#7

637 17 3
                                    

152 okuyucu çok teşekkür ederim yani wattpadin okuyucıularına göre az olsa da benim düşündüğümün çok daha üstünde bir rakam. Okuyan, yorum yapan ve votelayan herkese çok teşekkür ediyorum kısa bir bölüm olmuş olsa da umarım beğenirsiniz iyi okumalarrr :33

Kapının sapına dokunduğumda kapı aniden kendiliğinden açıldı ve karşımdaki o nefes kesen zümrüt yeşili gözlerle karşılaştım...

Hey dostum senin oradan çıkmış olman gerekiyordu...

******

"Güzel dudaklar." Dedi nefesi yüzüme geldikçe titriyordum.

"Bence benimkilerle birleştiğinde daha da güzel olabilir." Dedi ve dudağını dişledi. Onu onaylarcasına konuştum

"Eğer istersen...Sana yardımcı olabilirim"dedim ve onu banyonun kapısından geri itip kapıyı kapattım.

Gözlerinin içine baktığımda gözleri kapalıydı ve bana yaklaşıyordu.

Öptüğünde gözlerimi kapadım. Gerisi bulanık...

Gözlerimi açtığımda hala dudaklarımdaydı, pembe yumuşak dudakları.

Elleri ise çok farklı yerlerdeydi. Nefessiz kalarak ölmek istemediğimden onu hafifçe geri ittim ve hızlıca sakinleşmek için nefes alıp verdim .

"Şey görüşürüz o zaman." Dedi elini ensesine alıp ve kıçını dönüp arkasına bakmadan lavabodan çıktı.

Sanki bir şey başarmış gibiydi.

Muhtemelen onun otutturduğu lavabonun tezgahından indim ve kendime gelmeye çalıştım. Ki bu biraz zor oluyordu çünkü dudaklarımın tek bir kısmını bile hissedemiyordum.

Acaba vampir mi? Diye düşünmedim değil aslında ama öyle olsaydı boynuma doğru yol alırdı diye düşündüm. Gerçi boynumdaki bir takım yerler acımıyor değil... Herneyse. Hızla, gelirken elimde getirdiğim ve sonra fayans olan yere fırlatılmış olan tişortü aldım. Üzerimdekileri bir çırpıda çıkardım ve uzun tişortü üstüme geçirdim.

Dudaklarımı biraz olsun hissetmeye başladığımda elimi kapıya attım ve kapıyı açıp dışarı çıktım.

Bizim yatacağımız odaya ses çıkarmadan koştum. Kapıdan içeri girdiğimde Ana her zaman ki gibi(!) uyuyordu.

A-a nasıl oldu bu, şaşırdım. Chris ise pencerenin önündeki koltuğa oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Arkamdan kapıyı kapattım ve Ana'nın uyanmaması için -sanki uyanacak ya- parmak ucunda Chris'in yanındaki boşluğa ilerledim ve kırmızı koltuğa kıçımı yerleştirdim. Ellerimi boynuna doladım ve ağırlığımı ona verdim.

"Seansınız bitmiş gibi görünüyor." Dedi gülerek ama düşündürücü bir şeyler olduğu belliydi. Hafifçe gülümsedimve konuştum

"Evet. Harry ile olan seansımı bitirdim. Şimdi sana gelelim. Ne düşünüyorsun?" Dedim kulağına doğru eğilirken. Başını aşağı eğdi ve yerinde rahatsızca kımıldandı.

"Onu özlüyorum Lana." Dedi sesi her zamankinden kırılgan ve zayıf çıkıyordu.

"Biliyorum, onu bende çok özlüyorum." Dedim ve yanağına bir öpücük bıraktım.

*flash back*

-Chris'in ağzından-

Yağmur asfaltı delercesine onu ağlatmak istercesine yağıyordu üstlerine. İnsanlar ise sanki onların kavgası arasında kalmış 3. Kişi gibiydiler, kaçışıyorlardı üstü kapalı yerlere.

Elimi şarjda olan telefona götürdüm ve şarjdan çıkardım. Rehbere girip Cassandra'yı buldum ve aramak için tıkladım. Telefon ilk çalışında açmıştı.

"Oh ilerliyoruz bakıyorum normalde 3 dakikada bir arıyordun şimdi ise 4 dakika oldu. Sabretmeyi öğreniyorsun."

"Ah! Ukala bayan performansınızdan hiçbir şey eksiltmiyorsunuz. Her 3 dakikada bir bunu kontrol etmek için arıyorum."

"Lütfen ama bu sefer 4 olmuştu"

"Ne var biliyor musun ukala bayan...Seni seviyorum."

"Beni sevdiğini biliyorum. Bende seni seviyorum."

"Herne-"

Telefona gelen yüksek ve şiddetli seslerle sözümü yarıda bırakmıştım. Bir süre orada birinin olduğunu göstermek adına bağırıp çağırdım. Bir süre sonra bir patlama sesi gelmişti ve telefondan şu dıtt dıtt sesleri gelmeye başladı. Lanet aklım ben ne kadar diretsemde parçaları birleştiriyordu. Sinirli ve sert bir şekilde telefonu duvara fırlattım ve ardından ellerimi saçlarıma götürdüm. Yere dizlerimin üstünde çöktüm ve göz yaşlarımın düşmesine izin verdim....

*flash back son*

- Lana'nın ağzından-

"O da seni özlüyor." Dedim ve penceredeki yansımadan yaşlar akan gözlerine baktım.

"Öyleyse onun yanına gitmeliyim." Dedi gözlerini bana çevirerek.

"Hayır, hayır ." Dedim başımı sallayarak.

"Ama beni özlüyor." Dedi mızmız çocuklar gibi .

"Ama gidersen biz ne yapacağız."dedim sorarcasına

"Siz iki kişisiniz oysa yalnız"dedi gözlerinden bir yaş damlası daha düşüyordu.

"O sabırlıydı unuttun mu? Zamanı geldiğinde hepimiz onun yanına gidebiliriz." Dedim omzunu sıvazlayarak.

"O zamanı bekleyecek kadar güçlü değilim." Dedi.

"Belki değilsin ama hepimiz öyle olmayı öğreniyoruz. En azından denemeliyiz." dedim ve zaten boynunda olan kollarımı iyice sıktım. Arkamızdan gelen seslerle ikimizde arkamızı döndük ve gözleri yaşlı Anayla karşı karşıya geldik. Yanımıza yaklaştı ve arkadan ikimize de sarıldı.

"Çocuklar sizsiz ne yapardım hiç bilmiyorum"dedi chris göz yaşlarını eliyle silmişti ve artık gülümsüyordu. Ana hazır cevap olarak konuştu

"Bir şey yapamazdın o yüzden buradayız." Dedi ve yaşlı gözleriyle güldü. Aynı zamanda hepimizin gülmesini sağlamıştı. Chris ayağa kalktı ve esnedi

"Uykum geldi." Dedi kollarını açarak.

"Oh! Bebeğimiz o yüzden ağlıyordu demek" dedim ve chrisinde dahil gülmesini sağladım. Kendimi koltuktan kaldırdım ve yatağa doğru ilerleyip kendimi bir kum torbası gibi yumuşak yatağın içine yüz üstü gömdüm.

Ana büyük ihtimal öcünü almak için benim ona yaptığım gibi üstüme çıkmıştı. Chris şu kendine özel "Chris" kahkahasıyla meşgulken ben orada ölüyordum. Küçük çaplı bir çığlık atarak onu yere ittim ve hızla uyuma pozisyonuna geçip Chris'in yanına uzandım. Tip tip bakışlarından sonra gözlerim kapalıyken Ana'nın da yanımıza geldiğini hissettim ve bir süre sonra günün yorgunluğuyla gelen uykuya dirensemde sonrasında kendimi ona bırakmaktan başka bir çare bulamadım.

Sabah burnuma gelen yemek kokularıyla uyandım. Biraz zorda olsa yumuşacık yataktan uzaklaşmayı başardım ve kendimi hafiye ilan ederek kahvaltıda ne olduğunu öğrenmek için daha önce çıkardığım şortu altıma geçirdim. Tişortümü ellemeden kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda adeta çizgi filmlerdeki gibi kokuyu takip ediyordum. Tahta Merdivenleri gıcırdatarak aşağı indim ve mutfağa girmek için salona ilerledim. Mutfağa girdiğimdeyse gördüğüm manzara serseri Harry'nin kıvırcık saçlı, bal rengi gözlü bir kıza kremalı ve çilekli pancake yedirmesiydi.

Dikkatinizi çekiyorum kız kendi yemiyordu ona harry yediriyordu.

BAR MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin