Hogwarts'ın açılmasına daha bir ay vardı. Şu iki üç aylık yaz tatili süresi boyunca ne de çok şey yaşanmıştı. Charles dirilmiş, Voldemort eski gücüne kavuşmuş, Fred duygusal bunalımlara girmiş, Harry Hermione ile ayrılmış, Charles ve Ellie gizli gizli buluşup ölümsüzlük iksirini devam ettirmiş, daha sonra Ellie kovuktayken kaçırılmış, Voldemort Charles'a işkencelere başlamış, Draco da ölüm yiyen olmuş, Luthien ölmüş ve son olarak Ellie Draco ve Charles üçlüsü kaçmışlardı. Voldemort her yerde onları arıyordu. Vazgeçemezdi çünkü üçüne de ihtiyacı vardı. Yoksa kendisi güçsüzleşirdi. Şimdi Charles Ellie ve Draco'nun kaçtığı güne geri dönelim...
Onlar karanlık ve ıssız ormana adım attıklarında Voldemort bunu fark etmişti. Anında kuleden alarm ışığı yükselmişti gökyüzüne doğru. Voldemort Charles'ın odasına girdiğinde yerde yatan Luthien'i gördü. Luthien'in planına göre Charles Luthien'i öldürecek ve kimsenin yardımını almadan kaçmış gibi görünecekti. Bu plana sadık kalınmış gibi görünse de Voldemort Luthien'in soğuk yüzüne bakıp "Yardım ettiğini biliyorum hain" dedi. "Bulun onları, hangi cehennemdelerse bulun ve bana getirin" diye bağırdı sonra Voldemort. Çok kızgın görünüyordu. Malfoy ailesini üst üste sorguya çektiği hatta Lucius Malfoy'a "Cratiatus" laneti uygulamasına rağmen onların hiçbir şeyden haberinin olmadığını anladı. Malfoylar kendi köşklerine çekildiler. Oğullarına kızgındılar. Narcissa Malfoy "Bu nasıl bir cesaret, hem kendini hem bizi nasıl tehlikeye atabiliyor?" dedi. Lucius elindeki bastonu ile yere vurdu ve "Aklını çeldiler oğlumun. O böyle birşeye kalkışmazdı" Bayan Malfoy kocasına baktı ve "Senin yüzünden oğlumu kaybettim. Hepsi senin yüzünden. Oğlum da istemedi böyle bir hayat yaşamayı" dedi. Bay Malfoy sessiz kaldı. Bu durumda söylenecek hiçbir şey yoktu. Çünkü bazen o da ailesini tehlikeye attığını düşünüyordu. Karısının kendisinden nefret ettiğini oğlunun ise kendisinden tiksindiğini çok iyi biliyordu.
Ellie gözlerini açtığında bir mağaranın içinde olduğunu gördü. Karanlık, örümcek ve yarasalar ile dolu bir mağara" . "Burayı kim düşündü?" diye sordu kendine hakim olamayarak. "Burası iyidir" dedi Charles otoriter bir tavırla. Küçük bir ateş yakalım. Geceyi burada geçirip sabaha başka bir yere gitmeliyiz" dedi sonrada. Draco yere oturmuş dizlerini karnına çekmiş öylece düşünüyordu. Ellie ateşi yaktıktan sonra çantasını karıştırdı. yiyecek birşeyler çıkardı. Draco'ya da bir parça peksimet verip yanına oturdu. "İyi görünmüyorsun" dedi. Draco gözlerini ateşe dikmişti. "Korkuyorum" dedi sadece. "Bak kurtulduk işte, temiz havanın tadını çıkar. Ne zamandır o kulede hapis olduğumuzu düşün" diyerek Draco'yu rahatlatmaya çalıştı. Draco endişeliydi. "Bizi yakalarlarsa neler olacak bir düşün. Yaptığımız hiç akıllıca değil" dedi sonra da. Ellie kaşlarını çattı. "Pes etmekten iyidir Draco. Hayat her zaman devam ediyor. Bizi yakalayamayacaklar" dedi Ellie kendinden emin bir şekilde. Draco'nun tüm bencilliği, tüm kibiri yok olmuş gibiydi. Birden acınacak bir şekilde "Beni almasaydınız keşke yanınıza, yük olacağım biliyorum. Elimden hiçbir iş gelmeyecek" dedi. Ellie şaşırdı. Senelerdir tanıdığı Draco'nun böyle konuşmasına üzüldü. Kolunu onun omzuna atarak "Sana korkak dediğim için üzgünüm. Çok cesursun. Cesur olmasaydın buraya gelemezdin. Üçümüz Karanlık Lord'a karşı çıktık. Başardık" dedi ve sonra ateşin karşısına oturmuş onları izleyen Charles'a baktı. "Sonuçta hiçbirimiz bir gryffindor kadar cesur değiliz. Hepimizin farklı özellikleri var. Birbirimize ihtiyacımız var" dedi. Charles hafifçe gülümsedi ve kalkıp Ellie'nin yanına oturdu. Oda kolunu Ellie'nin omzuna attı. Draco güç bulmuştu. Ellie ve Charles'a güvenmeye karar verdi. Sonra Charles o an için belki de en önemli soruyu sordu. "Ee bu gece nöbeti kim tutacak?"
Fred başını kaldırıp karanlık geceye baktı. George odaya elinde iki bardak süt ile içeri girdi. "Ilıktır, uyumana yardımcı olur" diyerek bir bardağı Fred'e uzattı. Fred bardağı aldıktan sonra "Onunla evleneceğim" dedi. "Ne ?" . "George ağzındaki sütü tükürmüştü. Sonra eliyle ağzını sildi ve bardağı bir kenara bıraktı. Fred kardeşinin bu şaşkın haline gülmeye başladı. "Görürsün Ellie ile evleneceğim" dedi. George bir kahkaha attı ve sonra birden ciddileşerek "Hayal kırıklığı yaşayacaksın" dedi. Fred gülümseyerek başını iki yana salladı. "Charles o kızı sana bırakmaz" dedi George. "Umrumda değil" dedi Fred hala yüzünde aptal bir gülümseme vardı. George ellerini şaklattı ve "Hey kendine gel" diye bağırdı. "Ellie Charles'ı seviyor. Ona aşık" diye ekledi George. "Biliyorum" dedi Fred. "Ama içime doğdu, onunla evlenmek istiyorum. Sonsuza kadar onunla yaşamak istiyorum. Karım olmasını bana kahvaltı hazırlamasını, kalktığımda yatağımda bana gülümsemesini, saçlarımı okşamasını istiyorum" dedi. George sütü kokladı ve "Acaba içine aşk iksiri kaçmış olabilir mi bunun" dedi. Fred gülerek ayağa kalktı ve George'un omuzlarından tuttu. "Bak bana, fark edemiyor musun bendeki değişikliği? Tümüyle herşeyi ile seviyorum onu, aşk iksiri içsem böyle olmazdım herhalde" dedi. George kardeşinden uzaklaşarak "Charles seni yaşatmaz" dedi ve güldü. Sonra da Charles'ın taklidini yapmaya başladı. Asasını Fred'e uzatıp kaşlarını çattı. Charles gibi sert sert baktı ve omuzlarını dikleştirdi. "Duyduğuma göre Ellie'ye aşık mışsın?" dedi tek kaşını kaldırarak. Fred güldü ve "Charles maço değil, o herşeyi kibarca yapmaya çalışır. Ayrıca o çok kibirli ve kendini beğenmiş. Biraz kasıntı ol. Yanlış yapıyorsun. Böyle olacak" dedi. Sonra o da Charles gibi oldu bir anda ve Asasını uzatarak "İstersen Ellie'ye soralım kimi seçeceğini gerçi ben buna gerek duymuyorum. Sen aynaya hiç baktın mı? Ben yakışıklıyım. Karizmatiğim. Güçlüyüm. Hırslı ve azimliyim. Üstelik karanlık taraftayım ve kızlar karanlık erkekleri çok çekici bulurlar" dedi Charles'ın ses tonunda ve kaşlarını hafifçe kaldırdı. George karnını tutarak gülmeye başladı. Fred'in bir anda suratı asıldı. Yatağının üzerine oturdu. Yere bakarak "O yakışıklı, karizmatik, çekici. Kız olsam kesinlikle ona aşık olurdum" dedi ve asasını yere attı. George gülmeyi kesti ve kardeşinin yanına oturarak "Sen uzun boylusun, sevimli ve sempatiksin. İnsan senin yanında eğlenmeden yapamıyor. Sığınacak bir liman gibisin. Üstelik yakışıklısın. Gerçi benim kadar olamazsın" dedi ve gülümsedi. "Kimi kandırıyorsun sen?" dedi Fred suratı asıktı. "Charles'ın olmadığı zamanlarda Ellie'yi hayata döndüren sendin. Ona umut verdin. Onu güldürdün. Kendine neden bu kadar haksızlık ediyorsun?" diye çıkıştı George. Fred cevap vermedi. George kardeşini çok önemsiyordu ama eğer umudunu yitirirse kardeşinin bir daha eskisi gibi olamayacağını biliyordu. Birden ona sarıldı ve "Ben varım yetmez mi? Lütfen üzülme dayanamıyorum. Ellie seninle olmasa ben yanındayım. Biz birbirimizden sonsuza kadar ayrılmayacağız. Bunu aklıma bile getirmek istemiyorum" dedi neredeyse ağlayarak. Fred'in gözleri dolmuştu. Bir gecede bu kadar duygu değişimi ikisine de fazlaydı. Fred birden derin bir iç çekti ve George ona sarılırken "Ya ben ölürsem..." diye sordu. George o anda sertçe Fred'in ayağına bastı. Fred anında geri çekildi ve acı ile ayağını yukarı kaldırdı. George o anda ona yastık fırlattı. "Sakın bir daha bunu söyleme" derken yastıkla Fred'e vuruyordu. Fred de eline bir yastık geçirdi ve Goerge'un başına vurmaya başladı. Fred gülerek konuyu değiştirdi. "Belki çifte düğün yaparız" dedi. George bir an duraksadı. Anlayamamıştı. Fred daha açık konuşarak "Ben Ellie. Sen ve Luna..." dedi gülerek. George bu sefer daha şiddetli vurdu Fred'e ve onu susturdu. Bir anda ağlayıp bir anda gülebiliyorlardı. Aslında tüm olanlar onları çok sarsmıştı. Bu kadar duygu değişikliği yaşamaları bu yüzdendi. Şuan kahkaha içinde yastık savaşı yaparlarken bile içten içe düşündükleri tek şey şuydu.
"O ölürse ben yaşayamam" . "Onu kaybedemem" ........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯Nine Days☯
FanfictionHogwarts... Bilirsiniz cadılık ve büyücülük okulu. Dışarıdan bakıldığında oldukça masum görünüyor öyle değil mi? Şimdi biraz derinlere inelim... Bu hikayeyi bir facebook sitesinde okumuştum. Yazarı lotrhead'dir.