6

19 8 1
                                    


Güven

<><><><><><><><><><><><><><><>

O kadar hayal kırıklığına uğramış ve... o kadar kötü hissediyordum ki! Benim için çok uğramıştı ve bir an için beni gerçekten ben olduğum için sevdiğine inanmıştım.

Öfkeden gözlerim doluyordu. Bu aptal hissi yok sayarak sakinleşmek için derin bir nefes aldım ve "Başka ne dedi?" dedim alçak sesle.

"Ona mesajlardan bahsettim."

"Ee?" dedim sabırsızca.

"Telefonu benden aldı ve bir şey olursa beni haberdar edeceğini söyledi. Ve takip işini ciddiye almanı."

Başımı salladım. Bir şeyler daha söyledi ama onu dinlemedim. Daha doğrusu duymadım bile. Şu an odaklandığım tek şey bir an önce Daniel'ı bulup ona bunların ne demek olduğunu sokmaktı.

"Jack." dedim katı bir sesle. "Benim gitmem gerek. Hemen."
"Ben de geliyorum." dedi hemen. Başımı iki yana salladım. "Hayır, sen gelmiyorsun. Doğruca evine git." dedim.

"Ben çocuk değilim, Debbie! Bana gitmemi söyleme." diye çıkıştı Jack. Çatık kaşları ve agresif duruşuyla kavgaya hazır gibiydi. Ben de kaşlarımı çattım ama onunla inatlaşarak onun daha da katılaşacağını biliyordum.

"Bak arkadaşımın yanına gideceğim. Onlarda kalıyorum kaç gündür ve şimdi beni merak ediyordur." diye yalan söyledim ılımlı bir sesle.

"Kimmiş bu arkadaş?" diye sordu.

"Sharon." dedim. Bununla şaşırmış gibiydi.

"Sharon! Ah, kaç gündür onun yanında mıydın?" diye sordu.

"Neden bu kadar şaşırdın?"

"Bilmiyorum. Onun yanında olabileceğini hiç düşünmemiştim." dedi saf saf.

"Lily Ann'i hatırlıyorsun ama!" dedim yeri gelmişken hesabını sormak için.

"Onu özellikle düşünmedim. Sadece karşılaştık ve ben de seni sordum. Hepsi bu kadar." dedi basitçe, omuz silkerek. Ona şüpheyle baktım. Lily Ann ve onun karşılaşması çok zordu. Birincisi, birinin evi şehrin bir ucundayken, diğerininki diğer ucundaydı. İkincisi ikisi birbirlerine tamamen zıt karakterler oldukları için tek bir ortak yönleri, doğal olarak karşılaşmaları için bir olasılıkları yoktu.

"Onunla nerede karşılaştın?" diye sordum bir an için başka her şeyi unutarak.

"Boks antrenmanındayken." dedi Jack.

"Boks antrenmanı mı?" dedim daha da şaşırarak. Boks ve Lily Ann birbirlerine siyah ve beyazdan bile daha uzaktı. Onların en azından bir bağı vardı. Ama Lily Ann ve boksun hiç yoktu.

"Evet. Tanrı aşkına Debbie, dediğim her şeyden şüphe duymak zorunda mısın? Sevgilisiyle birlikte gelmişti sanırım. Şu diğer sarı. Yanlış hatırlamıyorsam sizin okul takımının oyun kurucusuydu." dedi Jack. Tepki vermedim. Tabi ya. Ben onu tamamen unutmuştum. Beraber gelmişlerdi.

Sinirden bir kahkaha attım. Bir anda her şey karışmıştı. Keşke şu son üç haftayı hiç yaşamamış olsaydım. Keşke Daniel'ı hiç tanımamış olsaydım.

"Jack, artık gerçekten gitmeliyim." dedim.

"Seni yalnız bırakmak istemiyorum." dedi Jack. Ona gülümsedim. "Ben iyiyim. Söz veriyorum, iyi olacağım." diyip onu öptüm ve bir şey demesini beklemeden hızla yürümeye başladım. Bir yandan da "Evine git! Ben seni sonra arayacağım!" diye sesleniyordum.

25. kareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin