Remus mutfak masasında oturmuş kahvesini içerek Gelecek Postası'nın yeni sayısını okuyordu. Sirius merdivenlerden indi ve "Günaydın." dedi. Remus gözünü gazeteden çekmeden mırıldandı. "Sana da."
Tezgaha doğru ilerledi ve orada duran fazladan kahve fincanına baktı. "Bu benim olabilir mi?" dedi şüpheyle Remus'a bakarak.
Remus başını salladı ve "Geçen gece için üzgünüm." dedi. Sirius'un kaşları alayla hava kalktı. Fincanı alıp dudaklarına götürdü ve bir yudum alıp beğendiğini belli eden bir mırıltı çıkardı. "Özür dilerim kahvesi. Tadı şey gibi... pişmanlık."
"Sirius..." diye homurdandı genç adam göz devirerek. Sirius kıkırdadı ve kahveyle beraber masaya ilerledi. Remus'un hala elindeki gazeteye baktığını görünce kahveyi masaya bıraktı ve oturup çocuğun elindeki gazeteyi çekti.
"Neden?" dedi Remus sabırla bir nefes verip.
"İlgini çekmek istemiştim." dedi Sirius dürüstçe. Ardından boğazını temizledi ve konuştu. "Yarın gece dolunay var."
Remus'un gözlerinden anlık bir yorgunluk geçti ve Sirius buna tamamen şahit oldu. Remus sonunda iç çekti ve "Biliyorum." dedi. Sirius ellerini birbirine sürttü ve çocuğa döndü. "Pekala, planı anlat. Eski günlerdeki gibi." dedi destek olmayı istediği belli şefkatli bakışlarla. Remus gülümsedi.
"Plan yok." dedi. Sirius kaşlarını çattı. "Ne?"
"Sirius. Eskisi gibi değil. Daha güçlü ve daha başa çıkılması zor. Eğer yanımda olursan sana zarar verebilirim." dedi endişeyle. Sirius başını iki yana salladı. "En kötü ne olabilir?"
"Kopan kolunu tekrar birleştirmeye çalışmak dışında mı?" Sirius sandalyesini geri itti. "Görmeyeli espri seviyende büyük bir ilerleme kaydetmişsin." dedi homurdanarak. Remus gözlerini devirdi.
Sonunda ayağa kalktı ve "Pekala, benimle gel." dedi. Sirius kaşlarını çattı. "Nereye?"
Remus mutfaktan çıkıp ilerledi ve merdivenlerin altında duran dolap tarzı kapağı gıcırtılar eşliğinde açtı. Aşağı, sonsuzluğa doğru ilerliyormuş gibi gözüken tahta merdivenler vardı. Remus 'lumos' diye mırıldandı ve aydınlanan asa eşliğinde birkaç basamak indi. Arkasından Sirius geldi. Remus elini çocuğa doğru uzattı.
Sirius Remus'un elini tuttu ve onun peşinden aşağı indi.
Sonunda ayakları sağlam zemine bastığında Remus elindeki asayı Sirius'a uzattı. Sirius önce asaya ardından Remus'a baktı ve şüpheyle ucundan ışık saçan asayı aldı. Remus'u ardında bırakarak duvarlara doğru ilerledi.
Koca duvarın üzerinde, derin pençe izleri vardı. Sirius'un hatırladığından çok daha büyüklerdi ve derinliğinden dolayı daha güçlü görünüyorlardı.
Duvardaki izlere dokunmak için bir adım atmıştı ki ayağı sert bir şeye çarptı ve metalik bir ses karanlık odada duvarlara çarpıp yankılandı. Ayağına saplanan keskin acıyı umursamadan eğilip neye çarptığını görmeye çalıştı.
Yere sabitlenmiş zincirler ve uçlarında kalın demir bileklikler duruyordu. Sirius kalbinin sıkıştığını hisseder gibi oldu.
"Sen... kendini mi zincirliyorsun?" dedi Remus'a dönüp asayı kaldırarak. Bu hareketle kumral çocuğun yüzü aydınlandı fakat herhangi bir cevap vermedi. Sirius da daha fazla şey öğrenmeyi istemiyordu çünkü kendini berbat hissetmeye başlamıştı.
Remus sonunda başını salladı ve gülümsemeye çalıştı. Boğazına bir yumru oturduğunu ve konuşmaya çalıştıkça orayı yaktığını hissediyordu ama devam etti. "Kimseye zarar vermemek için." dedi ve devam etti. "Ben... hiçbir şekilde başa çıkamıyorum ve korkuyorum Sirius. Kan içinde uyanabileceğim sabahlardan. Benim değil, başkasının kanıyla." Sirius tüm vücudunun karıncalandığını hissediyordu. Sanki ikisi o an için bütünüyle aynı duyguları paylaşan iki farklı bedendi.
"Seni yalnız bıraktığım için özür dilerim." dedi Sirius. "Telafi etmeme izin ver." Remus omuz silkti. "Önemi yok." dedi. "Ne kadar tehlikeli olduğunu görmeni istedim. Canını yakabilirim."
Sirius da omuz silkti ve çocuğa yaklaştı. Aralarında fazla mesafe yoktu ama Remus uzundu ve bu ona avantaj sağlıyordu. Gözlerini çocuğun gözlerine dikti ve alayla güldü. "Sen tehlikeli değilsin Remus. Hayatın boyunca kimseye zarar vermedin..." hafifçe gülümsedi ve devam etti. "...kendinden başka."
Sirius'un eli yavaşça çocuğun bileğini buldu. Yapıp yapamacağı için Remus'tan bir işaret bekliyor gibiydi.
Remus yumruk yaptığı elini açtı ve Sirius'un eli yavaşça çocuğunkine dolandı. Parmaklarını çocuğun parmaklarına geçirdi. Elini sımsıkı tutuyordu çocuğun, yıllar önce olduğu gibi.
Sirius alnını Remus'unkine dayadı ve mırıldandı. "Yanında olmama izin ver." Bunca zamandan beri çocuğu karnında oluşan garip hisle izleyen Remus gözlerini kapatıp yutkundu.
Yarın kelimesi umuttan çok pişmanlığa yakındı ve getirecekleri götürecekleri kadar korkutucuydu. Bu yüzden daha fazla kaybedecek vakti yoktu. Sonunda uzun yıllardır susturduğu sesleri dinledi.
Ve hafifçe uzanıp, ikisinin dudaklarını birleştirdi.
Bir ömür gibi geçen uzun yılların ardından birbirinin dokunuşları için eriyebilen iki titrek beden, tekrar bir olmuştu.
•••
sonunda öpüsüp koklasmaya basladılar sükür namazı kılmaya gidiom ben hoscakalın
![](https://img.wattpad.com/cover/150561057-288-k628429.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tell the Wolves I'm Home | wolfstar. *askıda*
Fanfiction"Geri dönmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı." Sirius Black, Azkaban'a tıkılışının sekiz yıl kadar ardından kaçar ve 'evine' gelir. Kutlara Söyle Eve Döndüm// Wolfstar au. 19/1/22