Güç

4.2K 166 69
                                    

Bir şeyler hep doğrudur ama yanlış hissedersiniz ya aynen öyleydim. Tanımadığım, yabancı bir evde uyanmış olmam belki buna biraz sebep veriyor olabilirdi. Antalya'da ki evin yanında bu ev daha sıcak kanlı, daha yaşanabilir, sürekli bir insanın olduğunu hissedebildiğiniz bir hava vardı ve garip hissettiriyordu. Burası Kıvanç'ın gerçek eviydi. Kıvanç bu evde yaşıyordu. Amerikan tarzı mutfağın sandalyesine oturmuş bir yandan evi incelerken bir yandan Kıvanç'ın kahvaltı hazırlamasını izliyordum. Sadece eşofmanla, tüm vücudunu sergileye sergileye bana şov yapıyordu. Açıkçası bu hoşuma da gidiyordu. Vücudunda derin kesik izleri vardı ama bunlar kusur sayılamayacak kadar seksiydi.

Derin bir iç çektim ve düşüncelerimi dağıtmak için eve odaklandım. Bir erkeğin evine göre fazla beyaz ve ferah havası vardı. Eşyalar özenle seçilmiş, sürekli temizleniyor gibi görünüyordu.

İzlendiğimi hissederek bakışlarımı tekrar Kıvanç'a döndürdüm. Arkasına yaslanmış beni izliyordu düşünceli düşünceli. Salak bir gülümseme takındı sonra. Elindeki kreplerle hazırladığım sofraya yaklaştı ve krepleri koyup saçlarımın tepesine bir öpücük kondurdu usul usul.

Tekrar derin bir iç çektim.

Sandalyesini çekerken kaşlarını çattı ve oturdu.

"Ne kadar çok derin nefes aldın." Dedi merakla.

"Gerçek olduğuna inanmıyorum." Dedim sessizce. Elini yanağıma getirip okşadı.

"Ama gerçeğim." Dedi usulca

"Ben öldüğünü görmüştüm. Ölmüştün Kıvanç. Na-" derken sözümü dudaklarıma işaret parmağını bastırarak kesti.

"Şşşş cosmos. Önce yemek yiyelim." Dedi ve çayından bir yudum aldı. Sessiz bir şekilde leziz kreplerimizi yedik. Sessizdik ve bu garipti ama anlamsız bir huzur vardı ortada. Sanki ölmüşüzde ikimizde bir rüyanın ortasında bembeyaz boş bir alanda sadece masada yemek yiyormuşuz gibiydi. Acaba şizofren oldum ve tüm bunlar hayal gücümün bir göstergesi mi diye düşünerek kafamı kaldırıp Okyanuslarıma baktım. Ama hayal değildi gerçekti. Elimi tutup okşadı sanki aklımı okuyabiliyormuşçasına.

Gerçekti işte. Sıcaklığını hissedebiliyordum. Dokunabiliyordum.

Belki de gerçekten Demir yüzünden kafayı yemiştim. Gerçekten Demir neden aklıma gelip duruyordu sürekli?

'Çünkü hayatını bombok etti ve utanmadan sürekli hayatını işgal etti!' Diyerek tiksinç ve öfke dolu bakışlarıyla baktı içimdeki Masal bana.

Demirden sevemeyecek kadar nefret ediyordum. Ve nefretten sevgi doğar lafı tamamen bir yalandı biliyordum. Nefret kin doğururdu. Nefret yanlışlarınızdan ders aldığınızın bir göstergesiydi. Evet Demir benim için en büyük yanlıştı. Hiçbir zaman yanımda olmamıştı. Ama kendi bencilliğinden ötürü sürekli beni kendinin yapmaya çalışmıştı. Hayatımı sürekli işgal etmişti. Beni sevdiğini söylüyordu ama o ulaşamadığı beni kölesi yapmak istiyordu o kadar.

Yemeklerimiz bitmiş olsa bile ikimizde sessizdik. Ben dümdüz sofraya bakıyordum Kıvanç beni izliyordu. Konuşmamız gerekiyordu ama bunu bozmaktan, yok etmekten korkuyordum.

"Seninle sessiz kalıp, seni izlemek bile aşırı güzel Masal.." diye fısıldadı elimi sıkarak. Ürkekçe gözlerimi ona çıkardım. Bir yılda çetin ceviz, dik başlı, kendinden emin Masal, bir gecede tuzla buz olmuştu.

"Ben nereden başlasam bilemiyorum." Diye fısıldadım.

"Şşş acele etme. Yeterince vaktimiz var hiç bir yere kaçmıyorum." Diyerek elimi okşadı ve elimi kaldırıp dudaklarına götürüp, avuç içlerimin gıdıklanmasını sağlayacak kadar hafif bir öpücük bıraktı.

RUH (BEDEN SERİSİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin