"Brex Kenneth!" diye seslendim. Brex takımdaki herkes gibi son derece havalı bir şekilde gelip imzasını attı ve bana anlamlı bir bakış atıp esneme hareketleri yapmakta olan diğerlerinin yanına döndü. Gözlerimi devirdim ve sonraki kişiyi çağırdım."Charlie Clay!"
Charlie denen çocuk da gelip imzasını attı ve tıpkı Brex gibi bana tepeden bakıp gitti. Çağırdığım diğer çocuk da gelip imzasını attı. Liste ilk isimlere göre alfabetik sırayla dizilmişti ve bir sonraki isim Daniel'dı. Onun burada olmadığını bildiğimden, onun ismini okumaya gerek duymadan sonraki çocuğu çağırdım.
"Dean Ramirez!"
"Ne yapıyorsun?" diye sordu biri.
Daniel.Başımı kaldırıp ona baktım. Buraya geleceğini sanmıyordum ve onu bir anda karşımda görünce doğal olarak şaşırmıştım. İçimde beliren ani, saçma heyecanı bastırarak, "Koç Walden yoklamaların alındığından emin olmamı söyledi." diye cevap verdim. Bunu, yani cezalı olduğumu biliyor olmalıydı. O derste birlikteydik.
Daniel başını iki yana salladı ve elini uzattı. Bir şey demeden demir kapaklı dosyayı ve kalemi ona verdim. Soğuk bir zarafetle imzasını attı ve dosyayı sertçe kapatıp, "Harry!" diye seslendi. Harry bu tarafa döndüğünde Daniel dosyayı ve kalemi ona fırlattı. Harry onları havada yakaladı ve önce kendi imzasını attıktan sonra dosyayı diğerlerine uzattı. Onlar da imzalarken kaşlarımı çattım. Anlaşılan normalde bu kendi yaptıkları şeydi ve cezam gereği şu bir haftadır her konuda olduğu gibi bu konuda da kendilerince beni uğraştırmaya çalışıyorlardı.
Bugün cezanın ilk haftasının son günüydü. Ve Daniel o malum günden sonra hiç görünmemişti, okulda ya da başka bir yerde. Ve o günden beri takımdakiler benden nefret ediyordu. Bu işte onları ilgilendiren hiçbir şey yoktu ama bunu umursuyor gibi değildiler.
"Yoklama kağıdını kendileri de imzalayabilirler." dedi Daniel başka herhangi biriyle konuşur gibi bir tavırla. Soğuk ve kibirli. Buna hiç hakkım olmasa da kırılmış ve aşağılanmış hissettim ama bunu yok sayarak, "Evet, fark ettim." dedim. O ana kadar fark etmediğim başka bir şeyse, Daniel'ın dibinde durmuş olan Lily Ann'di. Yüzünde aptal ama dikkatli bakıldığında nefretini gizlemeye çalıştığı bir gülümseme vardı. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.
"Nasıl gidiyor, Debbie?" dedi aşırı neşeli bir şekilde. Onun bana Debbie demesinden nefret ederek, "Olması gerektiği gibi." dedim. Daha önce ona duyduğum antipati şu ankinin yanında hiçbir şey değildi. Bir an önce defolup gitmesini istiyordum.
"Buraya gelmeden önce Jack'i gördük." dedi Lily Ann pat diye. Bununla şaşkınlıktan bir an ne diyeceğimi bilemedim. Sonra kendimi topladım ve "Jonathan'dan mı bahsediyorsun?" diye sordum şaşkınlığımı sesime yansıtmamayı başaramayarak.
"Tabi ki o! Tanıdığın başka Jack yok." dedi Lily Ann.
"Ee?" dedim şimdiden sıkılarak. Tanrı aşkına Lily Ann onu nerede görmüştü ki?
"Seni sordu." dedi kıkırdayarak. Buna sinir olmuştum.
"Beni sana mı sordu?" dedim aşağılarcasına ve parmağımla onu işaret ettim. Lily Ann buna sinirlenmiş gibiyi ama sevgilisinin yanında bunu belli etmek istemiyordu.
"Ah, evet. Sana ulaşamamış." dedi nispeten tatlı bir sesle.
"Ve beni sormak için sana geldi?" dedim hala inanamayarak. Lily Ann başını salladı. Bu iyice şaşırmama neden oldu. Johnny, benim ona taktığım lakapla Jack, Lily Ann'den nefret ediyordu ve şimdiye kadar onunla tek kelime bile konuştuğunu duymadım. Ama buradaki en dikkat çekici kısım bu değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
25. kare
General FictionArkana bak. İzleniyor olabilirsin. Deborah Riley Hailstone sıradan bir kızdır. Ama her sıradışı hikayenin sıradan bir başlangıcı vardır. Deborah içinse işler içinden çıkılmaz derecede karışıktır. Şimdi kimseye güvenmemesi gerektiğinin farkında. Deb...