Yataktan hızla kalkıp pencereye yöneldim ama bir çift güçlü kol, kollarımın üstünden beni sıkıca sardı. "Bırak beni," deyip kurtulmaya çalıştım ama daha sıkı tuttu ."Derdini polise anlat." Dizimi kaldırıp tekme atacaktım ki, benden hızlı davranıp beni duvara yasladı ve kollarımı arkada bağlayıp sıkıca tuttu. Burak "Aras abi dur, ona zarar verme." deyince adının Aras olduğunu öğrendiğim hayvan şaşırmış olmalı ki elleri gevşedi. Bunu fırsat bilip elinden kurtuldum. Ama tekrar pencereye yöneldiğim zaman, beni tekrar tuttu. "Burak gecenin bu vaktinde bu kızın odanda ne işi var? Eve kız atmak için biraz küçük değil misin?" Sinirlenmiştim, "Ne saçmalıyorsun sen, bırak beni." Durdu ve ciddileşen ses tonuyla, "Sana bir şey yaptı mı?" Burak bu sefer yaklaştı ve adamın kolunu tuttu. "O benim ablam, Eylül. Şimdi lütfen onu bırak. Annem burada olduğunu öğrenirse kötü olur." Şaşırdığı belliydi. Ellerini gevşettiği anda Burak'a sarıldım ve "Seni tekrar görmeye geleceğim, tamam mı? Görüşürüz birtanem." deyip alnına bir öpücük daha bıraktım ve doğruldum. Adam bir şey demeden dikiliyordu. Ona hiç bakmadan pencereye yöneldim. Atlayabilir miydim bilmiyorum. Daha doğrusu atlarsam sakatlanmadan kurtulabilir miydim? Eğilip sıkıntılı bir bakış attığım sırada, "Saçmaladığının farkında mısın? Ayrıca hiçbir yere gidemezsin, otur şuraya konuşacağız." Hiddetle döndüm, "Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma." Alaycı bir şekilde gülüp bir adım daha attı. "Benim evime izinsiz girmen beni gayet de ilgilendirir. Şimdi geç şuraya otur yoksa güvenliği çağırırım." Dişlerimi sıktım ama bir şey demeden yatağa ilerledim ve oturdum. Annemle uğraşmak istediğim son şey bile değildi. Hatta benim hakkımda şikâyette bulunup nezarethaneye attırırdı. Cadı. Burak hemen yanıma oturdu ve başını omzuma yasladı. Onu kolumun altına alıp kendime daha çok çektim. Aras da komodinin hemen yanındaki tekli koltuğu biraz çekip karşımıza oturdu. Ona değil Burak'a bakıyordum. Buradan ona bakmak çok güzeldi, kirpikleri yorgun bir şekilde inip kalkıyordu. Her şeyden fazlaca sıkılmış görünüyordu.
"Anlat bakalım, burada ne işin var?" Cevap vermedim ve Burak'a tepeden bakmaya devam ettim. Kollarımda iyice mayışmıştı. "Sana sordum." Başımı hafifçe kaldırıp gözlerimi diktim. "Senin için gelmemem seni üzmüş gibi görünüyor. Dert etme, senin için de gelirim." Çenesi kasıldı. "Zorlaştırma istiyorsan bunu ben de yapabilirim. Mesela ilk iş aşağıdakilere haber vererek başlayabilirim." Pekâlâ, fazla diklenmesem iyi olacaktı. "Sence ne için buraya gelmiş olabilirim? Kardeşimi görmeme izin vermedikleri için ben de onu gizlice görmeye geldim. Bunun için başım belaya girecekse, girsin. Ayrıca ben onun ablasıyım, peki sen neyi oluyorsun da ona karışabiliyorsun?" dedim. Arkasına yaslandı, "Ben de onun abisiyim." Güler gibi bir ses çıkardım. "En son hatırladığıma göre bir abimiz yoktu." Tek kaşını kaldırdı, "Senin abin değilim zaten, Burak'ın abisiyim." Burak huzursuz bir şekilde doğruldu ve ikimize birer bakış attı. "Lütfen tartışmayın. Birileri duyarsa iyi olmaz. Aras abi bırak gitsin, sadece beni görmeye geldi." Bir süre Burak'a baktı. Hüznü ona da bulaşmış gibiydi. İyice merak etmiştim, "Kimsin sen?" Öylece bakmaya devam etti. "Burak, kim o?" Dudak büktü, "Bülent amcanın oğlu." Kaşlarımı çattım, "Amca deme şu adama." Birden ona döndüm. Tiksinir gibi bakmama engel olamadım. "O şerefsizin bir oğlu olduğunu bilmiyordum." İfadesiz bakıyordu. Daha doğrusu bir şeyler düşünüyordu. Ayağa kalktı, "Hadi kalk, gidiyoruz." Anlamayarak baktım. "Gitmek istemiyor musun? Çıkaracağım işte seni." Tereddütle baktım. Burak'a döndüm ama o sakince beni izliyordu. Galiba ona güveniyor. Başka çarem de yoktu zaten. "Tamam, ama Burak'la biraz daha kalmak istiyorum." Yine bir şey demeden öylece baktı. Sanırım algılama problemi var. Kalktığı koltuğa tekrar oturdu ve "5 dakika." dedi. Bir şey demeden Burak'a döndüm ve onu tekrar göğsüme çekip sarıldım. Beni seven, ailemden biri olması en çok özlediğim ve ihtiyacım olan şeydi. Uzun zamandır üzerimde olan kimsesizlik hissi yumuşak bir sevgiyle dolarken kokusunu bir kez daha içime çektim. Ne olursa olsun, kardeşimi bırakmaya niyetim yoktu. O bunca çirkin şeyin içinde sevilmeyi hak eden tek kişiydi. Onun hali de pek farklı sayılmazdı. Annemin onunla ilgilenmediğini biliyordum. Sevgiye ihtiyacı vardı. Anne şefkatine... Ve ben ona hak ettiği anne şefkatini verecektim. Aras hafifçe öksürdü ve "Bölmek istemezdim ama artık buradan çıksan iyi olur. Güvenlik nöbet değiştirmeden çıkman lazım yoksa seni ben bile çıkaramam." dedi. İstemeyerek Burak'tan ayrıldım. Sarılmak o kadar iyi gelmişti ki. Saçlarından öptüm, gülümseyip "Görüşürüz birtanem, yakında tekrar görüşeceğiz." İtiraz edecekmiş gibi baktı ama başka seçeneğimiz olmadığı için buruk bir şekilde gülümseyip "Görüşürüz." dedi. Aras kapıya kadar ilerledi ve bana döndü. "Ben şimdi aşağıya inip onları oyalayacağım. Sen de birkaç dakika sonra nereden girdiysen oradan geri çık ve beni aşağıda bekle." Hafifçe başımı salladım. O çıktıktan bir süre sonra kafamı kapıdan çıkardım ve sesleri dinledim. Pek bir şey duyamıyordum. Burak'a son kez gülümseyip aşağıya doğru ilerlemeye başladım. Merdivenlerden indim ve aynı koridordan mutfağa doğru ilerledim. Birden kahkaha sesleri yükseldi. Annemin "İlahi Arascığım!" dediğini duydum. Bülent iti de bir şeyler deyip gülüyordu. Onca şeyden sonra nasıl gülebiliyorlardı hala anlam veremiyordum. Kaybedecek zamanım yoktu. Mutfak kapısından mutfağa küçük bir bakış attım ama kimse yoktu. Hızlıca bahçeye çıktım. Atladığım yerden tekrar nasıl tırmanacağımı bilmiyordum. Biraz çabaladım ama olmadı. Etrafıma bir şeyler bulmak için baktım ve bir bahçe sandalyesi gördüm. Duvara yaslayıp bacaklarımın izin verdiği kadar tırmanmaya çalıştım. Sonunda başardım ve diğer tarafa atladım. Sokakta biraz dolandım ama Arda'dan bir iz yoktu. Beni bırakıp gitti mi acaba? Arka cebimden telefonumu çıkardım ve 17 cevapsız arama olduğunu gördüm. Haber alamayınca gitti demek ki. Harika, şimdi ne yapacaktım? Biraz ilerledim ama nereden gideceğimi bile bilmiyordum. Çantam da arabasında kaldı. Geri dönüp ters istikamette yürümeye başladım ama buradan devam edersem de bulamazdım. Her şey nasıl da yolunda gidiyordu ama... Hızla yaklaşan ayak sesleri duydum ve hemen duvara sindim. Ya güvenlikten biri fark ettiyse? Düşünmeden koşmaya başladım. Biraz ilerlemiştim ki "Hey beklesene," dedi bir ses. Yavaşladım ve döndüm. Aras'tı. Yanıma yaklaşırken nefes nefese olduğunu gördüm. "Derdin ne? Sana aşağıda beni beklemeni söylemedim mi ben? Tüm bahçede seni aradım. Bir de neden kaçıyorsun?" Kaşlarımı çattım. "Neden seni bekleseydim ki?" Sıkılmış bir bakış attı ve "Bu saatte tek başına eve nasıl gitmeyi planlıyorsun?" Evet güzel soruydu, ben de tam bunun üzerinde çalışıyordum. "Buraya gelirken plansız gelmedim tabi ki. Ben başımın çaresine bakabilirim." "Yani nasıl dönmeyi planladın?" Etrafa bakıp "Yürüyerek." dedim. Gözlerini devirdi, "Bekle burada arabamı alıp geliyorum." Tam itiraz edecektim ki, ne kadar saçma olduğunu fark ettim. Bir dönüş planım yoktu ve o iyilik meleği kesildiyse kullanmaktan başka seçeneğim yoktu. Kafamı salladım. Döndü ve geldiği yerden ilerledi. İki dakika sonra şu son model arabalardan biriyle döndü. Ne bekliyorsam? Babamın parasıyla yaşadıkları bu lüks hayatı onlara zehir edecektim. Ön yolcu koltuğuna oturdum ve kemerimi bağladım. Tüm keyfim kaçmıştı. Bana döndü "Nereye bırakayım seni?" Ruhsuz bir bakış atıp "Caddeye çıkarsan sana tarif ederim." dedim. Birden buz kesilmeme şaşırmış gibiydi ama çok umursamadı ve sürmeye devam etti. Benim verdiğim talimatlar dışında konuşmadık. Nihayet evin önüne geldiğimizde eve kısa bir bakış attı ve "Burada mı yaşıyorsun?" dedi. "Beğenemedin mi? Ah pardon, babamın parasıyla aldığınız o lüks villalardan birinde yaşayamamam tamamen benim hatam." Birden çıkışmam onu daha çok şaşırttı ama ben başka bir şey demeden arabadan indim. Eve doğru ilerlediğim sırada arabadan indi ve "Ne demek istediğini anlamadım." dedi. Tabi ki anlamazdı. Kapının önüne geldiğimde çirkin bir küfür mırıldandım. Çantam yoktu, yani anahtarım da yoktu. Kafamı kapıya yasladım ve ağlar gibi bir ses çıkardım. Cidden daha fazla ne olabilir ki? Birkaç adım geriye gittim ve girebileceğim bir yer aradım. Aslında odamın penceresi hemen şuradaydı ama bu sefer bir sandalyeyle de tırmanamazdım oraya. Acaba Ardayı mı arasaydım? Düşüncelere dalmışken, "Bir sorun mu var?" dedi. Ah, onu unutmuştum. "Benim hayatımda her zaman sorun vardır. Artık gidebilirsin." deyip önüme döndüm. Acaba karşı komşumun zilini çalsam bu saatte açar mıydı? Eve giremezdim ama en azından sokakta kalmazdım. Ofladım. Işıkları yanmıyordu. Hemen yanımdan "Sanırım dışarıda kaldın." dedi. Bu kadar yakınıma geldiğini duymamıştım ve bu irkilmeme sebep oldu. Hışımla dönüp "Bunu anlaman ne büyük başarı." dedim. "İstersen bende kalabilirsin." Bu beni iyice sinirlendirdi. "Sana gitmeni söyledim." Ellerini cebine koydu, "Dışarıda kalmayı mı düşünüyorsun? Hem de böyle bir semtte." Birkaç saniye baktım. Haklıydı ama onunla gitmem ne kadar doğru olurdu ki? Ayrıca onu tanımıyordum. Bana zarar vermeye kalkarsa ona gücüm de yetmezdi. Bana hala yardım etmek istemesi zaten başlı başına saçmaydı. Ya bu da bir oyunsa? Acaba akıllarından ne geçiyordu? Benden ne istiyorlardı ki? Bir gülüş sesi daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağladı. "Bu kadar düşüneceğin bir şey söylemedim. Eğer rahatsız olursan otelde de kalabilirim. Ama bu saatte sokakta kalma, şimdi gidelim." dedi. "Bana neden yardım ediyorsun?" Dudak büzdü, "Aslında senin için değil Burak için yapıyorum. Sana değer verdiği belli. Sana bir şey olursa üzülür." Kaşlarımı çattım, "Burak seni neden ilgilendiriyor ki? Sen onun hiçbir şeyi değilsin." Bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Sakince "Şimdi gidelim. Bunlar ayaküstü konuşulacak konular değil. Yarın sakin kafayla konuşuruz. İtiraz etme, Burak için gel. Sokakta kaldığını bilse üzülür." Gerçekten artık ne düşünecek ne de direnecek halim kalmıştı. Başımı salladım ve arabaya ilerledim. Tekrar aynı yere oturdum. Arkamdan o da bindi ve sürmeye başladı. Ne kadar yolculuk yaptığımızı bilmiyordum. Kolumdaki dürtülmeyle uykudan sıyrıldım. "Hadi, geldik." Hafifçe doğruldum ve dışarıya baktım. Diğer eve göre daha küçük ama benim yaşadığım yere kıyasla kocaman müstakil bir evin önündeydik. Arabadan indim. Hava mı serinlemişti yoksa uykudan uyandığım için mi bilmiyorum, ürperdim. Aras da arabadan inip eve doğru ilerledi. Kapıyı açıp geçmemi bekledi. İçeriye girdiğimde o da girip hemen ışıkları açtı. Geniş, rahat döşenmiş bir salon ve Amerikan mutfak vardı. Biraz dağınıktı sadece. Köşede düzinelerce DVD ve hatta oyun konsolu bile vardı. Hemen sağ tarafta kısa bir merdiven vardı. Odası yukarıda olmalıydı. "Açsan bir şeyler hazırlayabilirim." Ona döndüm ve başımı iki yana salladım. Aslında açtım ama onunla daha fazla muhatap olmak istemiyordum. Bir an önce uyusam iyi olacaktı. "Hayır, uyumak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REVENGE
RandomKumral saçlarını gördüm ve birkaç adım attım, üzgün yüz ifadesi nihayet görüş açımdaydı. Koştum ve o ne olduğunu anlamadan ona sarıldım. "Abla?" Şaşkın sesi kulaklarıma ulaşınca gözlerimin dolmasına engel olamadım. Bana göre küçük kalan bedenine dah...