-1-

1.2K 39 8
                                    

Yine bir yaz ayı, yine bir kıyafet seçme çilesi. Güzel İzmir yazları ve güzel olmayan sıcaklar. Merhabalar!

Yatağımın üzerine oturmuş, acaba ne zaman alışverişe çıksam diye düşünüyordum. Düşünüyordum ama icraat yoktu ki! Açıkçası alışverişi boş verip rahat yatağımda tüm yaz uyuyabilirdim. Tabii bu sadece bir istekten ibaretti.

Elimi telefonuma uzattığımda, beni arayacağı hiç aklıma gelmeyen Anıl'ın aradığını görünce şaşırmıştım. Hem de baya! Çünkü beyefendi, telefonda konuşmayı sevmezdi. Radyasyonmuş, oymuş, buymuş. Peh!

"Efendim orangutan,'' diyerek açtım telefonu. ''N'aber kız?''  dedi sırıtarak.

"Ay iyiyim de, sen aramazdın kolay kolay. Öt bakayım yavruşum.'' Eminim şuan gözlerini deviriyordu. 

''Sıkıldım arayayım dedim Kaplancığım, ne olacak?'' Evet, ne zaman Anıl'a yavruşum desem soyadımla hitap ederdi bana. Ben Umay Kaplan, en çok bundan nefret ediyordum!

''Öyle olsun Anıl Yamak. Benim ile alışverişe gelmeye zorunlu tutuldun.'' Gür bir kahkaha atmıştı Anıl. Hoşlanırdı alışveriş yapmaktan. Eşek sıpası.

''Zevkle Umaycığım, 1 saat sonra büyük ağacın altında bekliyor olacağım seni. Öpt-'' Ne kadar kızacağını bilsem de, yine suratına kapatmıştım. 

Şimdi sıra bağırarak şarkı söylerken, kıyafet aramaktı.

''Bir Sherlock değilsiiiin ama fikir güzeeel, ay söylemeye üşendim yahu.'' Gardolabın önüne geçerek, temiz olan kıyafetlerimle kombin oluşturmaya çalıştım. Çalıştım sadece. Ucundan.

-

Alışveriş sonrası, dinlenmek için kafeye oturduğumuz an ayaklarımın fazlasıyla ağrıdığını fark ettim. Uzun süredir dolaşıyorduk. Benim inatçılığım ve Anıl'ın kararlılığı birleşince pek bir şey alamamıştık ama aldıklarımız kötü şeyler de değildi. 

''Sende yoruldun mu benim gibi yavruşum?'' Anıl gözlerini telefondan çekip bana baktı. ''Yok canım ne yorulması, keyfimden böyle bitkin duruyorum ben.'' 

''Ay kıyamam ben sana, Umay yesin senin o kıvırcık saçlarını. Paçoz şey.'' Anıl elini saçlarına atıp karıştırdı. ''Kurban ol sen bana, kıskanç.'' Sanırım sinir oluyordum.

Elime telefonumu alıp '5 dakika' diyerek açtım ekranını. Telefonumu bıraktığımda da 'Ne ara 15 dakika oldu ?' diye düşündüm. Anıl da hiç takmıyordu zaten, sıkılmıştım.

''Şişt, aşk kuşu. N'aber ya. Takmıyorsun hiç. Ekrana bakıp gülmeler filan. Sen benden mi saklıyorsun ailemizin kuru gelinini? Dökül.'' Gözlerini devirdi. ''Ben sana gözlerini devirme demedim mi yahu? Bu ne saygısızlık.'' Diye yakındım.

''Ulan sanki büyük olan o, hesap soruyor.'' Sessizce söylemişti ama duymuştum. ''Kız bana mı dedin?'' 

''Yok cinlerimle konuşuyorum. Delirteceksin beni. Deli şey.'' Telefonunun ekranını kilitleyip masaya koydu. ''Ayıp ediyorsun Anılcığım, oldu mu hiç?''

''Kınıyorum seni Umay, kınıyorum. Sonuna kadar.'' Sırıttı. ''Her neyse kahveni içtiğine göre devam etmemiz gerekiyor. Çok oturdun, çirkin.''

''Sensin be çirkin. Suratsız.'' Kahkaha atıp kalktı sandalyesinden. Çünkü kaldığımız yerden devam edecektik..




İzmirli Meteor *Düzenleniyor*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin