Kahramanım beni bir çocukmuşum edasıyla koltuğa yerleştirip kendi elleri ile emniyet kemerini bağladı. Önlem alamadan yapamıyordu ne yapsın?
"Nereye gidiyoruz?" diye bir soru sermiştim ortaya.
Cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih etmişti Emre. Bende üstelememiştim. Arabayı emrenin küçük kafa dinlemek için aldığı eve doğru sürdüğünü anlamıştın.
Bir müddet sessiz kaldıkdan sonra Emre bozma kararı aldı.
"Ne oldu su? Neden ale acele aradın beni?"
Annem geldi aklıma yeniden. Acaba babam kaldırabilmişmiydi annenin söylediklerini?
"Annem..." diyebildim sadece. Devamını getirmeden önce yutkundum. "Evlenmiş."
"Ne! Kiminle evlenmiş? Ne zaman evlenmiş? Vay bee!"
"Bende ilk duyduğumda şoka girdim. Birde Anıl ağabey ile evlendiğini öğrendiğimde cinnet geçirdim."
"Ne diyorsun?!"
"İngiltere de evlenmişler diyorum!"
Emre küçük çaplı şokundan hâlâ kurtulamamış, ağzı bir türlü kapanamamışdı.
"Daha fazla dayanamadım. Çok kötü oldum. Bende seni aradım. İnşallah önemli bir işinden seni alıkoymamışımdır."
"Ya ben bir arkadaşdaydım. Meşguldüm ama senden kıymetli değil."
"Hmm hangi arkadaşındaydın?"
"Söylemem." birden şebeklenerek bebek edasıyla zıtlaşmaya başladı benimle.
"Ne demek söylemem? Söyle çabuk!"
"Hayır! Söylemeyeceğim! Söyleyemem!"
"Kız mıydı? Erkek miydi?"
"Başka soru sormayacaksın ama. Kız."
Bir kız ile ne işi olabilirdi ki? Hemde söyleyemeyeceği? Merak etmiştim ama daha fazla soru soramazdım. Tam ağzımı açıp inkâr edecektim ki... Jeton anında düştü. Pislik herif.!
"Pislik yaa!" diyerek kemerini çıkarttım. "Durdur arabayı!"
"Ne oldu ya?"
"Sana durdur dedim ya! Bir kerede anında yap! Bak eğer durmazsan atlarım!"
"Tamam tamam dur atlama"
Arabayı durdurur durdurmaz aşağı indim. Hızlı hızlı yürürken arkamdan "SU!.....SU Bİ DURURMUSUN?!" diye bağırıyordu. Birden sağ kolunda bir el beni durdurduğunda kendine doğru iyice çekdi.
"Bırak ya! Sen git o meşgul olduğun kızın kolunu tut! Defol!"
Emre bana anlamamış gözlerle baktığı anda bende kendimi yargılamadan edemedim. Neden onu kıskanıyordum ki? Ben onun kankasıydım o ise onun şey arkadaşı. Tövbe tövbe!
"Neden beni kıskanıyorsun ki? Ayrıca neyden bahsetdiğini anlamıyorum? Baran'ın eski sevgilisi Baran' ı polise vermiş. Baran şuanda göz altında. Kız ile konuşup şikayetini geri almasını söylemek için onunla buluşmuşdum."
İçimden kendime binlerce küfür sayıyordum. Hem gereksiz yere kıskanmışdım hem de yalnış yere. Hiç birşey olmamış gibi dizilerde yakalandıkları zamanattıkları o suçluluk dolu tebessümü atmakdan başka bir çarem yoktu....
"Ya Emre ben sanmıştım ki-.."
O kadar utanmıştım ki, yerin dibine girmeyi hak ediyordum. Emre devamını getirmeyi istemediğim yarım kalan cümlenin geri kalanını anlamıştı. Kaşlarını anında havaya kaldırarak gülmeye başlamıştı. Ona eşlik bende bıyık altından gülücükler atıyordum ama bozulmuşdum. Ve bunu da belli etmek için ağır abi edası takındım kendime.
"Dalge geçe geçe gülmesen olmuyor zaten!
Zeytin yağı gibi üste çıkan Su....
" A-a şuna bak şuna. Birde üste çıkıyor. Çakma zeytinyağı seni!"
Ve kocaman bir kahkaha sesi. Tutamamıştım kendimi. Seviyordum bu çocuğu ya. Sanki iç seslerini duyabiliyordu. Bazen ise gerçekten iç sesi olmayı başarıyordu.
Arabaya kadar ilerlerken yine sessiz ve yavaş hareketlerle yürüyorduk. Emre'nin sorusuyla gözlerimi ayaklarımdan çekip başımı havaya kaldırdı .
"Sen niye beni kıskandın ya?"
Aha! Şimdi ne diyeceksin bakalım su hanım.
"Ya seni başka bir kız ile paylaşmaya daha hazır değilim. Hem sözünü tutmadın sandım!"
"Hangi sözü?"
"Aşk olsun Emre bey! Gerçekten aşk olsun! Demek verdiğin sözleri Unutuyorsun, Aferin!" diye bağırdığımda arabaya ulaşmıştık. Kollarını önümde çiçek yaparak (!) birleştirerek arabaya oturdum ve trip atmaya başladım.
"S*çdı Cafer bez getir! Şimdi de trip yapıyor! Akşam yemeğinde trip yiyeceğiz!"
Emrenin konuşmasıyla kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"Doğru konuş! Terbiyesiz ya!"
"Tamam özür dilerim." sonunda yola geliyordu. "Kankasının gülü, birtanem, can kardeşim, ulaşması zor kaktüs meyvem, coconat suyum, etme be gülüm."
Bu itiraflar..... Olağan üstüydü....(!) O sözlerine karşı kıkırdamadan edemedim.
"Ya tamam affettim. Ama ben evlenmeden, evlenmeyeceğin sözünü sakın unutma!" diyerek hatırlattım.
Emre gülmeye başlamıştı.
"UNUTMAM" bastıra bastıra söylemişdi.
Biz gülerken birden telefonun çalmaya başlamışdı. Arayan annemdi. Notunu okumamış olmalılardı. Bu yüzden meşgule attım. Ama tekrardan aramaya başladığında meraklandım. Annem asla üstelemezdi. Ben arayana kadar beklerdi. Çünkü meşgule attığım zaman meşgul olduğumu anlardı. Kesin önemli bir şey vardı. Arama bitmeden açdım telefonu.
"Efendim?"
"Su baban fenalaşdı! Hastaneye gidiyoruz!"
Telefon elimden kayıp giderken annemin sesi duyulabiliyordu.
"Su! Su hayatım ordamısın?!"
Şoka girmiş bir şekildeydim. Ağzından sadece fısıltı gibi tek bir kelime çıkmıştı.
"Baba?!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK (Yazılıyor...)
Historia CortaOrtaokul da gerçek aşkını arayan Su karşılıksız bir sevgiye takılır. Çok üzülür ve hep hayal kurmakla yetinir. Ama bir gün bir karar alır , gider ve konuşmak için arkasında durarken çocuk arkadaşlarına sevgilisini anlatır. Su donup kalır ama geri dö...