7- Shrieking Shack

1.1K 140 71
                                    

Remus evde volta atıp duruyordu. Ne olmuş olabilirdi? Nereye gitmişti? Aklına binlerce ihtimal geliyordu- ve tanrı biliyor ya, hepsi birbirinden beterdi. Tüm evi yaklaşık dört kere aramıştı, adını seslenmişti ama Sirius gerçekten yoktu.

Eve biri gelmiş olabilir miydi? Ama onun Tonks dışında hiç misafiri olmazdı. Dumbledore öğrenmiş olabilir miydi? Ya Tonks geldiyse ve Sirius'la karşılaştıysa? Ya Sirius gerçekten haksızsa ve Remus'u inandıramayacağını anlayıp gittiyse, durdu. Sirius'a inanıyordu, gerçekten. Dedikleri mantıklı olması bir yana, ona hala bir parça dahi olsa güveniyordu. Bunu kabullenmek onun beynine ve karnına ağrılar saplasa da, gerçek buydu.

Nereye gidebilirdi? Ailesinin evine dönemezdi değil mi? Hogwarts daha da imkansızdı. Ama Azkaban'dan kaçabilen biri Hogwarts'a da girebilirdi. Hogwarts... Bağıran Baraka? Ya orada olabilir miydi? Hogsmeade'e gitmişti belki de, ama siyah ayı gibi bir köpek yeterince dikkat çekmez miydi?

Bağıran Baraka'ya cisimlenme kararı aldı.

Asasını çıkardı ve derin bir nefes aldı, birkaç saniye sonra etrafı tel örgü çevrili, dökülmeye yüz tutmuş koca bina ve beraberinde getirdiği eski anılarla karşı karşıyaydı.

Gıcırdayan merdivenleri geçip kulübe kapısına ilerledi. Eğer Sirius burada da değilse nerede olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. Kapıyı yavaşça ittirdi. Büyük tahta kapı koca bir gıcırtı eşliğinde geriye doğru açıldı. Remus'un attığı her adımda yer döşemeleri eskidiği haykırır gibi ses çıkarıyordu ve bu bile, yeterince sinir bozucuydu.

Giriş kattaki iki küçük odaya hızlıca göz atıp merdivenlere yöneldi. Ev dışarda yeni batmaya başlayan güneşe rağmen oldukça karanlıktı, öyle ki pencereler içeri güneş giremeyecek kadar pisti ve Remus asasını kaldırıp 'Lumos' diye mırıldanmak durumunda kalmıştı. Merdivenleri çıkınca koridorun bir ucundan diğerine doğru yavaşça gözlerini gezdirdi.

İçinden gelen bir hisle -belki de sadece kafasında yer edinmiş eski anıların yarattığı etkiyle- en büyük odaya doğru ilerledi. İçeri girdiğinde yere çökmüş halde kendisine bakan Sirius'la karşılaştı. Sirius Remus'dan hızlı davrandı.

"Güzel eski anılar ha?" Remus ona baktı ve kapıya yaslandı.

"Haber vermeliydin." Sirius ona bakıp güldü.

"Beni dinliyora benzemiyordun." Alayla dahi olsa Sirius'un güldüğünü görmek Remus'u rahatlatmıştı. Şimdi kafasında kurduğu tüm o senaryoları bir kenara atabilirdi. O sırada Sirius gözlerini diktiği yeri eliyle işaret etti.

"Biliyor musun Remus şu köşeye kıvrılırdın, en beteri ne hiçbir zaman karar verememiştim. Seni dönüşürken izlemek mi yoksa uzaktan çığlıklarını duymak mı?" Remus yaslandığı kapıdan doğruldu Sirius'a doğru birkaç adım attı.

"Sirius-" Sirius birden başını çevirip gözlerini Remus'un gözlerine dikti. Yüzü sanki acı çekiyor gibi buruşmuştu.

"Çok yorgunum Aylak. Gidecek hiçbir yerim yok."

Remus ellerini saçına attı ve sinirle karıştırdı. Diyeceği şeylerin ağırlığı altında ezilecek gibi hissediyordu. Sirius'un önüne geçti ve eğildi.

"Sirius beni dinle- sana inanıyorum tamam mı? Tamamen inanıyorum. James ve Lily'e ihanet etmezdin Sirius...ve eve girip seni bulamadığımda ben- ben bir şey oldu sandım. Endişelendim ve seni bulmak için her şeyi-"

"Üzgünüm." Remus derin bir nefes verdi. Neden sadece dinlemiyordu? Özür dilemek hiçbir şeyi değiştirmiyordu, kaçınılmaz gerçekleri birkaç basit kelimenin arkasına saklanarak ne kadar uzun süre kendinden uzak tutabilirdin ki?

"Sirius, dinlemelisin. Sana.. sana güveniyorum ama senin de bana güvenmen gerek. Bu işte beraberiz, elimizden geldiğince-"

"Ayak bağı olacağım Remus. Bana inandığın için ne kadar mutlu olduğumu biliyorsun ama seni biraz tanıyorsam-"

"Seni hala affetmediğimi bilirsin Sirius." Remus derin bir nefes aldı. "Sana inanıyorum ama seni affetmedim. Sana hala öfkeliyim."

"Remus eskiden-" Remus birden doğruldu. Ciğerleri patlayacak gibi hissetti. İçinde tutmak neden bu kadar zordu? Dediklerinin ağırlığını ya da ne kadar can yakacağını düşünemeden kelimeler ağzından dökülmeye başlamıştı. Toplamak imkansızdı.

"Bir saniye olsun o hücreye tıkıldığın anki yaşından uzaklaşır mısın? Büyüdük Sirius. Bu durdurulamaz bir şey. Ortada hala yeni mezun olmuş ve elinde başarılı SBD ve FYBS lerin varmış gibi dolaşamazsın. Kafana esen şeyi yapıp, canının istediği yere gidemezsin. Hiçbir şey eskisi gibi değil." Sirius da oturduğu yerden doğruldu.

"Tek yaptığın şey yargılamak. Benim açımdan bakmanı, beni düşünmeni istemiyorum. Sikeyim. Yanımda ol istiyorum, eskiden-"

"Eskiden tek derdim sınavlar ve dolunayı nasıl geçireceğimdi, Sirius. Şimdi öyle değil." Remus sonunda derin bir nefes aldı.

"Derdin ben miyim?" Duydukları ile başını kaldırdı ve Sirius'un yüzüne baktı. Bu ifadeden nefret ediyordu, Sirius canının ne kadar acıdığını göstermemekte çok başarılıydı ama Remus'la beraberken bunu asla yapamazdı.

Ve Remus bunu sevse de, o yüz ifadesinden hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Saf acı, pişmanlık vardı o yüzde. Bunu ona hissettirenlerden nefret etmişti. Şimdi ona böyle hissettiren kendisiydi.

Tanrım, diye düşündü. İğrenç biriyim.

"Hayır Sirius. Benim derdim benimle." Gözlerini kaçırdı fakat Sirius'un grilerinden uzak durmak hiçbir zaman kolay olmamıştı. Sözlerine devam etti.

"Şimdi eve gitsek olur mu?"

Sirius ona doğru yaklaştı.

"Beni istiyor musun Lupin?"

Remus sonunda bıkkınca bir nefes verdi. Bilmediği şeyleri tekrar tekrar önüne sunmak işe yaramıyordu. Bir cevaba ulaştırmıyordu.

Sonunda Sirius'a döndü ve elini uzattı.

"Eve gidiyoruz, Sirius. Gel hadi." Ve Sirius o an, Azkaban'da geçirdiği sekiz yılın hiçbir öneminin olmadığını hissetti. Ruhunun taşımakta zorlandığı yükleri biri hafifletmişti. Minnettar olmamak elde değildi.

Sirius Remus'un uzattığı eli tuttu.

Ve ikisi de Bağıran Barakadan uzağa, Remus'un evinin önüne cisimlendi.

••
Diger wolfstar hikayemi de profilden bulabilirsiniz 👌🏻👌🏻

Tell the Wolves I'm Home | wolfstar. *askıda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin