Bölüm 4

36 3 0
                                    

        Gözlerini yavaşça araladı. Ayağa kalkacak enerjisi yoktu.

        "Ne kadar ağır uyumuşum." diye düşündü kahin bir kadınla ilgili gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışırken. Kıvırcık saçları özlerinin önüne düşmüştü.

        Birden beyninde şimşekler çaktı ve doğruldu. Uyuduğunu hatırlamıyordu. Aklında kalan tek görüntü, çok büyük bir kalabalığın sokağa döküldüğüydü. Ve siren sesleri...

        Kafasını korkarak sağ tarafa çevirince bir an dengesini kaybetti. Binlerce kişi kanlar içinde yerde yatıyordu. Sp-2'nin ısıttığı ölü bedenler unit'ler tarafından parçalanıyordu. Küçük olmalarına rağmen elektro-böcekler gibi ağızlarıyla, ölülerin etlerini koparıyorlardı. Daha ilginç olan ise cesetlerin hepsinin elinde bulunan, farklı, kesici ve delici aletlerdi. Bağırsakları ağzına dolmuş bir adam, eline aldığı kalbi hâlâ atmakta olan bir çocuk, beyinleri burunlarından akmış insanlar... Bu, kesinlikle kıyametti.

        Görüntüye dayanamayarak ayağı kalkıp evinde girdi ve kapıyı kapattı. Derin bir nefes alıp kapının arkasında yere çöktü ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.

        Bu bir işkence türü veya halk katliamı olamazdı. Çünkü Diktatör Vivliodasko ağır bir Orist'ti. Yani yıldız kümesi Orion'a inanırdı. Bu inancın bir gereği olarak her ne şekilde ve koşulda olursa olsun, ölü bedenler yörüngeye bırakılırdı. Bu durumda gerçeğe yatkın bir kaç olasılık vardı; Diktatör de ölenler arasındaydı, dinini değiştirmişti ve katlettiği insanların cesetlerine saygı göstermek zorunda değildi, ya da Vivliodasko yönetimden çekilmiş ve daha zorlu biri gelmişti.

        Din değiştirme teorisi yanlıştı, çünkü gezegenin neredeyse tamamı Orist'ti. Geri kalan azınlıklar ise Andrist ve Pyrist inancındaydı. Bu iki inanca göre de; ölü bedenler ya bir yıldıza fırlatılmalı, ya da holo-biyo'ları çıkarılıp moleküllerine ayrılmalıydı. Dinsizlik ise bir seçenek bile değildi. Milyonlarca yıllık Pyroterrania tarihinde bir tane bile dinsiz yoktu. Dinsiz olmak yasaya en aykırı maddeydi. Vivliodasko'nun dinsiz olduğundan şüphelenilseydi, askerler onu hemen indirirdi.

        Yönetimden çıkması ise bir o kadar imkansızdı. Çünkü dört yüz seksen iki yıldır hükümdar oydu. Her ne kadar diktatör de olsa bu gezegende emeği vardı ve gücü kolayca bırakıp çekilmezdi. Ona karşı yüzyıllardır ayaklanmalar yapılıyordu ama hiç başarılı olunamamıştı. Şayet bu da o ayaklanmalardan biri olsaydı, manzaraya göre yine başarısız olarak nitelendirilebilirdi. Ayrıca bu olasılığa göre Vivliodasko hâlâ yönetimde olmalıydı. Bu da ölü bedenlerin neden kaldırılmadığını paradoksunun başlangıcına gidiyordu.

        Onfop, son teorinin çoğunlukla doğru olduğunu düşündü. Çünkü Diktatör'ün, genelde bu tür katliamlardan sonra, gezegenin her yerinde hologramları belirir ve ibretlik bir konuşma yapardı. Bu durumda Vivliodasko kesinlikle ölüydü.

        Gözlerini kapatıp canı yanıyormuşcasına yüzünü buruşturdu ve ayağa kalkmak için manevra yaptı. Gözetleme portalından dışarı bakıp düşüncelere daldı. İnsanların bir kısmını tanıyordu. Çoğu bu civardan gibiydi. Her hafta ona pişirdiği yemeklerden getiren yaşlı, sefil kadın... Üç yüz yaşına geldiği için artık madende çalışmak zorunda olmayan kocası...Dün, sokakta annesini kaybettiği için ağlayarak yanına gelen küçük erkek çocuk... Ve eve gelirken dayak yediğini gördüğü o kadın... Tanıdığı ve sevdikleri dışında sadece bir kez gördüğü insanların bile ölümünü görmek... Gözlerini başka yöne çevirmek istedi, ama yapamadı.

                "Ölmek için kıyametten daha uygun bir gün olamaz."

        Arkasını döndü. Hafif bip sesleri duyunca kendine geldi. Dijital aparat hâlâ boynundaydı. Farkında olmadan çevirerek çıkardı ki bu da çok fazla kan akacak demekti. Can acısıyla uğraşacak bir ruh halinde değildi. Zirkonyum ekranı kırılmış olan aparata bakarken ölü bedenlerin yansıması dikkatini çekti. Tekrar portala yürüyüp dışarıya baktı. Biraz fazla uzaktaydılar. Sağ retinasını biraz irdeleyip merceği yakınlaştırma moduna aldı. Gördüğüyle buz kesildi. Ölü adamın gözleri simsiyahtı ve parlamıyordu. Diğer ölüleri de inceledi. Tamamının gözleri yerindeydi ama hepsi tümüyle siyah ve mattı. Tıpkı rüyasındaki kadın gibi!

        Gökyüzüne baktı. Sp-1 doğuyordu. rüyasının eksik kalan kısmı tam o zamanda aklına geldi. Beyaz saçlı ve binlerce yaşında görününen kadın, ateşler içindeki kapkara gözleriyle çılgınca haykırıyordu:

        "Virüs temizlenmeli!"

PyroterraniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin