5- Dinner

1.2K 147 87
                                    

Son konuşmalarının üzerinden yarım saat geçmişti. Remus mutfakta yemeklerle uğraşıyor bir yandan da ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Elbette Sirius'u öylece bakanlığa şikayet edemezdi, ona bunu yapamazdı ama şu an, ikisi de köşeye sıkışmış haldeydi.

"Söylesene, yemekte ne var?" Remus kapı ağzında duran Sirius'a dönüp bir bakış attı. O ne yapması gerektiğini kestirmeye çalışırken, hatta kabul etmese de Sirius için endişelenirken, Sirius bunları hiç umursamıyor gibiydi. Kapıdaki çocuk kaşlarını çattı.

"Ne? Onca şey yaşanılıp bitti demiştin. Öyle davranıyorum."  Remus elindeki bıçağı bıraktı ve Sirius'a dönmeden hızlıca konuştu.

"Yaşanılıp biten bizim aramızda olanlar. Onun dışında, yaptığın kötülükler ve yaktığın canlar hala aynılar." Sirius derin bir nefes verdi ve iki adım attı.

"Bana karşı daha ne kadar böyle duracaksın?" Remus cevap vermedi ve önündeki sebzeleri doğramaya devam etti. Israrla büyü kullanmıyor oluşuna Sirius anlam veremedi fakat şu an canını sıkan konu bu değildi.

Sirius onu omuzlarından tuttu ve kendine doğru çevirdi. Yüzüne doğru fısıldadı.

"Gerçekten bana inanmıyor musun?" Remus bir adım geri gitti ve Sirius'un kollarından kurtuldu. Başını iki yana salladı.

"Sirius, büyü artık. Senin her dediğine inanan on beş yaşındaki çocuk değilim." Sirius bir sandalyeye oturdu.

"O çocuğu seviyordum." Remus midesine büyük bir yumruk yemiş gibi hissetti, acı acı güldü.

"O çocuk gideli oldukça uzun zaman oldu." Sirius sustu ve gözlerini yumdu. Yapmadığı bir şey, ona nasıl her şeyini kaybettirebilmişti? Tek bir hata, tüm hayatına mal olmuştu, tüm sevdiklerine. Gözlerini açtı Remus'u izlemeye devam etti. Onu özlemişti ama bunu dile getirmenin hiçbir yararı olmayacaktı. Sirius bile bu kadar hızlı kabullenmeyi beklemiyordu ama Remus onu unutmuştu.

"Belki de büyü kullanırsan her şey daha çabuk olur." diye mırıldandı. Remus duraksadı ve başını kaldırdı. Asasını çıkarıp dudaklarını yaladı ve ağzından birkaç sözcük döküldü. Remus dönüp daha yeni hazırlanmış yahniyi masaya koyarken kapalı penceresinin önüne siyah bir baykuş geldi ve camın önündeki ağaç dallarına kondu, ağzında bir mektup vardı. Remus hızlıca camı kaldırdı ve baykuşun ağzındaki mektuba uzandı, mektubu alır almaz baykuş havalandı ve kanat çırparak uzaklaştı. Remus mektubu zarftaki bakanlığa ait olduğunu bildiği mühürden kurtararak açtı ve kaşlarını çatarak okumaya başladı. Sirius onu izledi, her bir mimiğini, satır başlarında havaya kalkan kaşlarını... Sessizliği bozan kişi Remus oldu.

"Seni bulmak için yardımımı istiyorlar. Sanırım sorgu gibi, saçma bir şey." Sirius Remus'a sakince sordu.

"Gidecek misin?"

"Elbette. Gitmemem daha çok dikkat çeker." Ardından Sirius'un tam karşısındaki sandalyeye oturdu. "Ama bugün değil. Başka bir zaman."

"Eğer gitmen gerekiyorsa, git. Burada uzun süre kalmayacağım, daha fazla durmanın anlamı yok." Remus gözlerini Sirius'un üzerinde gezdirdi. Şu an bakanlığın bir numaralı önceliği Sirius'u bulmaktı ve o sanki umrunda değilmiş gibi bir sakinlikle Remus'la konuşuyordu.

"Seni burada bırakamam." dedi hızlıca.

"Seni zor durumda bırakıyormuşum gibi konuştun." Remus derin bir nefes verdi. "Bırakıyorsun, Sirius." Sirius sonunda dayanamayarak ayağa kalktı ve sesini yükselterek konuşmaya başladı.

"O halde neden gidip nerede olduğumu söylemiyorsun Remus? Bir an önce beni ruh emicelere verip kurtulmak istemez misin?"

Remus bir şey demedi. Zaten emin olamadığı nokta buydu, belki de içten içe ona inanıyordu. Sadece bunu kendine yediremiyordu. Hayatını darma duman edip gitmişti ve geldiğinde her şeyin aynı olmasını bekliyor oluşu Remus'u kızdırıyordu. Yine de, farkında olduğu bir diğer şey Sirius'un da şu an darma duman olduğuydu. Belki de onu durduran şey buydu. Sirius ellerini sinirle saçlarından geçirdi ve konuşmaya devam etti.

"Buraya sana ayak bağı olmaya gelmedim anlıyor musun? Seni buldum çünkü bana inanmana ihtiyacım vardı, doğruları bilmek hakkındı.Benden nefret etme istedim! Her şey düzelsin istedim!" Birden durdu. "Seni istedim." diye mırıldandı. Ardından sessiz kaldı. Koca eve bir ağırlık çökmüştü sanki. Remus son cümleyi duymamış gibi davrandı.

Zaten Remus'un başına ne geldiyse ona kör kütük inanıp tutulmaktandı. Koca eve çöken ağırlık sanki şimdi de Remus'a uğramıştı. Düşünemiyor, konuşamıyordu. Konuşursa olacaklardan korkuyordu. Oturma odasındaki saatin yelkovanını duyabiliyorlardı. Sirius gözlerini yumdu ve sakinleşmeye çalıştı. Ardından dudaklarını yaladı ve sessizce konuştu. "Herneyse, sanırım gitmemek için bir sebebim yok." Sirius arkasını dönmüştü ki Remus aklındakileri bir kenara bırakıp konuştu.

"İster kabul et, ister etme. Bu işte beraber sayılırız Sirius." Sirius ona baktığında Remus gözlerini kaçırdı. "Seni öylece onlara veremem."

"Bana inanmadığını sanıyordum." dedi Sirius hızlıca. Remus ellerinin terlediğini hissetti. Neye inanacağını bilmiyordu hala. Bu ona korkak hissettiriyordu. "Bilmiyorum. Sirius bak, bu konuda soru sorma, olur mu? Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum, ne düşünmem gerektiğini de." Sirius kalçasını mutfak tezgahına dayadı.

"Bilmen gerekir Remus, James'e bunu asla yapmayacağımı..." Gözlerini tamamen Remus'a dikmişti. Remus bakışların altında ezilir gibi hissettiğinde ona döndü, gözleri buluştu. "....ve seni asla bırakmayacağımı." Ardından Remus'dan bir tepki beklemeden sandalyeye oturdu ve gözlerini soğumaya başlamış yahniye dikti.

•••
Bu hikaye için güzel günler:
y ü k l e n i y o r... %47
y ü k l e n i y o r ... %98
i n d i r m e  t a m a m l a n ı y o r...
Lütfen telefonunuzu kapatmayınız ...
indirme başarısız.

Tüh

Tell the Wolves I'm Home | wolfstar. *askıda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin