12. BÖLÜM

25 2 0
                                    

Kalbim hızlanırken Burak'ın söylediği şeyi umursamamaya çalıştım. Mutfaktan gelen seslerden Aras'ın bir şeylerle uğraştığı belli oluyordu. Derin bir nefes aldım. Burak doğruldu ve "Hadi Aras abinin yanına gidelim." dedi. Cevabımı beklemeden kalkmıştı bile. Arkamı dönüp onları izlemeye başladım. Aralarında garip bir ilişki vardı. Yanlarına gidip sandalyeye oturdum. "Aras abi lütfen." Gülüp Burak'ın saçlarını karıştırdı. "Ayarlarız." Neyden bahsediyordu bunlar? "Ne karıştırıyorsunuz siz?" Bana dönüp gülümseyerek konuşmaya başladı. "Eski okuluma tekrar gitmek istiyorum. Ece'yi tekrar görmek istiyorum." Bu isim kalbimde bir şeylerin hareketlenmesini sağlamıştı. Babamın ölüm haberini almadan önce okul çıkışında Burak bana Ece'yi eve davet ettiğini söylemişti. Olanlardan sonra bir daha görüşemediler tabi. Buruk bir şekilde gülümsedim. "Ece şanslı bir kız." Gözlerini kaçırdı. O kadar tatlıydı ki kendimi tutamayıp yanına gittim ve yanaklarını sıktım. "Abla ya," Gülmeye başlayınca o da güldü. Ellerimi çekip kızaran yanaklarını öptüm.

10 dakika sonra bahçede oturuyorduk. Burak her fırsatta beni öpüp, ne kadar özlediğini söylüyordu. Aras bize karışmıyordu ama yüz ifadesinden hemen konuşmak istediği belliydi. Burak'a dönüp, "Sen bizi burada bekle. Aras ile konuşmamız gereken bir konu var. Hemen döneriz." Ayaklanınca Aras da benimle birlikte kalktı. İçeriye doğru ilerledim. Yanıma gelip beni yukarıya yönlendirdi. Aramıza biraz mesafe koyup öyle yürüdüm. Bana garip bir bakış atsa da tepki vermedim. Odasının kapısı açtı ve girmemi bekledi. Odada değişen bir şey yoktu. Aynı hoş koku havada asılıydı. İlerledi ve yatağın kenarına oturdu. Cidden her sabah yatağını mı topluyordu? Bu asla yapmadığım bir şeydi. "Orada olduğunu bu sabah tesadüfen öğrendim. Bu beni," Doğru kelimeyi arıyor gibi duraksadı. "endişelendirdi." Benden bir tepki alamayınca devam etti. "Bu fazla riskli Eylül. Ne düşünüyorsun ki, babanın yaptığı düşünülen tüm o alışveriş dokümanlarının sistemde bulunacağını mı?" Çenem kasıldı. Aslında düşündüğüm buydu. "Biraz mantıklı düşün. Böyle bir riski alabilirler mi? Onlar sandığımızdan daha akıllılar Eylül. Öyle olmasaydı şuan her şey farklı olabilirdi. Başka bir açıkları olmalı. Bunu araştıracağım ama iş başında olduğumuzu anlamamalılar. Oyuna geliriz." Ne diyeceğimi bilmeden ona bakıyordum. "Güven bana." Gözlerimi kaçırdım. Ona nasıl güvenebilirdim ki? "Yardımına ihtiyacım yok. Ben bir yolunu bulurum, endişelenmeni gerektirecek bir durum da yok." Sinirle ayağa kalktı. "Tanrım, neden bu kadar inatçısın?" Omuz silktim ve kapıya yöneldim. "Eylül!" Başımı çevirip ona baktım. "Olanlardan Burak'a bahsetme." Aşağıya inerken bir şeye vurduğunu duydum. Hayır, onu ne ilgilendiriyordu ki? Benim babam, benim meselem, benim hayatım. Bahçeye çıktım ve Burak'ın yanına oturdum. Şirkete dönsem iyi olurdu. Oradaki işim biterse, bu iş de benim için biterdi. Aras sinirle aynı yere oturdu. Bana ters bir şekilde bakıyordu. Umursamadım. "Ablacığım, şimdi işe dönmem gerekiyor. En kısa zamanda tekrar görüşeceğiz, tamam mı?" Üzgün bir bakış attı. Aras ayaklandı. "Hadi Burak seni eve bırakayım." Mutsuz bir şekilde içeriye girdi. Aras'a göz ucuyla bir bakış atıp ben de Burak'ın arkasından gittim. Şu anlık bir problemim daha vardı. Şirkete nasıl gidecektim? Dolmuşa binecek param bile yoktu. Aras acaba beni de bırakır mıydı? Birlikte çıktık ve onlar arabaya yönelirken ben olduğum yerde dikiliyordum. Döndü ve bana baktı. "Beni şirkete bırakabilir misin?" Tamamen döndü ve kaşlarını kaldırdı. "Hayır, seni oraya götürmem ama evine bırakabilirim." Burun büktüm. "Kalsın, kendim giderim ben." Cebimden telefonumu çıkardım. Emre belki beni alabilirdi. "Kimi arıyorsun?" Cevap vermedim. Birkaç kez çaldıktan sonra açtı. Arkamı döndüm ve biraz ilerleyip öyle cevap verdim. "Merhaba Emre," Birden bire önüme geçip yine o sert bakışlarından birini attı. "Müsaitsen beni alabilir mi-" telefon elimden tekrar çekildi. Aras telefonu kapatırken, ona atabileceğim en sert bakışı attım. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Artık sınırını iyice aştın." Telefonumu cebine attı. "Ver telefonumu." Arabasına ilerledi. "Seni evine bırakacağım, bin." Sinirden neredeyse yüreğim patlayacaktı. Hadsiz herif! Yerden bir taş aldım ve ona attım. Sırtına değen taşla durdu. Yavaş ve sinirli bir şekilde kafasını çevirdi. Ağır adımlarla bana doğru geldi ve ben engel olamadan tekrar omzunda buldum kendimi. Boğazımı ağrıtacak kadar bağırmıştım ama o pek umursamadı. "Bıraksana beni hayvan!" Arabaya resmen atmıştı beni. Kapıyı açmaya çalıştım ama çoktan kilitlemişti. Dizimi kaldırdım ve kapıya tekme attım. Ön koltukta arkasını dönüp bana inanamaz bir şekilde baktı. Kapıya vurmaya devam ettim ama o da en az benim kadar inatçı görünüyordu. Gaza bastı ve dengemi bozdu. Burak ön koltukta ikimize de endişeli bakışlar atıyordu. Aras ona döndü ve "Senin bu ablan delinin teki." dedi. Ona inanamaz bir şekilde baktım. "Telefonumu ver." Neden bu kadar sinirleniyordu ki? "Aramayacağım kimseyi, ver telefonumu." Dikiz aynasından bana baktı. Cebinden çıkarıp bana uzattı. Hızlıca alıp cebime attım. Beni tutamazdı. Uslu bir şekilde oturuyordum. Şimdilik. Bir süre gittik ve artık insem iyi olacaktı.

Nihayet kırmızı ışıkta durduğumuzda camı açtım ve hızlıca camdan çıktım. Dönüp baktığımda ikisi de şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Aras arabadan indi ama yeşil yandığı için arkadaki arabalar korna çalmaya başladı. Ne yapacağını bilemez bir şekilde baktığında ona dil çıkarıp koşmaya başladım.

Neyse ki şirket indiğim yere çok uzak değildi. Hızlıca çalıştığım kata çıktım. Odaya girdiğimde Emre ayağa kalktı. "Neler oluyor Eylül?"

Ona bir şeyler zırvalayıp çok uzatmadan bilgisayar başına oturdum. O da uzatmadı. Bir süre sonra Emre beni odada yalnız bıraktı. Hemen eski dosyalara tekrar baktım. İki yıl önceye ait, başka ülkelerle yapılmış anlaşmalar vardı ama içerikleri yazmıyordu. Doğu Asya ve Afrika ülkeleriydi. Bir kâğıt aldım ve isimleri, tarihleri, firmaların isimlerini yazdım. Katlayıp cebime koydum. Bunlarla ne yapabileceğimi bilmiyordum ama mutlaka işime yarardı.

Mesai bitimi yine bitkin bir şekilde şirketten çıkıyordum. Aşağıda arabasına yaslanmış bekleyen Aras'ı görmek beni şaşırtmamışı. Onu görmezden gelip yürümeye başladım. Yanımda birisi yürümeye başlayınca kafamı çevirip baktım. Aras istifini bozmadan sakince yürüyordu. Homurdanıp yürümeye devam ettim. "Ne istiyorsun?" Cevap vermedi. Sonra sahte bir tavırla, "Pardon, bana mı söyledin?" dedi. Ters bir bakış attım. "Evet, sana söyledim." Elleri cebinde karşıya bakarak yürümeye devam etti. "Bir şey istemiyorum. Sadece yürüyorum, yol senin değil ya, istediğim gibi yürürüm." Çocuksu tavrı karşısında gözlerimi devirdim. "İyi az ötede yürü." Köşeyi döneceğim sırada beni tutup duvara yasladı. Ne olduğunu anlamayan bir ifadeyle ona bakıyordum. "Beni dinle küçük kız, bu işten zararlı çıkacaksın. Hayatını mahvetmeden bırak şu işi." Onu sertçe ittim. "Beni dinle aptal herif, ben sana bir tokat patlatmadan hayatımdan çık." Yarım ağız güldü ama bu keyifsiz bir gülüştü. "Eylül, seni bir kez daha uyarmayacağım." Yanından geçip giderken, "Uyarmaların sence benim ne kadar umurumda?" dedim ve cevabını beklemeden yoluma devam ettim.


REVENGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin