu. Acaba dün bir melek gördüğümü söylesem napardı?
"Tamam. Mızmızlanmayı kes."
Arabasına doğru ilerledim. Havada güneş olmadığını daha yeni fark ediyordum. Arkamı döndüm.
"Bugun hava da niye güneş yok?"
"Ne biliyim? Aha kesin Black Wings çıktığı içindir."
"Saçmalama."
Ön koltuğa oturdum. Alice koşa koşa gelerek şoför koltuğuna oturdu. Arabayı park yerinden çıkardı ve sürmeye başladı.
Hızlı gdiyordu. Ama hızı severim. Yarım saatlik yolu 10 dakikada gelmiştik. Arabayı durdurup hemen bilet almaya koştu. Bense arkadan yavaş yavaş yürüyordum. Hava gürlemişti. Neydi bu şimdi? Herkesin ağzından "Yağmur yağıcak galiba." çıkıyordu. Ama bana nedense hiç öyle gelmiyordu. Alice bağırdı.
"Hadiii!"
"Neyseki bilet bulmşsun yoksa bana neler yapardın acaba?"
"Hahah bileti şimdi mi aldığımı sanıyorsun? Biletler nette satışa sunulduğunda ilk ben aldım. "
"Vay be."
"Hadi çok yavaşsın."
Kolumdan çekiştirerek sıraya girdik.
"Of. Bekleyemiyorum. Çok yavaşlar."
Göz devirdim.
Sıra bize gelmiş sonunda içeri geçmiştik. İtişe kakışa yerimize oturduk.
Film bitmişti. Alice sürekli "çok güzeldi." diye söyleniyordu. Bu film bana dün olanları hatırlatıyordu. O meleğin amacı neydi? Her neyse sıkıla sıkıla aşağı kata indim. Alice ise filmin etkisindeydi. Ama film gerçektende güzeldi. Dışarı çıktığımızda hava kararmıştı. Arabaya dopru yürüdük. Alice hala daha söyleniyordu.
"Alice yeter artık. Evet. Film çok güzeldi ama başımı şişirdin."
"Çok kötüsün."
Gözlerini kısarak bana baktı.
"Arabayı kullanmak için çok heyecanlıyım. Sen kullan."
"Daha önce semin arabanı hiç kullanmadım. Sürebilir miyim bilmiyorum."
"Sürersiin."
Bana anahtarı attı ve koltuğa oturdu. Bende oturdum ve arabayı çalıştırdım.